Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeni ile temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK'nun 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1,2....
Hukuk Dairesi 2019/1859 esas ve 2020/1461 karar sayılı ilamında "...Uyuşmazlık, muvazaa nedeniyle bakiye kıdem tazminatına davacının hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır. Tavşanlı 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi'nin 2013/1107 E., 2013/1140 K. sayılı dosyasında, muvazaa nedeniyle davacının 14. Dönem TİS'ten kaynaklanan işçilik alacakları ile ikramiye alacağının davalıdan tahsiline karar verildiği bu kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 2013/26673 E., 2013/27250 K. numaralı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararının 29/11/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kesinleşen karar ile taraflar arasındaki ilişki, davalının sorumluluğu ve muvazaa olgusu kesin hükme bağlanmıştır. İlk derece mahkemesince muvazaa nedeniyle bakiye kıdem tazminatı alacağına hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin istinaf talebi yerinde değildir. ..." gerekçesi ile davalının istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verildiği görülmüştür....
Dava, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü davalı alacaklıdadır. Davalı, alacağının varlığını ve miktarını takipten önce düzenlenen belgeler ve usulüne uygun diğer belgelerle ispatlamalıdır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir....
Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nun 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır....
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -K A R A R- Davacı vekili, dava dışı borçlu ...a ait taşınmazın satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde davalıya 1. sırada davalının alacağının, diğer alacaklılardan mal kaçırma maksadıyla ve muvazaa ile oluşturulduğunu ileri sürerek, buna ayrılan sıranın iptali ile müvekkiline ait alacağın bu sıraya kaydına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre, ispat yükü üzerinde olan davalının takip konusu çeklerden dolayı alacaklı oluğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir....
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre davalının takibinin ve takibin dayandığı bono tarihinin davacıdan önce olduğu, davacının muvazaa iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir Mahkemece, ispat yükünün davacı tarafta olduğu ve alacağın muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olup, sıra cetvelinin muvazaa nedeni ile iptali istemine ilişkin davalarda ispat yükü davalı tarafta olduğundan yazılı gerekçe ile sonuca ulaşılması doğru olmamış ise de, dosya kapsamından davacının alacağının davalının alacağından sonra doğduğu, doğmamış alacağa muvazaa yapılamaycağı dikkate alındığında karar sonucu itibariyle doğru olduğundan, HUMK'nın 438/son maddesi uyarınca hükmün, gerekçesi değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir....
İcra Müdürlüğü’nün 2012/6292 E. sayılı dosyasından toplana 100. madde bilgileri doğrultusunda alacaklarının 1. sırada olduğunun tespit edildiği 12.12.2012 tarihinde düzenlenen sıra cetvelinin ilgilere tebliğ edildiğini, davacı şirketin muvazaa iddialarının gerçek dışı olduğunu müvekkili olduğu şirketin dava dışı borçlu şirketin gümrük müşavirlik işlemlerini yaptığı, müvekkil şirketin ticari defter ve kayıtlarında bilirkişi incelemesi yapılması halinde müvekkil şirketin dava dışı boçludan alacaklı olduğunun hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde görüleceğini, davacının muvazaa iddialarının iddiadan öteye geçmeyeceğinin, alacağın gerçek olduğunu, müvekkil şirketin alacağını geciktirmeye yönelik davanın reddini istemiştir....
Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.( Yargıtay 17. H.D. 2018/5102 E., 2018/9156 K. Sayılı ilamı) 6100 sayılı HMK'nın 394. Maddesinde ihtiyati tedbirin uygulanmasında hazır bulunmayan tarafın tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebileceği belirtilmiştir....
Davacının iddiasını kanıtlaması halinde ise iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı,alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Ancak bu tür davaların görülebilmesi içinde diğer dava koşularının yanında davacıların borçlulardan alacaklı olmaları yani hukuki yararlarının olması gerekir. Somut olayda; davacı, davalı ...’dan altın borcu sebebi ile alacaklı olduğunu, davalı aleyhine Karşıyaka 2. İcra Müdürlüğü’nüğün 2012/8463 sayılı dosyaları ile takip yapıldığını beyan etmiştir. Mahkemece davanın hukuki nitelendirmesinin İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali olarak nitelendirmesi durumundaki; mahkemece tasarruf İİK. 277. Md. Uyarınca iptal edildiği belirtilmiştir....
Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Somut olayda Mahkemece dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de Mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmamaktadır. Mahkemece davacı tarafından davalı borçlu aleyhine açılan ve kesinleşen boşanma nafaka ve tazminat davası dışında; katkı payı alacağına ilişkin açılan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/244 Esas sayılı dava dosyasının sonucu da beklenerek alacağın kesinleşmesi halinde mevcut delilerin her iki dosya da gözönüne alınarak TBK'nun 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yapılan hata sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiştir....