A.Ş vekili, müvekkilinin davacı ...’e borçlu olmadığının tespiti istemi ile menfi tesbit davası açmış, mahkemece davalar arasında irtibat bulunduğundan bahisle birleştirme kararı verilmiştir. Mahkemece, toplanan delil, belge ve alınan bilirkişi raporlarına göre davalı ... İnşaat İnş. Nak. Tic. ve San. AŞ'nin davacı ...’e borçlu olmadığının anlaşıldığından bahisle asıl dava olan tasarrufun iptali davasının reddine birleşen menfi tesbit davasının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemi ile ayrı bir dava olarak açılmış menfi tespit istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali davaları basit yargılama usulüne tabi menfi tespit davası ise yazılı yargılama usulüne tabidir....
HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Samsun Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararıyla; "meydan alanı" düzenlemesine ilişkin hem 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planı, hem de aynı amaca yönelik 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı düzenlenmiş olup, dava konusu kamulaştırma işlemine konu olan taşınmaz, 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı sınırları içerisinde kalmaktadır. Samsun Büyükşehir Belediye Encümeninin … tarih ve … sayılı kararıyla dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasına karar verilmiş, bu işlemin iptali istemiyle açılan davada; ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dayanağı koruma amaçlı imar planları iptal edildiğinden dava konusu kamulaştırma işleminde de hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilerek, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir....
"İçtihat Metni"Koruma kararının kaldırılması istemine ilişkin yapılan yargılama sırasında; Tekirdağ Çocuk Mahkemesince verilen talebin reddi kararı temyiz incelemesi istemi ile gönderilen dosya Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye verilmekle incelenerek gereği düşünüldü: Her ne kadar mahkemeler arası yetki uyuşmazlığı oluştuğundan bahisle dosya dairemize gönderilmiş ise de Tekirdağ Çocuk Mahkemesinin 23/01/2019 tarih, 2018/77 D.İş sayılı kararı ile koruma kararının kaldırılması isteminin reddine dair kararın, davacı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca temyiz edildiği, somut olayda dairemizce çözülmesi gereken bir yetki uyuşmazlığı bulunmadığı anlaşıldığından, temyiz istemi konusunda gereğinin ifası için esası incelenmeyen dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİNE, 03/04/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi....
Kambiyo senetleri illeten mücerret senetler olup temelinde bir hukuki ilişki olması gerekmediği gibi, tarafların bu senetlere dayanarak hak iddia edebilmeleri için temelde var olan bir ilişkiyi ve bu ilişkinin ifa edildiğini ispat etme külfetleri yoktur. Kambiyo senetleri kurucu kıymetli evrak olmakla bizatihi kendisi borç doğurucu bir belgedir. Bunun aksini iddia eden tarafın iddiasını yazılı delil ile ispatlaması veya bu hususun senet metninden anlaşılması gerekir. Diğer bir değişle kambiyo senedinin bir hukuki ilişki kapsamında verildiğini iddia eden ve bu hukuki ilişkiye yönelik edimlerin yerine getirilmediğini iddia edenin bu iddiasını yazılı delil ile ispatlaması gerekir....
İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/921 Esasında kayıtlı dava ise, itirazın iptali istemine ilişkindir. 05.03.2006 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin hukuki durumunun o davada da tartışılacağı kuşkusuzdur. Davacı, eldeki davada menfi tespit istemi dışında sözleşmenin iptalini ve yapılan haksız ödemelerin istirdatını da dava ettiğinden, bu istek kalemlerinin İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/921 esas sayılı dosyasında tartışılma olanağı yoktur. Dolayısıyla eldeki davanın açılmasında davacıların hukuki yararı bulunmaktadır. Davanın mahkeme kararında gösterilen gerekçelerle reddi doğru olmamıştır. Ne var ki;somut uyuşmazlıkta davacılar 05.03.2006 başlangıç tarihli kira sözleşmesindeki imzanın açığa atıldığını, kira sözleşmesindeki diğer koşulların kiralayan tarafından sonradan doldurulduğunu iddia etmiştir. Bu iddianın “hile” olarak nitelendirilmesi mümkün değil ise de, açığa senet verilmesinin geçersizliği ileri sürülemez....
Mahkemece, davacının menfi tespit iddiasına dayanak olarak hile ve ikrah olgularına dayandığı, bu iki nedene birden dayanarak menfi tespit istemi ileri sürülemeyeceğini, davacının iddiasını açıklaması konusunda verilen süre içinde açıklama yapmaktan kaçındığı, hata, hile veya ikrah nedenlerinden hangisine dayanıldığı konusunda açıklama yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir Menfi tespit davalarında birbiri ile çelişmediği sürece birden fazla hukuki sebebe dayanılabilir. Davacı vekili, dava dilekçesinde ve yargılama aşamasında müvekkilinin fiil ehliyetinin bulunmadığını, bu nedenle yaptığı işlemlerin sonucunu kavrayabilecek durumda olmadığını beyan etmiştir....
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE: 6100 sayılı HMK'nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Birleşen .... sayılı davalar, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ("İİK") m. 72 hükmü uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, keşideci tarafından hâmiller aleyhine, icra takibinden sonra açılan menfî tespit davasında, çeklerin ödenmemesi yönünde ihtiyatî tedbir kararı verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Davacı tarafından varlığı inkâr edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2013, s. 346). Menfi tespit davası 2004 sayılı İİK'nın 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir....
Kabule göre; 6100 Sayılı HMK'nın 114/1- h maddesi uyarınca açılan davada hukuki yarar bulunması dava şartlarından olup, aynı kanunun 115. maddesi gereğince mahkemenin dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırması gerekli olup; bulunmadığında ise, aynı kanunun 115/2. maddesi uyarınca davanın usulden reddine karar vermesi gerekir. Davacının bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmalıdır. Buna, hukuki koruma (himaye) ihtiyacı da denir. Yani davacının mahkemeden hukuki koruma istemesinde korunmaya değer bir yararı olmalıdır. Davacının dava hakkına sahip olması dava açabilmesi için yeterli değildir. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir. Dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi, Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Hukuki yarar dava şartıdır. Mahkeme, dava şartlarını re'sen incelemekle yükümlüdür....
Mahkemece, 4081 sayılı Yasa'nın 22. maddesi ''Koruma sandığının mevcudu devlet malı hükmündedir, koruma gelirleri ve koruma sandığındaki paraya haciz konulamaz'' hükmü içerdiği; buna göre, taşınmazların 4081 sayılı Yasa'nın 22. maddesi kapsamında yer almadığı belirtilerek, taşınmazların haczedilemeyeceğine ilişkin şikayetin reddine karar verilmiş ve koruma sandığındaki mevcut para devlet malı olup haczedilemeyeceğinin kabulü gerekir ise de, banka hesaplarına uygulanan haciz yönünden, haciz uygulama tarihinden itibaren geçen süre itibari ile hacizlerin kendiliğinden düştüğü anlaşıldığından borçlunun İcra Mahkemesi'ne başvuru yapmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesi ile bu yöndeki şikayetin de reddine karar verilmiştir....
Tüketici işlemi, tüketici ve satıcı/sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade eder. Ancak her türlü hukuki işlem, tüketim sonucunu doğurmaz. Görülmektedir ki, 6502 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı/sağlayıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur. Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur....