Ancak; Davada, hem davalı şirkete ödenen 5.350,00 TL’nin hem de sözleşmenin yerine getirilmemesi sebebiyle yapı değeri olan 20.000,00 TL’nin davalıdan tahsili talep edilmiştir. Bu konudaki davacının 30.03.2005 tarihli ıslah dilekçesi yöntemine uygun olup, harcı da ödenmiştir. Borçlar Kanununun 96.maddesi hükmüne göre; sözleşmeye dayanan bir taraf, hakkını kısmen veya tamamen elde edemediği takdirde borçlu, kendisine hiçbir kusurun isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe, bundan meydana gelen zararı tazmine mecburdur. Kısaca davacı, anılan hükme dayanarak borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan zararını (temlik işlemine konu bağımsız bölüm bedelini) sözleşmeyi yerine getirmeyen davalı şirketten isteyebilir. 20.01.1996 tarihli sözleşmede, kararlaştırılan satış bedeli 9.701,31 TL’dir....
Davalı, satış vaadi sözleşmesinin davacıya olan borçlarının teminatı için yapıldığını, borç tamamen ödediğinden sözleşmenin hüküm ifade etmediğini beyanla davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı vekili temyiz etmiştir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağının bulunması zorunludur. Elbirliği ortaklığında amaç, bir paydaşın tasarrufu ile diğer paydaşların zarar görmemesi; bir başka anlatımla diğer paydaşların dışarıya karşı koruması olup, satış vaadine konu payın alıcı ile satıcıları başından beri iştirakçi paydaş iseler, sözleşmenin ifası sonucunda da taşınmaza iştirakçiler dışında bir başka paydaş girmeyeceği için iştirakçi paydaşlar arasındaki satışlar ve satış vaadi sözleşmeleri, hükmünü ifa eder....
Bu husus Borçlar Kanununun 108. maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır: burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....
Alacaklı ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme halinde taraflar karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda borçlu temerrüte düşmekte kusuru olmadığını ispat edemezse alacaklı sözleşmeni hükümsüz kalması nedeniyle uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir." Taraf vekillerince tanık deliline de dayanılmakla birlikte, davanın niteliği ve dosya içerisindeki mevcut deliler göz önüne alındığından tanık beyanlarının sonuca etkisi olmayacağı değerlendirilerek, her iki tarafın da tanık dinletme talebi reddedilmiştir. Dava konusu olayda davacı alıcı, borçlu temerrütüne dayanarak davalı satıcının sipariş edilen malzemelerin bir kısmının tesliminde temerrüte düştüğünden bahisle sözleşmeden dönerek ödemiş olduğu bedelin iadesini istemektedir....
ifa edilmemesinden oluşan zararı ifade ettiğini, oysa davacının kendisine sunulan alternatifleri kabul etmemesi üzerine sözleşmenin tasfiye edildiğini, tasfiyeyi yüklenici istediğinden kar kaybı talebinin yerinde olmadığını belirterek, haksız ve hukuka aykırı açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir....
Servis sahibine yolcu (veya personel) taşıma işi için güzergah, program ve tur listesi konusunda talimat vermediği hizmet alım talebinde bulunmadığı anlaşılmakla sözleşmenin ifa edilememesinde davacı servis sahibinin kusuru olmadığı kanaatine varıldığı, davacının alacak talebinin sözleşme konusu işin bedeli: 4.477,39 TL (KDV dahil) olarak belirlendiği, ocak 2016- Ağustos 2016 (dahil) tarihleri arasındaki asgari iş bedeli tutarının 4.479,39 TL * 8 ay =35.835,12 TL olarak bulunacağı, müspet zarar kapsamında kar mahrumiyeti taleplerinde kesinti yöntemi uygulandığı, işin ifa edilmemesinden dolayı yapılan tasarrufun işin ifa edilmemesinden dolayı servis sahibinin %40 oranında tasarruf yapmış olacağı kabulünün uygun olacağı, 35.835,12 * 0,40 =14.334,05 TL düşülmesi gerektiği, 35.835,12 - 14.334,05 = 21.501,07 TL bulunduğu, başka bir işten kazanılan veya kaçınılan yararların da 1/3 oranında indirim yapılmasının uygun olacağının düşünüldüğü, 21.501,07 * (3/3- 1/3) = 14.334,05 TL bulunacağı, Aralık...
Mahkemece, çekişme konusu 31 ada 9 parsel sayılı taşınmazda elbirliği mülkiyet rejimi hakim olduğundan ve dayanak satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı bulunmadığından söz edilerek dava reddedilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır. Elbirliği mülkiyetine (TMK m.701) konu bir taşınmazda elbirliği (iştirak halinde) ortaklarından birinin, ortaklık dışı bir kişiye satım vaadinde bulunması halinde, sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerli olmakla birlikte elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez. Ancak elbirliği ortaklarının kendi aralarında yaptıkları satış vaadi sözleşmelerinde ise sözleşmenin ifa olanağı vardır. Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesine dayanan tescil isteminin hüküm altına alınabilmesi için sözleşmede kararlaştırılan bedel ödenmiş olmalıdır....
Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar. Burada, alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü, sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2010 gün ve 2010/14- 244- 260 sayılı ilamı)....
Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur------- alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir." ---------Müspet zarar olan kâr kaybı, yukarıdaki hükümlerin de sonucu olarak kâr elde edememek nedeniyle malvarlığındaki gerçek eksilme esas alınarak belirlenmelidir....
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde süre verilmesi 6098 s.TBK'nun 123.m.sinde,"- Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri,borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir." şeklinde düzenlenmiştir. Alacaklı/Alıcı'nın,temerrüde düşen satıcı/borçludan isteyebileceği seçimlik haklar 6098.s.TBK'nun 125.m.sinde "- Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler....