Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Kısaca, akdin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarardır. Örneğin, kira geliri kaybı, geciken ifa sebebiyle ifaya bağlı ceza (B.K.158/ll.md.), seçimlik ceza (B.K.158/I.md.), eksik işler bedeli, kâr kaybı müspet zarar kapsamındaki alacakları oluşturmaktadır. Özetle sözleşmenin feshedilmesi halinde sözleşmeyi feshedenin kâr kaybı isteyebilmesi için sözleşmede buna dair düzenleme bulunması gerekir....

    Kural olarak sözleşmeden doğan borçlar için sözleşmenin ifa yeri icra dairesinde takibe girişilebilir. "Sözleşmenin ifa edileceği yer" ifadesi aslında kanunun amacına uygun bir ifade değildir. Zira sözleşmenin ifa edileceği yer değil, sözleşme gereğince tarafların üzerlerine aldıkları asıl edimlerin ifa edileceği yerden söz edilebilir. Yani ifa edilen sözleşme değil sözleşmeye konu edimlerdir. Somut olaya gelince aralarındaki sözleşme gereğince davacının edimini Manavgat'daki otelde davalının müşterilerine konaklama hizmeti vererek ifa edeceği, dolayısıyla konaklama hizmetinin davalının davacıdan talep edebileceği bir ifa olduğu; konaklama bedelinin ödenmesinin ise davacının davalıdan talep edebileceği bir ifa olduğu açıktır. Bu durumda uyuşmazlığın hangi hususta ifa yapılacağı üzerinden çözülmesi gerekir. Bu uyuşmazlıkta dava konusu olan davalının para borcunu ödemesidir. Yani ifa alacaklısı davacıdır....

      Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

      Yapılacak bu araştırmalar sonucunda davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin ifa olanağının bulunup bulunmadığı saptanacaktır. Sözleşmenin ifa olanağının bulunduğunun anlaşılması halinde davanın kabulü; ifa olanağının doğmadığının saptanması halinde ise şimdiki gibi davanın reddi gerekir. Mahkemece, eksik araştırma ve incelemeyle davanın yazılı gerekçeyle reddi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 05.03.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi....

        Bu gibi durumlarda ifa imkansızlığı gündeme gelmektedir. Şayet ifa imkansızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için söz konusu ise, buna objektif imkansızlık, yalnız sözleşmenin taraflarından birinin tutumundan doğmuşsa buna da sübjektif imkansızlık denir. İfâ imkansızlığı sözleşme yapılmadan önce varsa ve bu olgu herkes bakımından aynı sonucu meydana getirmekte ise sözleşme geçersizdir (BK.Md.20). Dava konusu somut olayda davacılara ait Kırıkkale İli Yaylacık Mahallesi tapunun ada No 170 parsel No 4'de kayıtlı taşınmaza dava dışı yüklenici Haydar kat karşılığı inşaat yapmayı üstlenmiş, tapu kaydı kendisine devredilmiş ancak edim ifa edilemediğinden sözleşme feshedilmiş, tapu kaydının da yeni yüklenici davalı şirkete devri kararlaştırılmıştır. Davalı yüklenici ile 07.11.2000 tarihli haricen kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılmış bu defa aynı tapu kaydı önceki yüklenici tarafından davalıya devredilmiştir....

          ile fesih hakkı doğmuş ise de müvekkilinin bu hakkını kullanmayıp sözleşmenin süresinde ve gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zararlarını talep etmek zorunda kaldığını, inşaatın süresi içerisinde teslim edilmemesinden kaynaklanan kira kaybı zararının mevcut olduğunu, inşaatta sözleşmede kararlaştırılan bazı işlerin davacı yüklenici tarafından değil müvekkili tarafından yapıldığını, dava dilekçesinde müvekkilinin yaptığı işlerin toplamının 13.800- TL olarak bildirildiğini, davacı tarafından yapılması kararlaştırılan ancak müvekkili tarafından ödenen işlerin toplam bedelinin 17.280- TL olup bu harcamaların 13.800- TL'sinin davalı tarafından kabul edildiğinden geri kalan 3.480- TL'nin davacı-karşı davalı tarafından tahsilini talep etme zorunluluğu doğduğunu, inşatta halen eksik ve ayıplı işlerin mevcut olduğunu beyanla, asıl davanın reddini, davacının alacağın %20'sindan az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, karşı dava bakımından kira kaybı için şimdilik 1.000- TL belirsiz...

          Sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesi de icra takiplerinde yetkili olmakla birlikte dosya kapsamında taraflar arasındaki sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesi tespit edilememiştir. Taraflarca sözleşmenin ifa edileceği yer açıkça kararlaştırılmadığına göre, yukarıda anılan TBK m. 89'a göre ifa yerinin belirlenmesi gerekecektir. Taraflar arasındaki vekâlet sözleşmesinde parça borcu da söz konusu olmadığına göre sözleşmenin ifa edileceği yer, davalı vekilin vekâlet borcu (gümrük müşavirliği işlerinin görülmesi) Mersin Limanı ve Mersin Gümrük Müdürlüğü nezdinde görülecek işler olup borçlunun yerleşim yeri olan MERSİN'dir....

            Gerçekten, sözleşme geçerli ise bu sözleşmede ödenmesi kararlaştırılan cezai şart Borçlar Kanunun 158/1'de hükme bağlanan akdin icra edilmemesi (ifa edilmemesi) veya natamam olarak icrası halinde ödenmek üzere kabul edilmiş seçimlik ceza olduğundan ve akdin ifa edilmemesinden ötürü bu ceza istenebileceğinden değinilen yönün gözetilmesi gerekir. Mahkemece bütün bu nedenler üzerinde durulmaksızın istemin yazılı olduğu şekilde reddi bozmayı gerektirir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULAMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 1.2.2006 gününde oybirliği ile karar verildi....

              Yargıtay Yüksek Hukuk Genel Kurulu'nun 29.09.2010 tarih ve 2010/14- 386- 427 Esas ve Karar sayılı ilamında da tanımlandığı üzere; müspet zarar, akdin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarardır. Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hükümsüzlüğü dolayısıyla ortaya çıkar. Burada, alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Sözleşme feshedilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zararın istenmesi mümkün değildir....

              Nitekim sözleşmenin kurulduğu, bedelin ödendiği ve malların teslim edilmediği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık ta yoktur. Tüketici hukukunda kabul edilen ilkelere göre tüketici eğer edimini yerine getirmiş ve satıcı sağlayıcının edimini yerine getirmekten kaçınmak için yazılı sözleşmenin bulunmadığı ya da sözleşmenin unsurlarının eksik olduğu bu yüzden sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmesine yönelik savunması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup dinlenemez. Öte yandan yukarıda belirtilen kanuna aykırılığı saptanmayan yönetmelikte kampanya için yazılı izin şartının varlığı bu sözleşmenin oluşması için kurucu bir unsur olmayıp bildirici mahiyettedir. Esasen bayii ile sağlayıcı arasındaki kampanya gibi düzenlemeler bir iç ilişki olup iç ilişkinin içeriğini tüketiciden bilmesini beklemek yararsızdır. Kaldı ki, kampanyalı satışların geçerliliği satıcının bayisi olduğunu inkar etmeyen ...'nin bundan haberdar olmamasına bağlanamaz....

                UYAP Entegrasyonu