Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi Dava : Koruma Tedbiri Nedeniyle Tazminat Hüküm : 1801,18 TL maddi, 150 TL manevi tazminat, 2100TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıyaverilmesi Davacının tazminat talebinin kısmen kabul, kısmen reddine ilişkin hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Yargıtay 9....

    Borçlar Kanunu Madde 192/4) Hemen belirtilmelidir ki, alıcının, satılanın tamamen zaptı halinde satıcıya karşı ileri sürebileceği bu istemlerin kabul edilebilmesi için, satıcının kusurlu olup olmaması, sonuca etkili değildir. Zira satıcının bu konudaki sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bununla beraber satıcı, menfi zarar dışında, hiç bir kusurun kendisine yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alıcının, satılanın zaptı yüzünden uğradığı diğer her türlü zararlarını da ödemekle yükümlüdür (Borçlar Kanunu madde 192/son fıkra) (Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 01/04/2019 tarihli, 2016/18060 Esas, 2019/4333 Karar sayılı kararı).” Dava, hukuki niteliği itibariyle zapta karşı tekeffülden kaynaklanan tazminat isteğidir....

    Davacı, tapudan satın aldığı taşınmazın dava dışı üçüncü kişi tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası sonucunda tapusunun iptal edildiğini ileri sürerek taşınmazın rayiç değeri için 100.000,00 Tl maddi tazminat ile 5.000,00 Tl manevi tazminatın tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı davanın reddini dilemiş, Mahkemece, davacının ödediği bedelin ikame bedeli ne hükmedilmiştir. Davacı, zapta karşı tekeffül hükümlerine dayanarak eldeki davayı açmıştır. Taraflar arasındaki sözleşme, taraflarını bağlayan hukuken geçerli bir sözleşmedir. Taraflar lehine hak ve yükümlülükler doğurur. Öyle olunca davacı, taşınmazların dava tarihindeki 2011/9396-17561 rayiç bedelini isteyebilirler. Mahkemece, taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir....

      Davalılar vekili, davacının ayıba karşı tekeffülden doğan haklarını yitirdiğini, dava konusu araç ticari araç olup, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, davacı ile davalı ... A.Ş arasında herhangi bir satım akdi olmadığını, bu nedenle husumet yöneltilemeyeceğini, müteselsil sorumluluğuna gidilemeyeceğini, dava konusu araçta üretimden kaynaklanan ve hukuken ayıp olarak nitelendirilebilecek bir sorun bulunmadığını, araçtan menfaat temin edilmekte olduğundan araç için ödenen bedele faiz yürütülmesi istenemeyeceğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir....

        Davacılar, davalılar İsmail ve ... ile davalı ...’e ait taşınmazların satışı için anlaşıp, toplam 57 000 USD ödediklerini, Kadastro Mahkemesinde açtıkları davanın SİT alanı içinde kaldığından reddedildiğini ve hazine adına tesciline karar verilip kesinleştiğini,...’in taşınmazların maliki, ... ve İsmail’in satımı gerçekleştiren ve 11.1.1999 tarihli protokol ile pürüz çıkması halinde sorumluluğu kabul eden şahıslar olması sebebi ile sorumlu olduklarını ileri sürerek ödedikleri bedelin tahsili için zapta karşı tekeffül hükümlerine dayanarak eldeki davayı açmıştır. BK 192 ve 194 maddesi uyarınca hukuken geçerli bir satış söz konusu olduğundan davacı zapta karşı tekeffül hükümleri gereğince davalılardan talepte bulunabilir. Dosyaya ibraz edilen ve davacı tarafından dayanılan Protokol, 6.10.1999, 8.1.1999 ve 11.1.1999 tarihli belgeler gereği davacılar ile davalılar arasında satımın gerçekleştiği, ancak satış bedelinin kime ne şekilde verildiğinin tam anlaşılamadığı görülmektedir....

          BK.nun 207.maddesi hükmüne göre satıcı daha uzun müddet için kefalet etmemiş ise satılanı ayıba karşı tekeffülden mütevellit her türlü dava satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile alıcıya teslim vukuundan itibaren bir sene geçmek ile sakıt olur. TTK.nun 25/4.maddesi hükmüne göre BK.nun 207.nci maddesindeki müruruzaman müddeti tüccarlar arasındaki ticari satışlarda altı aydır. ../.. (2) Ne var ki, dava konusu araç ile ilgili garanti şartlarının 1.maddesinde "Garanti süresi, malın teslim tarihinden itibaren başlar ve bir yıldır” hükmü yer aldığından ve somut olayda aracın davacıya 20.9.2000 tarihinde teslim edildiği halde davanın bir yıllık zamanaşımı süresi geçirildikten sonra 19.9.2002 tarihinde açıldığı anlaşıldığından davalının zamanaşımı def’inin kabulü ile davanın bu nedenle reddi gerekirken bu yön gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır....

            MUHALEFET ŞERHİ Dava, resmi şekilde devir ve teslim edilen taşınmazın daha sonra zaptedilmesi nedeniyle satıcıya karşı yöneltilmiş olan tazminat istemine ilişkindir. Davacı söz konusu taşınmazı tapu kaydına dayalı ve resmi şekilde satın almış olup, daha sonra evveliyatının orman olduğu gerekçesi ile açılan tapu iptali davası sonunda davacının elinden çıktığı ve satıcının zapta karşı teminat hükümlerine göre sorumlu olduğu hususu mahkemece benimsendiği gibi dairemizin sayın çoğunluğunca da kabul edilmektedir. Ne var ki , oluşturulan tapu kaydının dolayısıyla satışın geçersiz olduğu bu nedenle de,davacının geçersiz satışlarda uygulanan denkleştirici adalet hükümlerine göre tazminat isteyebileceği sonucuna varılmaktadır. Oysa, davacının davalı adına oluşturulan tapu kaydına göre ve bu güvene dayalı olarak taşınmazı resmi şekilde ve günün rayiçlerine göre satın aldığı tartışmasızdır....

              KARŞI OY YAZISI Davacının 12.12.2012 tarihli son oturumdaki maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin beyanları değerli çoğunluk tarafından ıslah olarak nitelendirilmiştir. "Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir."(HMK m.176) "Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir." (HMK m.177). Açıklanan sebeple davacının davayı "ıslah" ettiğine dair usulüne uygun yazılı veya zapta geçen sözlü bir beyanı bulunmadığından son oturumdaki maddi ve manevi tazminat talebi iddianın genişletilmesi niteliğinde olup, bu beyanların ıslah olarak nitelendirilmesi mümkün değildir....

                Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir....

                  Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir....

                    UYAP Entegrasyonu