-YTL. asıl alacak, 3.039.18.-YTL. faiz olmak üzere toplam 9.039.18.-YTL. için kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin istemin reddine, davalının bu miktara yaptığı itirazın iptaline, davacıya asıl alacak miktarı üzerinden % 40 tazminat verilmesine, davalının koşulları oluşmayan tazminat talebinin reddine” denildiği halde, gerekçeli kararda “Davanın kısmen kabulü ile, davalının Ankara 27. İcra Müdürlüğü’nün 2006/8103 sayılı takip dosyasında 6.000.-YTL. asıl alacak, 3.039.18.-YTL. faiz olmak üzere toplam 9.093.18.-YTL. için yaptığı itirazın iptaline, takibin talepnamedeki şartlarla ve 6.000.-YTL. asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişken oranda reeskont faizi yürütülmek kaydı ile devamına, fazlaya ait istemin reddine, asıl alacağın % 40’ı oranında hesaplanan 2.400....
Bu hükmün kapsamına yasadan doğan maddi tazminat istemleri ile (TBK mad 49,53,54 ) sözleşmeden doğan tazminat istemleri (örneğin hayat sigortaları nedeni ile borçluya ve ailesine ödenen sigorta tazminatları) girer. Somut olayda; icra takibine konu edilen asıl alacak içerisinde, maddi tazminat alacağı da vardır. Bu durumda haciz yazısı, İİK'nun 82/11. maddesinde düzenlenen maddi tazminat alacağı yönünden uygulanabilir nitelikte değildir. Mahkemece yukarıdaki açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında icra takibinde maddi tazminat alacağı üzerine haciz konulamayacağı gözetilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmuştur....
Davalı, maddi tazminat isteminde bir yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, tazminat talebinin 1996,1997,1998,1999,2000,2001,2002,2003,2004,2005,2006,2007 yıllarına ait olduğunu, zarar tespitinin sadece 2007 yılını kapsaması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, meydana gelen zarar nedeni ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamından, davalının 1996, 1997,1998, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007 yıllarını da kapsar şekildeki tazminat talebine karşı, 2007 yılı hariç diğer yıllar için talep edilen tazminat isteminde bir yıllık zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmaktadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun olmayı ifade eder ve alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu eksik borç haline dönüştürür....
G.. aleyhine 06/08/2013 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın usulden reddine dair verilen 17/04/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalının kendisini bıçakla yaraladığını, davalı hakkında kamu davası açıldığını, cezalandırıldığını manevi zarara uğradığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, manevi tazminat davasının belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir....
vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının, davacı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Alacak sigorta sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, hükmedilen tazminat yönünden talep gibi avans faizine karar vermek gerekirken, yasal faize karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiş ise de, bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden, hüküm fıkrasının aşağıda belirtildiği şekilde ve HUMK.nun 438/7.maddesi uyarınca düzeltilmiş haliyle onanması gerekmiştir....
Davalı vekili cevap dilekçesinde, ilk prim dışındaki taksitler ödenmediğinden poliçenin kendiliğinden münfesih olduğunu, talep edilen tazminat miktarının da fahiş bulunduğunu bildirerek, davanın ve tazminat isteminin reddine karar verilmesini savunmuştur....
Davacının gerçek zararının, dolayısıyla tazminat miktarının belirlemesi yargılamayı gerektirip olayda likit bir alacak bulunmamasına rağmen, davalı aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiş ise de, bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte olmadığından, hüküm fıkrasının aşağıda belirtildiği şekilde ve HUMK.nun 438/7.maddesi uyarınca düzeltilmiş haliyle onanması gerekmiştir....
Maddesinde belirtilen "belirsiz alacak davası" mahiyetinde açmasında hukuki yararı bulunmamaktadır....
Kanun metninin kaleme alınış şekli itibarı ile anlatım ve ifade yerleşiminin tam olmadığı görülse de “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında” dava açılmadan önce denilmek sureti ile kriter olarak alacak ve tazminat talebi öngörülmüştür. Kanun alacak ve tazminat davası ibaresini bilinçli olarak tercih etmemiş bu tür taleplere ait dava türü ayırt etmeksizin arabuluculuğa başvurmayı dava şartı olarak düzenlemiştir. Gerekçeden ve metinden sadece alacak ve tazminat istemli davaların dava şartı arabuluculuk dava şartına bağlandığı sonuç çıkmamakta, alacak ve tazminat istemleri hakkındaki açılacak tüm davaların arabulucuk dava şartına bağlı olduğunun hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Eda davası veya tespit davası ayrımı arabulucuğa ilişkin anılan düzenlemede yer almamaktadır. İİK.'na tabi menfi tespit davasının anılan düzenlemeden ayrı tutulduğuna dair gerek TTK’da gerekse İİK’da bir hüküm de bulunmamaktadır....
Tüm bu açıklamalar sonrasında somut olayda; davacı tarafından 17.10.2014 tarihli ıslah ile maddi tazminat miktarı artırılırken aynı zamanda dava dilekçesinde istenmekle birlikte miktarı belirtilmeyen 18.000,00TL miktarlı manevi tazminat da istendiği anlaşılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere Manevi tazminat davasının HMK 107 maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açılmaz. Bunun yanında ıslah ile ikinci bir davanın açılması da usulen mümkün değildir. Fakat davacının ıslah dilekçesi ile usulünce açılan davasına konu etmediği yeni bir talebi olur ve nispi oranda alınan ıslah harcı yanında dava açılış zamanında ödenen başvuru harcını da ayrıca yatırırsa bu kez ıslah dilekçesinin mevcut hali ile birleştirme istemli ek dava dilekçesi olarak kabulü gerekir....