GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Kadastro sırasında dava konusu 102 parsel sayılı 41700 m² yüzölçümündeki taşınmaz, tapu kaydına, vergi kaydına, satın almaya, miras yoluyla gelen hakka ve paylaşmaya dayanılarak, ölü olduğu tutanağın beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle eşit paylarla Mehmet oğlu ... ile davalı ... adına tespit edilmiştir. İtirazları kadastro komisyonunca kısmen kabul edilen davacılar ..., ... ve ..., tapu kaydına ve miras yoluyla gelen hakka dayanarak dava konusu taşınmazın davalı Latife adına tespit edilen 1/2 payının miras bırakanları Mehmet oğlu ... mirasçıları adına tapuya tescili istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece, Yargıtay 7....
Dosya incelendi, gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 153 ada 3 parsel sayılı 3235,43 m² yüzölçümündeki taşınmaz miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı ... ve paydaşları adına tespit edilmiş, taşınmaz üzerinde bulunan evin ...'a ait olduğu beyanlar hanesinde gösterilmiştir. Davacı ... miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine, 153 ada 3 parsel sayılı taşınmazın tespit gibi tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ... tarafından temyiz edilmiştir....
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE; Dava; Taşınmaz Zilyetliğinin Tespiti ve Korunması davasıdır. Tapu kaydına göre, Mersin ili, Anamur ilçesi, Anıtlı Köyü, 165 ada, 65 parsel sayılı taşınmazın 2.494,83 m2 yüzölçümü ve tarla niteliği ile T3 adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Anamur Milli Emlak Müdürlüğü'nün 02/08/2021 tarih ve E-85279361- 400- 1406810 sayılı yazı ile davacının davaya konu taşınmaz üzerine muz, avokado vb dikimi yaparak işgal ettiğinin tespit edildiği, taşınmazı tel örgü ve çitleri sökerek yazının tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde tahliye etmesinin talep edildiği anlaşılmıştır....
TMK'nun 982 ve 983. maddelerinde düzenlenen zilyetliğe dayalı davalar ile zilyet, zilyetliğinin bir hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan yalnızca zilyetliğini öne sürerek, zilyetliğine müdahalenin önlenmesini isteyebilir. Ancak, zilyetliğinin arkasında bulunan nesnel veya kişisel bir hakka dayanıldığında ise dava, bir hak davası niteliğini kazanır. (HGK'nun 25.11.2009 tarih ve 2009/8-518 Esas, 573 Karar). Somut olayda; uyuşmazlık 6100 s. HMK. 4/c maddesinde yazılı zilyetliğin korunması davası olmayıp; temelinde bir tazminat davasıdır. Dava tarihinde geçerli olan 6100 sayılı HMK.nin 2. maddesi uyarınca malvarlığı haklarına ilişkin davaların... asliye hukuk mahkemesinde çözümleneceği düzenlenmiştir. Buna göre uyuşmazlığın... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK’nun 22. ve 23. maddeleri gereğince... 3....
Ancak davacı hakka dayalı olarak el atmanın önlenmesini (zilyetliğinin korunması) ve ecrimisil isteminde bulunabilirse de kal istemi açısından mevcut davacı zilyetliğinin korunması taşınmazın aynına yönelik tasarruf işlemi olduğundan davacı mera parselinin mülkiyet sahibi olmadığından kal isteminde bulunamayacaktır. Bu itibarla mahkemenin, davacının hakka dayalı el atmanın önlenmesi ve ecrimisil (zilyetliğin korunması) istemi açısından taşınmazın mera vasfında ve kamu malı niteliğinde bulunduğu, davacının mülkiyet sahibi olmadığı aktif dava ehliyeti bulunmadığı yönündeki ret gerekçesi yerinde görülmemiştir....
Diğer bir deyişle dava, TMK'nin 981 vd.maddelerinde ifadesini bulan zilyetliğin korunması davası olmayıp, hakka dayalı bir davadır. Uyuşmazlık ise hakka dayalı elatmanın önlenmesi talebindeki hakkın var olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Eldeki dava davalısı tarafından ... 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/282 Esas ve 2013/373 Karar sayılı dosyası ile açılan devir sözleşmesinin iptali istemli davanın 05.09.2013 tarihli karar ile reddedildiği kararın 09.07.2014 tarihinde kesinleştiği ve dava konusu taşınmazın davalının zilyetliğinde bulunduğu sabittir. Hal böyle olunca, davacının dayandığı hakkın, davalının salt zilyetliğe ilişkin savunmasının üstünde tutularak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir....
Dosyanın incelenmesine göre; davacının maliye hazinesine ecrimisil ödemek suretiyle tasarrufunda bulundurduğunu beyan ettiği davaya konu taşınmaz üzerindeki davalıların vaki müdahalelerinin önlenmesine karar verilmesini mahkemeden talep ettiği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu 981,982 ve 983. maddeleri, mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kişilerin zilyetliğinin korunması için konulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. Bu maddelerde düzenlenen davalar ile, zilyet; zilyetliğinin bir hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan yalnızca zilyetliğini öne sürerek, sulh mahkemelerinde dava açar ve bu mahkemelerde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğinin arkasında bulunan nesnel veya kişisel bir hakka dayandığında ise dava, bir hak davası niteliğini kazanır; o takdirde mahkemenin görevi, yalnız zilyetliğin korunması davasından farklı olarak, dava olunan şeyin değerine göre belirlenir....
Hal böyle olunca; doğru sonuca ulaşılabilmesi için Mahkemece mahallinde, olabildiğince yaşlı, tarafsız ve yöreyi iyi bilen şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişi kurulu ve tespit bilirkişileri ile tarafların bildirdikleri tüm tanıklar ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalı, yapılacak bu keşif sırasında dinlenecek bilirkişiler ve tanıklardan, taşınmazın öncesinde kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, kim tarafından, ne zamandan beri hangi hakka dayalı olarak kullanıldığı, çekişmeli taşınmazın davacıya nasıl geçtiği, davacının taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin süresinin ne kadar olduğu ve bu zilyetliğin hangi sıfatla sürdürüldüğü etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, beyanlar arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle giderilmeli, çelişkinin giderilememesi halinde hangi beyana hangi nedenle üstünlük tanındığı gerekçeli kararda tartışılıp açıklanmalı; teknik bilirkişiden, keşfi takibe ve denetlemeye imkan...
Kaldıki, dava konusu taşınmazın davalı tarafın babası Bahattin'e 1960 yılında satılıp zilyetliğinin devir ve teslim edildiği, taşınmazın babası Bahattin tarafından davalı tarafa bağışlandığı kadastro tesbit gününe kadar taşınmaz üzerinde 20 yılı aşkın süre ile davalı tarafın zilyet olduğu sürdürdüğü zilyetliğin feri nitelikte olmadığı, taşınmaz üzerinde tesbit gününde adına tescile karar verilen zilyet davalı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği, mahkemece toplanıp değerlendirilen deliller ve özellikle iddia ve savunmanın kıymetlendirilmesi yönünden taşınmaz başında 29.9.2006 tarihinde yapılan keşifte davacının keşif tutanağına geçen ve usulün 151 maddesi hükmü uyarınca imzası ile belgelendirilen beyanıyla saptanmıştır....
Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır.” denilmekle salt zilyetliğin korunması davaları ile zilyetliğin tespiti davaları arasındaki fark net bir şekilde açıklanmıştır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, Hazine'ye ait taşınmaz mal üzerine, izinsiz olarak, hafif yapı niteliğinde olmayan yapı kuran zilyetlerin, arsa maliki Hazine'den başka kişiler aleyhine açtıkları davalar, arkasında barındırdığı bir hakka dayanmakla, salt zilyetliğin korunması davası olmayıp; temelinde bir hak davasıdır. Somut olayda gelince; davacı, taşınmazın üzerinde bulunan yapıdan kaynaklı satın almaya dayalı elatmanın önlenmesi isteğinde bulunduğuna göre dava, salt zilyetliğin korunmasına yönelik dava niteliğinde değildir....