Bu dava ise anne tarafından boşanma tarihinden sekiz gün sonra 21.09.2015 tarihinde açılmış, anne velayet kendisinde olan babanın velayet görevlerini yerine getirmediğinden bahisle ortak çocuğun velayetinin kendisine verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda da... 'nin velayeti babadan alınarak anneye verilmiştir. Toplanan delillere göre, boşanma kararının verilmesi ile eldeki davanın açıldığı tarih arasında geçen süre içerisinde velayetin değiştirilmesini gerektiren bir durum, olay, hal ve şartlarda değişiklik veya davalı babanın velayet görevini yerine getirmediği ve kötüye kullandığı hususları ispatlanamamıştır. Bu nedenlerle ortak çocuk ...'nin velayetinin anneye verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı geretirmiştir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Velayet Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Çocuğun anne ve babası 28.12.2009 tarihinde kesinleşen kararla boşanmış, ... velayeti babaya bırakılmış, baba 03.10.2015 tarihinde vefat etmiştir. Çocuğun annesi olan davacının, velayetin kendisine verilmesini istemi ile "hasımsız" olarak açtığı dava mahkemece reddedilmiştir. Evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin ölümü halinde velayet sağ kalan eşe geçer. Boşanma kararıyla velayet kendisine verilen tarafın ölümü halinde velayet sağ kalan ebeveyne kendiliğinden geçmez. Velayet sahibi baba öldüğüne göre çocuk yasal temsilden yoksun haldedir....
Hukuk Dairesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı erkek tarafından kadın lehine hükmedilen nafaka, tazminatlar ve velayet yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-davalı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ortak çocukların velayeti davalı-davacı anneye bırakılmış, davacı-davalı erkek velayet düzenlemesi yönünden kararı istinaf etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesi üzerine davacı-davalı erkek hükmü velayet düzenlemesi yönünden temyiz etmiştir....
Somut olayda çocuğun velayeti, velayet hakkı verilen annenin vefatı nedeniyle askıda olup babanın sulh hukuk mahkemesinde devam eden vasi atanması dosyasında "velayeti istiyorum" şeklindeki beyanı velayetin kendisine verilmesi yönünde usulüne uygun olarak dava açıldığını göstermez. Ancak TMK 335. maddesi uyarınca aslolan velayet olduğundan mahkemece babaya bu konuda dava açmak üzere süre verilmesi, dava açılması halinde bekletici mesele yapılması ve sonucuna göre baba tarafından açılacak velayet davasının kabulü halinde davanın reddine, reddedilmesi halinde ise vasi atanmasına karar verilmesi gerekir. Bu durumda uyuşmazlığın Sulh Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK.’nın 21. ve 22. maddeleri gereğince Tarsus 2.Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 18.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Sulh Hukuk ve Çorum Aile Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Dava, vasi tayinine ilişkindir. Sulh Hukuk Mahkemesince, davacı annenin yaşı küçük olan çocuklarına vasi olarak atanmasını istemişse de, velayet varken vasilik kararı verilemeyeceği, öncelikle velayet konusunda karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Aile Mahkemesine görevsizlik kararı verilmiştir. Aile Mahkemesi ise, mahkemeye açılan velayete ilişkin bir davanın olmadığı gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Evlilik dışı ilişkiden doğan ve af yasası uyarınca babalarının nüfusuna kayıtlı olan küçükler ... ve ...’nın babaları İsmail’in öldüğü, her iki çocuğun velayetinin de Türk Medeni Kanununun 337. maddesi uyarınca anneye ait olduğu hususu sabittir....
TMK'nın 336/3 Fıkrasına göre velayet ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir. Eldeki bu davada, davacı dede tarafından velayet altında bulunmayan küçüğün TMK'nın 404/1 maddesi uyarınca kısıtlanması istemiyle açılmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 336/3. fıkrasında; velâyetin, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuğun kendisine bırakılan tarafa ait olacağı; 404/1. fıkrasında ise; velâyet altında bulunmayan her küçüğün vesayet altına alınacağı düzenlenmiştir. Boşanma sonucunda velayet kendisine verilmiş olan tarafın (annenin) ölümü nedeniyle, velayet kendiliğinden diğer tarafa (babaya) geçmez. Velayet hakkındaki hükümler kamu düzenine ilişkin olup, aslolan ergin olmayan çocuğun velayet altında bulunmasıdır....
Her ne kadar davacı erkek vekili tarafından davalarının reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu, nafakaların kaldırılması veya en azından indirilmesine, davalı kadın vekili tarafından ise, karşı davalarının reddinin usul ve yasaya aykırı olduğu, kararın kaldırılması ve talepleri doğrultusunda nafakaların artırılmasına karar verilmesi gerektiği yönünde istinaf başvurusunda bulunulmuş ise de; asıl davanın yoksulluk ve iştirak nafakasının kaldırılması veya indirilmesi, karşı davanın ise, yoksulluk ve iştirak nafakasının artırılması davası olduğu, yerel mahkemece asıl dava ve karşı davanın ayrı ayrı reddine karar verildiği dikkate alındığında yerel mahkemece reddedilen nafakanın kaldırılması ve nafakanın artırılması miktarları açısından kesin nitelikte olduğu, kesin olan kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı anlaşıldığından taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK 352/1- b maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve düşüncesiyle aşağıdaki şekilde hüküm...
Velayet hakkını kullanmak için çocuğu yanına almayıp onu ayrı bırakması velayet görevini ihmal etmiş olduğu anlamına gelir.Bu durum velayetin değiştirilmesini gerektirecek bir haldir (TMK. md. 183,349,351). Kaldı ki yine 23.2.2015 tarihli duruşmada dinlenilen küçük Melis Nur velayetinin annesine verilmesini istemiş, velayet konusunda görüşü alınan uzman da hem aynı duruşmada hem de 15.7.2014 tarihli raporu ile velayetin anneye verilmesinin çocuğun yararına olacağını belirtmiştir.Velayetin anneye verilmesi halinde müşterek çocuğun psikolojik ve bedeni gelişimi yönünden muhtemel bir tehlikenin varlığı da ileri sürülmediğine göre, velayetin değiştirilmesi isteğinin kabulü ile velayetin davacı anneye verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile ret hükmü kurulması doğru olmamıştır....
Davalı erkek vekili tarafından yerel mahkeme kararına karşı, kararın usul ve yasaya aykırı olduğu, eksik inceleme ve araştırma neticesinde verildiği ve dinletmek istedikleri tanıkların dinlenmesine imkan verilmediği yönünden istinaf başvurusunda bulunulmuş ise de, dosya üzerinde yapılan incelemede; her ne kadar yerel mahkemece yapılan yargılama ve toplanan deliller neticesinde davanın kabulü ile davacı kadının 500 TL olan yoksulluk nafakasının 600 TL artırımla 1.100 TL ye yükseltilmesine ve ÜFE artırımı uygulanmasına karar verilmiş ise de, yerel mahkemece tarafların tespit olunan ekonomik ve sosyal durumları, tarafların 1993 yılında boşanmış olmaları, en son nafaka artırımının 2005 yılında yapıldığı bu tarihten itibaren aradan geçen süre içerisinde davacı kadın tarafından 14 yıl boyunca nafaka artırım talebinde bulunmaması, davacı kadının 1.793,96 TL davalı erkeğin ise, 2.532,58 TL emekli maaşlarının olduğu, paranın satın alma gücü ve hakkaniyet ilkesi dikkate alındığında davacı kadın...
Tarafların dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, müşterek çocuğun ihtiyaç ve giderleri dikkate alındığında artırılan iştirak nafakası miktarı hakkaniyete uygun görüldüğünden iştirak nafakasına yönelik istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. TMK'nun 175.maddesine göre; "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Kanunda öngörülen şartlar davacı lehine gerçekleştiği takdirde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerekir." TMK'nun 176/4.maddesine göre de;"Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir."...