Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Mahkemece, davacının, tasarrufun iptali davası ile elde edebileceği sonuçları tazminat davası ile elde etmeye çalıştığı ve taşınmazın davalı Banka’ya geçmesinde muvazaa bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine dair kararı Dairemizin 2013/8882 Esas 2014/16663 Karar sayılı ilamı ile davanın kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olması davanın dayanağını BK'nın 18. ( TBK 19.) maddesi teşkil etmesi nedeniyle, davanın şartlarına yönelik inceleme yapılması gerektiğinden bahisle bozulmuş, bozmadan sonra mahkemece, davanın kabulüne İİK'nın 283. maddesi gereğince taşınmazın davalı ... tarafından ...'a satış tarihi olan 28/01/2007 tarihi itibari ile değeri olan 79.000,00 TL'nin ( takip konusu alacak ve ferilerinin miktarı bu miktardan fazla olduğu için ) davalılar ... ve ...'dan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş; hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir....

    Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra cetvelinin iptali istemine ilişkindir. Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir....

      CEVAP: Davalı Vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin alacağının kambiyo senedine bağlı alacak olduğunu, ne müvekkilinin ne de takip borçlusu olan Çağlar Güneş'in tacir olmadığını, bu sebeple alacağın doğum sebebine ilişkin bir ticari kayıt veya belge sunmalarının söz konusu olmadığını, müvekkili ile takip borçlusu Çağlar Güneş'in aynı semtte oturmakta olan ve birbirlerini yıllardır tanıyan kişiler olduğunu, alacağın doğduğu tarihin, bononun tanzim edilip imzalandığı an olan 08/11/2016 tarihi olduğunu, davacının ise bu tarihte takip borçlusuna karşı ileri süreceği bir alacağın mevcut olmadığını, belirtilen sebeplerle, davacının açmış olduğu dava haksız ve mesnetten yoksun tamamen soyut iddialara dayanan bir dava olup reddine, yargılama giderleri ve yasal vekalet ücretinin de davacı taraf tahmiline karar verilmesine talep etmiştir. MAHKEMECE: "Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır....

      İcra İflas Kanunu' nun 277. maddesinde söz edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeni ile hakları ihlal olunan ve zarar gören üçüncü kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilir. Üçüncü kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacı ile danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeni ile temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur....

      Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nun 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır....

        Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak yapılan kesintilerinin davacının alacak ve ferilerini geçmeyecek biçimde öncelikli ödenmesi gerekir. Bilindiği üzere, muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa)....

        Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1,2. Maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Bu tür davalarda harç, iptali istenen tasarrufun, tasarruf tarihindeki değeri ile alacak miktarı karşılaştırılarak düşük olan değer üzerinden hesaplanmalıdır. Öte yandan, 492 Sayılı Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikte ki 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını öngörmüştür....

        ye temlik edildiğinin anlaşıldığı, alacağın muvazaalı olduğunu ayrıca 31.07.2009 tarihinde yapılan ödeme ile bankanın alacağı ve ipotek ortadan kalkmış olduğundan olamayan alacağın da temlikinin hükümsüz olacağını, ... 28. İcra Müdürlüğü'nün 2008/14827 E. sayılı dosyasından alacaklı gözüken davalı ...'nın da alacak miktarının gerçeği yansıtmadığını, bunun dışında dosyanın takipsiz bırakıldığını, hacizlerin düştüğünü öne sürerek, Polatlı 1. İcra Müdürlüğü'nün 2009/2089 E. Sayılı dosyasından düzenlenen 20.02.2014 tarihli sıra cetvelinin iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı ... vekili, davacının davasını açmakta hukuki yararının bulunmadığını, ...A.Ş.'den muvazaa olmayan bir alacağın temlikinin mümkün olamayacağına ilişkin davalı iddiasının yerinde olmadığını, banka alacağının temlik alınmasının muvazaa oluşturmayacağını ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur.Davalı ......

          Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında muvazaa bulunmadığı ve davacının muvazaayı ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Dava sıra cetveline itiraz davasıdır. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü alacağına itiraz edilen alacaklıya düşer. Alacaklı alacağının gerçek bir hukuki ilişkiye dayandığını takipten önce düzenlenmiş ve birbirini teyit eden usulüne uygun delillerle ispatlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Somut olayda, mahkemece dinlenen tanıklar, davalı ve borçlunun beyanları birbiriyle çelişkilidir. Davalı, alacağını ispat edememiştir. Alacağın muvazaalı olduğu sabittir. Bu itibarla mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir....

            Dava dilekçesi içeriğinden, davanın konusunun taşınmazın mülkiyetine yönelik olmadığı, davacı alacaklının mal rejiminden kaynaklanan katılma/katkı payı alacağının tahsili amacına yönelik olduğu gözetildiğinde, davanın muvazaa (TBK m.19) hukuki olgusuna dayalı tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun (İİK) 277'nci maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar....

              UYAP Entegrasyonu