Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Hukuk Dairesi 2019/1859 esas ve 2020/1461 karar sayılı ilamında "...Uyuşmazlık, muvazaa nedeniyle bakiye kıdem tazminatına davacının hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır. Tavşanlı 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi'nin 2013/1107 E., 2013/1140 K. sayılı dosyasında, muvazaa nedeniyle davacının 14. Dönem TİS'ten kaynaklanan işçilik alacakları ile ikramiye alacağının davalıdan tahsiline karar verildiği bu kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 2013/26673 E., 2013/27250 K. numaralı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararının 29/11/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kesinleşen karar ile taraflar arasındaki ilişki, davalının sorumluluğu ve muvazaa olgusu kesin hükme bağlanmıştır. İlk derece mahkemesince muvazaa nedeniyle bakiye kıdem tazminatı alacağına hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin istinaf talebi yerinde değildir. ..." gerekçesi ile davalının istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verildiği görülmüştür....

Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nun 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır....

    Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre davalının takibinin ve takibin dayandığı bono tarihinin davacıdan önce olduğu, davacının muvazaa iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir Mahkemece, ispat yükünün davacı tarafta olduğu ve alacağın muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olup, sıra cetvelinin muvazaa nedeni ile iptali istemine ilişkin davalarda ispat yükü davalı tarafta olduğundan yazılı gerekçe ile sonuca ulaşılması doğru olmamış ise de, dosya kapsamından davacının alacağının davalının alacağından sonra doğduğu, doğmamış alacağa muvazaa yapılamaycağı dikkate alındığında karar sonucu itibariyle doğru olduğundan, HUMK'nın 438/son maddesi uyarınca hükmün, gerekçesi değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir....

      Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı alacaklıların alacaklarının davacı alacağından önce doğmuş olmaları nedeniyle davacı alacağı bakımından muvazaa oluşturamayacakları gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, sıra cetveline itiraza ilişkindir. Sıra cetveline itiraz, alacağın sadece esas ve miktarına ya da hem esas ve miktarına, hem de sıraya yönelik ise dava yoluyla genel mahkemede ( İİK’nın madde142/1), itiraz sadece sıraya yönelikse şikayet yoluyla İcra Mahkemesinde (İİK’nın madde 142/son) ileri sürülmelidir. Hem sıraya ve hem de alacağın esas ve miktarına yönelik itirazların birlikte ileri sürülmesi halinde kural olarak, önce sıraya yönelik uyuşmazlığın çözülmesi, bu itirazın yerinde olmadığının anlaşılması halinde ise davalı alacağının varlığının ve miktarının incelenmesi gerekir....

        Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.( Yargıtay 17. H.D. 2018/5102 E., 2018/9156 K. Sayılı ilamı) 6100 sayılı HMK'nın 394. Maddesinde ihtiyati tedbirin uygulanmasında hazır bulunmayan tarafın tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebileceği belirtilmiştir....

        Davacının iddiasını kanıtlaması halinde ise iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı,alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Ancak bu tür davaların görülebilmesi içinde diğer dava koşularının yanında davacıların borçlulardan alacaklı olmaları yani hukuki yararlarının olması gerekir. Somut olayda; davacı, davalı ...’dan altın borcu sebebi ile alacaklı olduğunu, davalı aleyhine Karşıyaka 2. İcra Müdürlüğü’nüğün 2012/8463 sayılı dosyaları ile takip yapıldığını beyan etmiştir. Mahkemece davanın hukuki nitelendirmesinin İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali olarak nitelendirmesi durumundaki; mahkemece tasarruf İİK. 277. Md. Uyarınca iptal edildiği belirtilmiştir....

          Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Somut olayda Mahkemece dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de Mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmamaktadır. Mahkemece davacı tarafından davalı borçlu aleyhine açılan ve kesinleşen boşanma nafaka ve tazminat davası dışında; katkı payı alacağına ilişkin açılan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/244 Esas sayılı dava dosyasının sonucu da beklenerek alacağın kesinleşmesi halinde mevcut delilerin her iki dosya da gözönüne alınarak TBK'nun 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yapılan hata sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiştir....

            Muvazaa iddialarına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında kural olarak ispat külfeti davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı noterde düzenlenen rehinli borç sözleşmesi ile alacağını kanıtlamış olmasına ve davalının alacağının oluştuğu bir başka anlatımla rehin sözleşmesinin yapıldığı tarihte davacı şirketin borçludan bir alacağı bulunmamasına, bu nedenle davalının davacının alacağına yönelik muvazaa yapmasının mümkün olmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.07.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi....

              Davacının iddiasını kanıtlaması durumunda, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi benzetme yoluyla (kıyasen) uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazın haczin ve satışın istenebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgulara göre, davanın İİY'nin 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu yolundaki mahkemenin kabulüne katılma olanağı yoktur. O halde mahkemece, danışıklı işlemin var olup olmadığı konusunda toplanan ve toplanacak taraf delilleri değerlendirildikten ve davalı Pınar'ın taraf ehliyeti konusunda da gerekli araştırma yapıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir....

                Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak yapılan kesintilerinin davacının alacak ve ferilerini geçmeyecek biçimde öncelikli ödenmesi gerekir. Bilindiği üzere, muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa)....

                UYAP Entegrasyonu