Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Mahkeme bozma ilâmından önceki ilk kararında, davacının muvazaa tespiti yapılan dönemde muvazaa tespitinde adı geçen Şirketlerde çalışması bulunduğu gerekçesiyle zamanaşımına uğramayan tüm çalışma dönemi bakımından davanın kabulüne karar vermiştir. 4....

    Muvazaa mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olarak ikiye ayrılmakta olup muvazaalı bir hukuki işlemden sözedilebilmesi, tarafların iradeleri ile beyanları arasında bilerek yaratılmış bir uygunsuzluk, muvazaa anlaşması ve üçüncü kişileri aldatma (muvazaa) kastı unsurlarını taşımasına bağlanmaktadır. Ayrıca muvazaaya dayalı davalar, işlemin tarafları veya menfaati bulunan üçüncü kişiler tarafından açılabilir. Davacı taraf, dava dilekçesi ve mahkememizce HMK 31 gereğince verilen süre içerisinde sunmuş olduğu beyan dilekçesinde, davalı ......

      nun dava konusu taşınmazın satış bedelinin ödenmesi sırasında tarafların yanında olmadıkları görgüye dayalı bilgileri de bulunmadığı, sadece dava konusu taşınmazla ilgili bedel tahmininde bulundukları davalı tanıklarının da bedelde muvazaa yapıldığı yönünde beyanlarının olmadığı anlaşılmıştır. Dava konusu payın keşfen belirlenen değeri de tek başına bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya yeterli değildir....

        Davalı vekili, akitte gösterilen satış bedeli ve tapu masrafları toplamının depo edilmesi halinde davayı kabul ettiklerini, aksi takdirde davacının bedelde muvazaa iddiasının ve davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının bedelde muvazaa iddiası yerinde görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir. Somut olayda, önalım hakkına konu 56 ada 7 parsel sayılı taşınmazda 19.03.2013 tarihli akitle 1/2 pay dava dışı paydaşlar tarafından davalıya satılmıştır. Davacı, tapuda satış bedelinin muvazaalı olarak yüksek gösterildiğini, 50.000,00 TL değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Önalım davalarında davacının bedelde muvazaa iddiasının kanıtlanabilmesi için dinlenen davacı tanıklarının akitte taraf olmayan, satış bedelinin ödenmesi sırasında tarafların yanında olan, görgüye dayanan bilgileri bulunan kişiler olması gereklidir....

          Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre davanın niteliği itibarıyla TBK'nın 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olduğu anlaşılmaktadır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nin 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar....

            Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre davanın niteliği itibarıyla TBK'nın 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olduğu anlaşılmaktadır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nin 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar....

              Dava, Borçlar Kanunu’nun 18. maddesi (Türk Borçlar Kanunu’nun 19.) kapsamında muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil istemine ilişkindir. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak ikiye ayrılmaktadır: Mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar....

                Muvazaa iddiasının kanıtlanmasında tanık beyanlarının payların davalıya hangi bedel karşılığı satıldığı konusunda açık,kesin ve görgüye dayalı olması gerekmektedir. Ancak davacı tanıklarının beyanları soyut,duyuma dayalı,görgüye dayanmayan beyanlardır. Yargıtay hukuk Genel kurulunun 07.11.1973 gün ve 517/847 sayılı kararında açıklandığı üzere; “...davalıya payını satan kişi akdin tarafı olup ,pay satan kişinin tanıklığı ile bedelde muvazaa iddiası kanıtlanamaz...” Kaldı ki payını davalıya satan Hacer Ürkek, diğer davacı tanıklarının beyanlarını doğrulamamış, o tanıkları tanımadığını beyan etmiştir. Ayrıca muvazaa iddiasının kanıtlanması için keşif tek başına yeterli delil değildir. Sadece davacının diğer delillerini doğrulamak bakımından önem arz eder....

                  Davacı tarafından bedelde muvazaa iddiasını ispata yarayan başka bir kanıt sunulmamıştır. Soyut tanık anlatımları ve keşfen belirlenen değer bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya tek başına yeterli bulunmadığından, davacının muvazaa iddiasına itibar edilmemelidir. Mahkemece, bedelde muvazaa iddiası ispatlanamadığından dava konusu payın tapuda gösterilen satış bedeli ile ödenmesi zorunlu harç ve masrafın toplamından oluşan önalım bedelinin TMK’nın 734. maddesi uyarınca hükümden önce belirlenecek uygun bir zaman içinde depo edilmesi için süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.01.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi....

                    Mahkemece, tefrik kararı verilerek davalar ayrılmış, muvazaa tespiti talebi yönünden eldeki dava dosyası üzerinden davaya devam edilerek, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Hüküm sonucunda muvazaa tespiti talebinin, hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiş olmasına rağmen, karar gerekçesinde esasa yönelik değerlendirmede bulunulması suretiyle, gerekçe ile hüküm sonucu arasında çelişki meydana getirilmesi hatalı olmuştur. Ne var ki, asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı veya muvazaaya dayalı olup olmadığı hususu, zaten işçilik alacaklarına yönelik tefrik edilmiş davada ele alınarak tartışılacağından, muvazaa tespitinin ayrı bir talep şeklinde ileri sürülmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu halde, muvazaa tespiti talebi bakımından hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi, sonuç itibariyle doğrudur....

                      UYAP Entegrasyonu