Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2017/443 Esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açtığını ileri sürerek; peşinat olarak ödediği 445.000 USD'nin ödendiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve davanın menfi tespit davası ile birleştirilmesini talep etmiştir. Davalı; alacağın zamanaşımına uğradığını, birleştirme kararı verilen 2017/443 Esas sayılı davanın derdest olduğunu, davacının davayı açmasında hukuki bir menfaatinin de bulunmadığını, delil olarak dayandığı belgenin İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2017/31085 esas sayılı dosyası ile icra takibine konulduğunu ve takibin kesinleştiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir. İlk derece mahkemesince; menfi tespit davası ile birleştirilmesine karar verilen iş bu alacak davası tefrik edilerek hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekili istinaf yoluna başvurmuştur....

    Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2017/443 Esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açtığını ileri sürerek; peşinat olarak ödediği 445.000 USD'nin ödendiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve davanın menfi tespit davası ile birleştirilmesini talep etmiştir. Davalı; alacağın zamanaşımına uğradığını, birleştirme kararı verilen 2017/443 Esas sayılı davanın derdest olduğunu, davacının davayı açmasında hukuki bir menfaatinin de bulunmadığını, delil olarak dayandığı belgenin İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün ... esas sayılı dosyası ile icra takibine konulduğunu ve takibin kesinleştiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir. İlk derece mahkemesince; menfi tespit davası ile birleştirilmesine karar verilen iş bu alacak davası tefrik edilerek hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekili istinaf yoluna başvurmuştur....

      Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2017/443 Esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açtığını ileri sürerek; peşinat olarak ödediği 445.000 USD'nin ödendiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve davanın menfi tespit davası ile birleştirilmesini talep etmiştir. Davalı; alacağın zamanaşımına uğradığını, birleştirme kararı verilen 2017/443 Esas sayılı davanın derdest olduğunu, davacının davayı açmasında hukuki bir menfaatinin de bulunmadığını, delil olarak dayandığı belgenin İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2017/31085 esas sayılı dosyası ile icra takibine konulduğunu ve takibin kesinleştiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir. İlk derece mahkemesince; menfi tespit davası ile birleştirilmesine karar verilen iş bu alacak davası tefrik edilerek hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekili istinaf yoluna başvurmuştur....

        sözleşmede kararlaştırılan teknik özelliklere uygun olduğunu ispat ve sonucu garanti etmekten sorumluluk altına girdiğini, davaya konu edilen faturanın da bu sebeple düzenlendiğini, -------eser sözleşmesinin yüklenici tarafı olduğunu, davalının müvekkiline fatura kesmiş olduğunu, faturaya konu cihazın müvekkiline tesliminin yapılmadığını, fatura için düzenlenen irsaliye üzerinde müvekkilinin teslim alma imzası bulunmadığını, faturanın müvekkiline tebliğinin yapılmadığını, faturaya konu yangın hidroforunun sözleşmede kararlaştırılan teknik vasıf ve niteliklere sahip olduğu konusunda davalı tarafından bir kanıt sunulmadığını, müvekkilinin takip tarihinde davalıya ------ borcunun bulunmadığını, davalının müvekkiline karşı geçici hukuki koruma olarak ihtiyati tedbir talebinde bulunduğunu, mahkemeden aldığı geçici hukuki koruma kapsamındaki ihtiyati haciz kararının uygulanması sırasında müvekkilinin manevi yönden çok ağır zarar gördüğünü belirterek davalı tarafından müvekkiline düzenlenmiş...

          Öte yandan, somut olay bakımından bir an için mahkemenin görevli olduğunun kabulü halinde ise davacını iş bu davayı açmakta hukuki yararının olup olmadığı incelenmelidir. Zira hukuki yarar bir dava şartı olup, re’sen gözetilmesi gerekir. Bir davanın dinlenebilmesi için davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmalıdır. Menfi tespit davası yönünden hukuki yararı davanın takipten önce veya sonra açılmasına göre farklı değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. İcra takibinden önce menfi tespit davası açılabilmesi için borçlunun borçlu olmadığının hemen tespit edilmesinde korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir. Olayımızda olduğu gibi icra takibinden sonra ödeme emrinin borçluya tebliği ile borca itiraz ederek takibi durduran borçlunun bundan sonra ödeme emrinin borçluya tebliği ile borca itiraz ederek takibi durduran borçlunun bundan sonra menfi tespit davası açmasında hukuki yarar yoktur. Çünkü borçlunun (davacının) yapılan takibe itirazı üzerine takip durmuştur....

            Kambiyo senetleri illeten mücerret senetler olup temelinde bir hukuki ilişki olması gerekmediği gibi, tarafların bu senetlere dayanarak hak iddia edebilmeleri için temelde var olan bir ilişkiyi ve bu ilişkinin ifa edildiğini ispat etme külfetleri yoktur. Kambiyo senetleri kurucu kıymetli evrak olmakla bizatihi kendisi borç doğurucu bir belgedir. Bunun aksini iddia eden tarafın iddiasını yazılı delil ile ispatlaması veya bu hususun senet metninden anlaşılması gerekir. Diğer bir değişle kambiyo senedinin bir hukuki ilişki kapsamında verildiğini iddia eden ve bu hukuki ilişkiye yönelik edimlerin yerine getirilmediğini iddia edenin bu iddiasını yazılı delil ile ispatlaması gerekir....

              İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/921 Esasında kayıtlı dava ise, itirazın iptali istemine ilişkindir. 05.03.2006 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin hukuki durumunun o davada da tartışılacağı kuşkusuzdur. Davacı, eldeki davada menfi tespit istemi dışında sözleşmenin iptalini ve yapılan haksız ödemelerin istirdatını da dava ettiğinden, bu istek kalemlerinin İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/921 esas sayılı dosyasında tartışılma olanağı yoktur. Dolayısıyla eldeki davanın açılmasında davacıların hukuki yararı bulunmaktadır. Davanın mahkeme kararında gösterilen gerekçelerle reddi doğru olmamıştır. Ne var ki;somut uyuşmazlıkta davacılar 05.03.2006 başlangıç tarihli kira sözleşmesindeki imzanın açığa atıldığını, kira sözleşmesindeki diğer koşulların kiralayan tarafından sonradan doldurulduğunu iddia etmiştir. Bu iddianın “hile” olarak nitelendirilmesi mümkün değil ise de, açığa senet verilmesinin geçersizliği ileri sürülemez....

                Nitekim 6100 Sayılı HMK'nun 406/2. fıkrasında "İhtiyati haciz, muhafaza tedbirleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır." denmiştir. Bu fıkranın gerekçesinde "özellikle uygulamada farklı geçici hukuki korumaların birbirinin yerine kullanılmasının hatta -ihtiyati tedbir zımmında ihtiyati haciz kararı verilmesi- gibi aslında kanuna tamamen aykırı geçici hukuki koruma kararı oluşturulmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır." denilmiştir. Bu sebeple ilk derece mahkemesince davacının geçici hukuki koruma tedbirinin ihtiyati haciz olarak kabulü ile sadece ihtiyati haciz talebinin değerlendirilmesi gerekirken, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz koşullarının ayrı ayrı değerlendirilmesi hatalı olmuştur. 2004 Sayılı İİK 257. vd. maddeleri gereğince ihtiyati hacize karar verebilmek için alacağın muaccel olup olmadığı önem taşımaktadır. Somut olayda, iddia olunan zarar haksız eylemden kaynaklandığından TBK.'...

                  Başka bir koruma yolu da bulunmadığına göre, bu hususta ihtiyatî tedbir kararı verilebileceği kuşkusuzdur (Reisoğlu, Seza: Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Çek, 2. Bası, Ankara 1998, s. 97). Ayrıca, 6100 sayılı HMK m. 389 vd. hükümlerinde geçici hukukî himayenin bir türü olan ihtiyatî tedbirlere ilişkin düzenleme genel nitelikte olup; 2004 sayılı İİK m. 72 hükmünde menfî tespit davaları hakkındaki tedbirlerin özel olarak düzenlenmiş olması, bu davada, 6100 sayılı HMK m. 389 vd. hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. Geçiçi hukuki koruma yargılamasını, asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri, ispat ölçüsüdür. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü hâkim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez....

                    Mahkemece, davacının menfi tespit iddiasına dayanak olarak hile ve ikrah olgularına dayandığı, bu iki nedene birden dayanarak menfi tespit istemi ileri sürülemeyeceğini, davacının iddiasını açıklaması konusunda verilen süre içinde açıklama yapmaktan kaçındığı, hata, hile veya ikrah nedenlerinden hangisine dayanıldığı konusunda açıklama yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir Menfi tespit davalarında birbiri ile çelişmediği sürece birden fazla hukuki sebebe dayanılabilir. Davacı vekili, dava dilekçesinde ve yargılama aşamasında müvekkilinin fiil ehliyetinin bulunmadığını, bu nedenle yaptığı işlemlerin sonucunu kavrayabilecek durumda olmadığını beyan etmiştir....

                      UYAP Entegrasyonu