Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Ancak davacı tapuda yapılan satış sözleşmesinin tarafı olmadığından bedelde muvazaa iddiasında bulunabilir ve iddiasını tanık dahil her türlü delille kanıtlayabilir. Davacı, 297 ada 17 parsel sayılı taşınmazda 28.05.2010 tarihli resmi senette satış bedelinin tapuda çok yüksek gösterildiğini, gerçek satış bedelinin tespit edilerek davalı adına olan payın iptali ile adına tescilini istemiştir. Tapudaki satış işleminin tarafı olmayan davacı bedelde muvazaa iddiasını her türlü delil ile ispat edebilir. Mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporu muvazaa iddiasını ispata tek başına yeterli değildir. Ancak diğer delillerin tamamlayıcısı durumundadır. Bu konuda Dairemizin bozma ilamı sonrasında dinlenen davacı tanıkları payın davalıya hangi bedel karşılığında satıldığı konusunda bir beyanda bulunmamışlardır....

    Mahkemece, muvazaa iddiası kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dava 818 sayılı BK’nın 18. (6098 sayılı TBK’nın 19) maddesi uyarınca muvazaa nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları zarara uğratılanlar, tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü, danışıklı olan bir hukuki işlem haksız eylem niteliğindedir. Muvazaalı muamele (danışıklı işlem) ile hakkın zarar gördüğünün benimsenebilmesi için danışıklı işlemde bulunandan bir alacağın olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı işlemin yapılması gerekir. Satışın danışıklı olduğu kanıtlanırsa davacı, satışa konu edilen maldan alacağını almak için yararlanabilecektir. Davacının bu davadaki amacı, katılma alacağı davasındaki alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olduğunu ileri sürdüğü işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır....

      Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre davanın niteliği itibarıyla TBK'nın 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olduğu anlaşılmaktadır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nin 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar....

        Mahkemece yerinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda satış senedinde toplam 100.000 TL olarak gösterilen dava konusu edilen payların değeri toplam 64.260 TL olarak bildirilmiş ise de, muvazaa iddiasının kanıtlanması için keşif tek başına yeterli delil değildir. Sadece davacının diğer delillerini doğrulaması bakımından önem arz eder. Davacının dayandığı diğer deliller de bedelde muvazaa yapıldığını kanıtlamaya yeterli değildir. Davacı vekilinin delil listesinde yer alan “davalının babası Musa Erdem tarafından satış bedeline ilşkin davacıya yazıldığı iddia edilen mektuba” dosya arasında da rastlanılmamıştır. Bu durumda davacının bedelde muvazaa iddiasını kanıtlayamadığının kabulü gerekir....

          Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının bedelde muvazaa iddiasını ispatladığı ve dava konusu taşınmazlardaki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiye çevrildiği gerekçesiyle davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazlarda davalıya ait hisselerin davacı adına tesciline, depo edilen 55.163,30TL’nin davalıya ödenmesine karar verilmiştir. Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir. Davacı, önalım bedelinin tapuda gösterilen değerden az olduğunu ileri sürerek bedelde muvazaa iddiasında bulunması halinde bu iddiasını kanıtlamalıdır. Davacı, satış sözleşmesinin tarafı olmadığından bedelde muvazaa iddiasını her türlü delille ispatlayabilir. Ancak keşif tek başına bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya yeterli değildir. Somut olayda; 30.07.2012 tarihli satışla dava konusu 801 parsel sayılı taşınmazın 1/3 hissesi 30.500,00TL bedelle, 802 parsel sayılı taşınmazın 1/3 hissesi ise 124.000,00TL bedelle davalıya satılmıştır....

            Dava, Borçlar Kanunu’nun 18. maddesi (Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi) kapsamında muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil istemine ilişkindir. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak ikiye ayrılmaktadır: Mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar....

              Bu muvazaa türü; bir sözleşmenin; niteliğinde, taraflarının şahsında, konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir. Bir sözleşmenin konusunda ve koşullarında muvazaa halinde, görünüşteki hukuki işlem tarafların gerçek iradelerine uygundur. Ancak, görünüşteki işlemin bazı şartları ve konusunun belli bir bölümü, aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu muvazaa da taraflar görünüşteki sözleşmenin bazı koşullarını değiştirirken sözleşmenin tamamı, yani, niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye uymaz. Örneğin daha az miktarda vergi ödemek için, taşınmazın tapudaki satış değerinin düşük gösterilmesi, şufa hakkının kullanılmasını önlemek kullandığı takdirde fazla kazanç elde etmek maksadıyla görünüşteki (resmi) sözleşmede satış bedelinin fazla gösterilmesinde bu tür bir muvazaa vardır. Açıklandığı üzere taraflar görünüşteki sözleşmeyi yapmayı ciddi olarak istemekte ve niteliğinde (vasfında) de anlaşmaktadırlar....

                HUKUK DAİRESİ Dava; TBK'nın 19.maddesi gereğince muvazaa (taşınmaz satışında bedelde muvazaa) iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Davanın bu niteliğine göre, inceleme görevi Yargıtay 4. Hukuk Dairesinindir. Bu itibarla dosyanın gerekli inceleme yapılmak üzere Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine 21/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi....

                  -KARAR- Dava muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Davalı vekili müvekkilinin alacağı ... 1. Noterliğinin 3.11.2008 gün ve 18873 yevmiye sayılı temliknamesi ile devraldığını, muvazaa iddiasının müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini, alacağın nakden kayıtlı bonoya dayandığını ve icra takibinin davacı yanca girişilen takip tarihinden önce olduğunu ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece ispat yükü üzerinde olan davalının alacağının varlığını usulüne uygun delillerle kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ileri sürülen hukuki olgu, davalı ile dava dışı borçlunun muvazaalı borç yaratmak suretiyle alacaklı durumdaki üçüncü kişilerden mal kaçırma işleminin, davacıya karşı ileri sürülememesini sağlamaktır. Bunun için borçlandırıcı işlemin, daha sonraki tarihte yapılmış olup olmaması da önem taşır....

                    Dava, muvazaa nedenine dayalı iptal istemine ilişkindir. İİK'nın 140/1. maddesinde icra müdürlüğünce hangi hallerde haciz sıra cetveli düzenleneceği belirtilmiştir. İİK'nın 355. maddesi uyarınca düzenlenen ve maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK'nın 140/1. maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemez. Sıra cetveline itiraz davalarında davalının alacağının gerçek olduğunu ispat etmek zorunda olmasına rağmen, maaş hacizlerinde üst sıralarda bulunan alacaklar aleyhine açılan davalar genel muvazaa mahiyetinde olup bu davalarda genel ispat kuralları geçerlidir. Bu durumda mahkemece, davanın genel muvazaa davası olarak kabul edilip, ispat yükünün de davacıya yüklenerek uyuşmazlığın TBK'nın 19. maddesinde düzenlenmiş genel muvazaa ilkelerine uygun olarak çözümlenmesi gerekirken ispat yükünün davalıya yüklenmesi suretiyle sonuca gidilmesi doğru olmamıştır....

                      UYAP Entegrasyonu