Mahkemece, anılan zararın müspet (olumlu) zarar kapsamında kaldığı gerekçesiyle, istemin reddine karar verilmiştir. Olumsuz zarar; dayanağını 818 sayılı BK'nın 108/2. madde (TBK 125/3.) hükmünden almakta olup, sözleşmenin, karşı tarafça yerine getirileceğine olan güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan eylemli zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı, uğranılmayacak olan zarardır. Dolayısıyla, karşı tarafın malvarlığına girsin veya girmesin, sözleşme nedeniyle alacaklının cebinden (malvarlığından) çıkan ve yasal olarak harcanan paradır. Doktrinde hakim olan görüşe ve Yargıtay uygulamasına göre, burada oluşan zarar menfi (olumsuz) zarardır. Menfi zarar, genel bir anlatımla hukuken geçerli olmayan bir borç ilişkisinin geçerli olduğuna inanmaktan (güvenmekten) doğan zarardır....
İşte müspet zarar bu iki bedel arasındaki farktan ibarettir. Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı olmaktadır. Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur....
Davalı vekili, sözleşmenin ifa edilememesinde müvekkilin kusurunun bulunmadığını, sözleşmenin imzalanmasından sonra inşaat ana kalemlerinde öngörülmesi mümkün olmayan aşırı fiyat artışları olduğunu, işin bu götürü bedelle yapılmasının mümkün olmadığını, bu hususların davacıya bildirilerek sözleşmenin iptal edilerek kesin teminatın iadesinin istendiğini, ancak davacı tarafça hiç bir işlem yapılmadığını, ayrıca birinci ve ikinci ihalenin ve yapılan sözleşmelerin aynı olup olmadığı, farklı projelere ilişkin olup olmadığı konularında da açıklık bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. .../... S.2 Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; taraflar arasında, ......
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve karşı davanın kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R - Davacı-karşı davalılar vekili, müvekkilleri ile davalı şirket arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde hataya düştüklerinden bahisle sözleşmenin feshini talep ve dava etmiştir. Davalı-karşı davacı vekili arsa maliklerinden Oya’nın sözleşmeye katılmış olduğu halde davada yer almadığı, sözleşme yapılırken davacının hataya düşürülmediği, bu nedenle davanın reddi gerektiğini belirtmiş ve karşı davasında davacıların sözleşmeyi haksız olarak fesih iradelerini ortaya koyduğunu öne sürerek 10.000,00 TL müspet ve menfi zararının tahsilini talep ve dava etmiştir....
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ ESAS NO : 2018/191 Esas KARAR NO: 2021/403 DAVA : Sözleşmenin İptali DAVA TARİHİ : 15/02/2018 KARAR TARİHİ : 30/03/2021 Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda, GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesinin kurulduğunu, taahhüt süresinin dolması ve üzerinden ---- da geçmiş olmasına rağmen inşaatın tamamlanamadığını, yazılı ve sözlü olarak ihtar edilmiş ise de davalıların yazılı taahhütle gecikmeyi ve inşayı en kısa sürede ikmal edeceklerini bildirmiş olmalarına rağmen inşaata devam edilmediğini, sözleşme uyarınca inşaatın, çevre düzenlemesi, iskan dahil ----- içerisinde anahtar teslimi olarak tamamlanacağının kararlaştırıldığını, ancak işe geç başlandığını ve taahhüt edilen sürede tamamlanmadığını, inşaatın başlangıç evresinde olduğunu ve artık tamamlanmasının da mümkün olmayacağının anlaşıldığını, inşaatın son-- aydır tamamen boş ve çalışmaların...
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ ESAS NO : 2018/191 Esas KARAR NO: 2021/403 DAVA : Sözleşmenin İptali DAVA TARİHİ : 15/02/2018 KARAR TARİHİ : 30/03/2021 Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda, GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesinin kurulduğunu, taahhüt süresinin dolması ve üzerinden ---- da geçmiş olmasına rağmen inşaatın tamamlanamadığını, yazılı ve sözlü olarak ihtar edilmiş ise de davalıların yazılı taahhütle gecikmeyi ve inşayı en kısa sürede ikmal edeceklerini bildirmiş olmalarına rağmen inşaata devam edilmediğini, sözleşme uyarınca inşaatın, çevre düzenlemesi, iskan dahil ----- içerisinde anahtar teslimi olarak tamamlanacağının kararlaştırıldığını, ancak işe geç başlandığını ve taahhüt edilen sürede tamamlanmadığını, inşaatın başlangıç evresinde olduğunu ve artık tamamlanmasının da mümkün olmayacağının anlaşıldığını, inşaatın son-- aydır tamamen boş ve çalışmaların...
Üstelik yapılacak fesih ihbarında, hangi aylara ait kira paralarının istendiğinin, istenilen kira paraları miktarının, ödemeler için verilen sürenin, verilen süre içinde kira parasının ödenmemesi halinde sözleşmenin feshedileceğinin ve tahliye davası açılacağının da yazılması gerekir. Davalının, yasanın emredici hükmüne uygun işlem basamaklarını yerine getirmeden yaptığı fesih hüküm ve sonuç doğurmaz. Dolayısıyla, fesihte davalı taraf kusurludur. Burada ayrıca zarar kavramı üzerinde durulması da gerekecektir. Zarar; bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmedir. Buna maddi zarar da denilir. Zarar, doktrinde çeşitli ayrımlara tabi tutulmaktadır. Bu ayrımlardan biri de, menfi zarar – müspet zarar ayrımıdır. Müspet zarar, o sözleşme nedeniyle mal varlığına girmesi gereken bir miktar paranın girmemiş olması nedeniyle meydana gelen zarardır. Bu niteliği gereği müspet (olumlu) zarar, daima ileriye dönük bir beklenti kaybıdır....
Somut olayda, davacının cezai şart dışındaki talebi, fesih nedeniyle uğranılan menfi zararın giderilmesi isteğine yönelik olduğundan “kaçırılan fırsat” esasına göre hesaplama yapılması gerekir. Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinin BK'nın 106/II. maddesi hükmünce haklı olarak feshedilmesi durumunda feshedenin, aynı Yasa'nın 108. maddesi uyarınca uğradığı zararları talep edebileceği gerek Yargıtay uygulamasında gerekse doktrinde kabul edilmektedir. Genel olarak bu zararlar, kaçırılan fırsat (menfi zarar) olarak tanımlanmakta olup, sözleşmenin yapılmaması halinde uğranılamayacak zarar olarak ortaya çıkmaktadır. Kaçırılan fırsat, yüklenicinin sözleşmesine göre yapımını üstlendiği halde yapmadığı işin makul süredeki yeniden yapım bedeli ile sözleşmenin yapıldığı tarihte kendisinin sözleşme ilişkisine bağladığı teklife en yakın alınabilecek teklif fiyatı arasındaki farktan ibarettir....
Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi hâlinde söz konusu olur; alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı almaktadır. ... Müspet zarar kapsamında kâr kaybı, kârdan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır ve sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kârdan yoksun kalan tarafın mal varlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik mevcut olmaz. Burada kârdan yoksun kalan kusurlu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır.... Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, s. 427)....
Bu durumda, sözleşme yapma vaadi ile güven telkin edilmiş olan tarafın sözleşmenin ifa edilmemesinden kaynaklanan zararının karşılanması gerektiği gerek doktrinde gerekse uygulamada kabul edilmektedir. MADDİ TAZMİNAT Zararın kapsamı konusuna gelince; Öğretide ve Yargıtay kararlarında bu zararın menfi zarar olduğu konusunda görüş birliği oluşmuştur. Sözleşme yapılması düşüncesiyle yani uyulacağına ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarar “menfi zarar” olup böylelikle sözleşmenin yerine getirilmemesi nedeniyle yapılan masrafların sözleşmeyi yerine getirmeyen tarafın karşılaması kabul edilmiştir. Diğer bir anlatımla sözleşmenin yapılacağına güven duyan tarafın zararının diğer tarafça karşılanması gerekir. Menfi Zarar Sözleşme öncesi görüşmelerden doğan sorumluluk uyarınca istenebilecek zarar, yalnızca menfi zararlar olup, bu hususta Yargıtay'ın yerleşik uygulaması mevcuttur....