Dava; tapu iptali ve tescil (zilyetliğe dayalı) istemine ilişkindir. Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1.maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile (aldatma) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece, muvazaa iddiasının yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacının inançlı işlem hukuksal nedenine değil hile hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır....
İddianın ileri sürülüş biçiminden ve dosya içeriğinden, davacıların hile hukuksal nedenine dayalı olarak payları oranında tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tescilini istedikleri görülmektedir. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir....
Dairenin 14.11.2017 tarihli ve 2015/1716 Esas, 2017/6400 Karar sayılı kararıyla, "...İddianın ileri sürülüş biçimi ve tüm dosya içeriğine göre; asıl ve birleştirilen davaların hukuki ehliyetsizlik ve aldatma hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil ile tazminat isteklerine ilişkin olduğu açıktır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek aldatma hukuksal nedeni üzerinde durulması, taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile eksik incelemeyle yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Kabule göre de;...Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 23/07/2014 tarihli bilirkişi raporu davacı tarafa tebliğ edilmeden hukuki dinlenilme ... ihlali yaratacak şekilde sonuca gidilmiş olması da isabetsizdir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur. B....
Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tâbi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Fikret Eren, s. 414 vd., Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020/1-128 Esas, 2022/1415 Karar sayılı kararı). 18. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere taraflardan biri diğer tarafı hileyle sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz....
Dairenin yerleşik uygulamasına göre, yanılma (hata), aldatma (hile), korkutma (ikrah) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir....
Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 39. maddesinde düzenlendiği üzere; “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” hükmü amirdir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından ve hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece, davanın her aşamasında tarafların ileri sürmesine gerek kalmadan resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur....
Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir." 4. Aynı Kanun'un "b.Saikte yanılma" alt başlıklı 32 nci maddesi ise şöyledir; "Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da ... ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır....
İradenin oluşumundaki bozukluk genel olarak saik yanılması, aldatma, korkutma gibi hâllerde görülür. Bu tür bozuklukta iradesi sakatlanan kişinin beyanı, iradesine uygundur. İrade ile beyan arasında bir uygunsuzluk söz konusu değildir... Türk Borçlar Kanunu m.30'un genel başlığı "irada bozuklukları" adını taşımaktadır. TBK m.30 vd'da irada bozukluğu olarak üç durum hükme bağlanmıştır. Bunlar yanılma, aldatma ve korkutmadır. Yanılma, aldatma ve korkutma gerçekleşime biçimleri yönünden birbirinden farklıdırlar. Yanılma, saik yanılması ve beyan yanılması olmak üzere ikiye ayrılır. Beyan yanılmasında yanılanın beyanının içeriği, gerçek iradesine uymamaktadır. Saik yanılmasıyla aldatma ve korkutmada ise beyan iradeye uymakla birlikte, irade oluşum safhasında bazı sebeplerle sakatlanmaktadır. (Prof. Dr. Fikret Eren, Dr. Ünsal Dönmez, Eren Borçlar Hukuku Şerhi, Cilt I, s. 832, 833, 834)....
Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 414 vd., HGK'nın 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararları). 23. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere taraflardan biri diğer tarafı hileyle sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz....