"İçtihat Metni" Mahkemesi:Ticaret Mahkemesi Tarih : 29.04.2008 No : 481-245 Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R - Dava muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Mahkemece yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve alınan bilirkişi raporuna göre, davalıların dava dışı borçlu ile süregelen ticari ilişki içinde bulundukları, incelenen defterlerden alacağın tesbit edildiği, davalılardan ... Dış Tic. AŞ.nin defter kayıtlarında görünen alacakla takip konusu ettiği alacağın farklı olduğu ancak kısmi muvazaadan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı TMSF vekili tarafından temyiz edilmiştir....
Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. TBK'nun 19. maddesine göre muvazaa nedeniyle açılan iptal davalarında hak düşürücü zamanaşımı süresi uygulanmaz ve İİK'nın 277 vd.maddelerine göre açılan iptal davalarında aranılan aciz belgesi muvazaaya dayanan iptal davalarında aranmaz....
İLK DERECE MAHKEMESİNİN ARA KARARININ ÖZETİ:TBafra 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2023/106 esas sayılı derdest olan dava dosyasında; "-Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktadır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde ise, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptale ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulabileceğinden, -Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE, " karar verilmiştir....
Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun ve birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir....
Dava, 6098 sayılı TBK’nın 19. maddesine (BK 18) dayalı olarak açılan nam-ı müstear ile gizlenmiş muvazaa nedeniyle satış işleminin iptali istemine ilişkindir. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nun 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir....
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalının, davalı tarafın alacağının varlığını ve miktarını usulüne uygun delillerle kanıtlayamadığı, her zaman düzenlenmesi mümkün olan bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli olmadığı, davalının aksini ispat edemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı ... vekili temyiz etmiştir. Dava, muvazaa nedenine dayalı iptal istemine ilişkindir. İİK'nın 140/1. maddesinde İcra Müdürlüğünce hangi hallerde haciz sıra cetveli düzenleneceği belirtilmiştir. İİK'nın 355. maddesi uyarınca düzenlenen ve maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK'nın 140/1. maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemez. Sıra cetveline itiraz davalarında davalının alacağının gerçek olduğunu ispat etmek zorunda olmasına rağmen, maaş hacizlerinde üst sıralarda bulunan alacaklar aleyhine açılan davalar genel muvazaa mahiyetinde olup bu davalarda genel ispat kuralları geçerlidir....
Hukuk Dairesinin 04/02/2020 tarihli 2016/7277 esas ve 2020/658 karar sayılı ilamında “sıra cetveline itiraz davalarında davalının alacağının gerçek olduğunu ispat etmek zorunda olmasına rağmen maaş hacizlerinde üst sıralarda bulunan alacaklar aleyhine açılan davaların genel muvazaa mahiyetinde olup genel ispat kurallarının geçerli olduğunu, mahkemece ispat yükünün davacıya yüklenerek uyuşmazlığın TBK’nın 19. maddesinde düzenlenmiş genel muvazaa ilkelerine uygun olarak çözümlenmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, dava konusu alacağın Türkiye İş Bankası tarafından Dünya Varlık Yönetim AŞ’ye devredilmesi nedeniyle davacı tarafta taraf değişikliği yapıldıktan sonra ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir....
Somut olayda; Borçlar Yasası'nın 18. maddesinde yer alan danışık (muvazaa) iddiasına dayanan davacının, davalı eşi ile aralarında ... 8. Aile Mahkemesinin 2009/211 E. sayılı boşanma davası ile ... 7. Aile Mahkemesinin 2009/350 E. sayılı mal rejiminin tasfiyesi davası görülmekte ise de; dava ve temyiz inceleme tarihi itibarı davacının davalı eşinden kesinleşmiş bir alacağı yoktur. Bu durumda davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Davalılar arasında yapılan tasarruf işleminde muvazaa sabittir. Ne var ki; davacının davalı eşinden alacağının bulunduğu kanıtlanmadığı gibi alacağın başka yollardan tahsil etme imkanı olup olmadığı da araştırılmadan davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir. O halde, davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmelidir. Mahkemenin bu yönü gözetmeden verdiği karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir....
Mahkemece, uyulmasına karar verilen bozma ilamı ve dosya kapsamına göre, ispat yükü kendisinde olan davalının alacağını kanıtlayamadığı gerekçisiyle sıra cetvelinin düzenleme tarihi itibariyle 3.346,00 TL davacı alacağın sıra cetvelinde davalıya isabet eden miktardan ödenmesine, artan kısmın davalıya verilmesine karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili ile katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2-Dava muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Harç ve vekalet ücreti maktu tarife üzerinden hesaplanması gerekirken davalı aleyhine nisbi tarifeden harca hükmedilmesi doğru değildir....
Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören üçüncü kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Üçüncü kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. 13....