Hukuk Dairesi'nin 12.10.2011 gün ve 2010/4469 E., 2011/5875 K. sayılı ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; gecikme tazminatının ancak sözleşmenin ifasının talep edilebilir olduğu durumlarda istenebileceği, geçersiz olan sözleşmeye dayanılarak sözleşmenin ifası dolayısıyla gecikme tazminatı talep edilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen karar, davacılar vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 10.12.2013 gün ve 5597 E., 7868 K. sayılı ilamı ile mahkeme kararı onanmıştır. Bu kez, davacılar vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir....
Davalı vekili, sözleşmenin 15.maddesinde, davacı kefilin sözleşmenin tüm hukuki gereklerinden müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sorumlu olacağının belirlendiğini, davaya konu çeklerin teminat olarak değil, sözleşmeden ... borcun ifası gayesiyle verildiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davalının sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getirdiği, davacının sözleşmeyle yurt dışı alıcı şirketi temsil ettiği ve kefil olarak da sözleşmeyi imzaladığı, temsilci ve kefil sıfatıyla ayrı ayrı sorumluluğunun bulunduğu, davacının iddiasının gerçekleşmeyen akdi ilişki nedeniyle senetlerin bedelinin haksız olduğu yönünde olup, gerçekleşen akdi ilişki ya da ödemeye ilişkin iddiasının bulunmadığı bu durumda mahkemenin davacının iradesi yerine geçip niteleme yapamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir....
sonra konulan ipoteklerin fekkine, sözleşmeden kaynaklı tüm alacakların ayrıca uğranılan tüm zararların şimdilik 5.000,00 TL sının 30/04/2017 sözleşmedeki teslim tarihinden (temerrüt tarihi) itibaren davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkiline verilmesine, şayet sözleşmenin ifası mümkün değilse sözleşmenin feshedilerek müvekkilince ödenen tüm bedellerin iadesi ile şimdilik 1.000,00 TL menfi zararların tümünün fesih tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
sürecinde görev alan ilgili kamu görevlileri, “c”, “d” ve “e” bentlerinde ise edimin ifası sürecinde görev alan ilgili kamu görevlileri suçun faili olabileceğinden, dolayısıyla söz konusu suçun özel faillik niteliği taşıyan kimselerce işlenebileceğinde bir tereddüt bulunmadığının kabulü gerektiğinden, 5237 sayılı TCK'nın 40/2. maddesine göre özgü suç niteliğinde olan ve TCK'nın 236/2-d maddesi uyarınca edimin ifası sürecinde görev alan kamu görevlisi tarafından işlenebilen edimin ifasına fesat karıştırma suçuna iştirak eden diğer kişilerin azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilecekleri, somut olayda ise kamu görevlileri hakkında açılmış bir dava bulunmadığı, idare tarafından sözleşmenin feshine karar verilmiş olması nedeniyle de kamu görevlilerinin hukuka aykırı bir eylemlerinin de tespit edilemediği, faili olmayan suçta şerikliğin de mümkün olamayacağı nazara alınarak sanığın beraati yerine, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, Kabule...
tahsili şeklinde arttırıp değiştirmiş davalı, davacının iddia ve taleplerinin yerinde olmadığını, sözleşmenin ifasında imkânsızlığın söz konusu olmadığını, davacı yüklenicinin sözleşmeden kaynaklanan edimlerini tam olarak yerine getirmediğini, davacı tarafça yapılan hesaplamanın ve talep edilen tazminatın fahiş olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere bahsedilen imkânsızlığın kısmi bir imkânsızlık olacağı ve bu imkansızlığın ifası mümkün olan yapılara teşkil etmeyeceğini, yapılmış olan daireler yönünden tapu iptal ve tescil talebinin reddinin gerektiğini, daire satışlarının azlığının davacı yüklenicinin kusurundan kaynaklandığını, işçilik kalitesinin iyi olmadığını, numune dairenin dahi natamam olduğunu, bahçe tanzimi yapılmadığını, havuzun tamamlanmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, mahkemece gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshine, 1.120.000,00 TL'si tamamlanıp paylaşılmayan 8 adet binanın 1/2 sinin değeri, kalanı taşınmazda yapılan diğer...
(TMK. md. 598/2) Davacı, ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile miras bırakan tarafından sağlığında mirasının tamamı İçin mirasçı atandığına göre atanmış mirasçı olduğuna ilişkin belge verilmesi gerekirken, sözleşmenin miras bırakana sağlığında ifası gereken bir yükümlülük yüklemediği gözetilmeden yazılı şekilde red karan verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen sebeple (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 8.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Bir an aksi düşünülse bile, dava konusu daire, tapuda dava dışı şahsa satıldığı için akdin ifası imkânsız hale gelmiş olup, tarafların bu sözleşme ile bağlı oldukları kabul edilemez. İfası imkânsız hale gelen sözleşmenin geçerli olup olmadığı da araştırılmaksızın ve bu husus önem arzetmeksizin davacıların sözleşmeden cayma haklarının bulunduğu ve bu nedenle dairenin alımı için davalı şirkete ödedikleri satış bedelini isteyebileceklerinin kabulü gerekir. Mahkemece, değinilen bu yön göz ardı edilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacıların diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca temyiz olunan kararın davacılar yararına BOZULMASINA, 46,00 TL Kalan harcın temyiz edenden alınmasına, 12.5.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi....
sürecinde görev alan ilgili kamu görevlilerinin, “c”, “d” ve “e” bentlerinde ise edimin ifası sürecinde görev alan ilgili kamu görevlilerinin suçun faili olabileceği, dolayısıyla söz konusu suçun özel faillik niteliği taşıyan kimselerce işlenebileceğinde bir tereddüt bulunmadığının kabulü gerektiği, bu itibarla 5237 sayılı TCK'nın 40/2. maddesine göre özgü suç niteliğinde olan ve TCK'nın 236/2-a maddesi uyarınca yüklenici konumundaki kişiler ve temsilcileri tarafından işlenen edimin ifasına fesat karıştırma suçuna iştirak eden diğer kişilerin azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilecekleri dikkate alınarak, sözleşmenin tarafı olan şirkette tanker şoförü olarak çalışan sanık ...’in eyleminin TCK'nın 39. maddesi kapsamında yardım eden olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, müşterek fail olarak cezalandırılmasına karar verilmesi, Kanuna aykırı, sanık müdafin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek...
İş sayılı kararından kaynaklandığı, davalının bu konuda herhangi bir kusurunun olmaması nedeni ile tazminat taleplerinin yerinde olmadığı, dava konusu inşaat yapım sözleşmesinin aynen ifası talebi bakımından ise TMK'nın 462. Maddesine göre söz konusu sözleşmenin aynen ifasının olup olmayacağı hususunda ..... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin bir karar vermesi gerektiği anlaşıldığından talep yönünden de davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili ve davalı ... ve ....vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekili ve davalı ... ve ......vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. ../.. S.2....
Sözleşmenin 49/f maddesi ise “… iskan raporu alındığında iki bağımsız bölüm müteahhide verilecektir…” hükmü vardır. Sözleşmenin 50. maddesindeki hükme göre yapı ruhsatı 14.04.2000 tarihinde alındığından binanın 14.02.2002 tarihinde teslimi gerekmektedir. Yine sözleşmenin anılan maddesinde yer alan “… bu süre sonunda iskan alınmamış ise müteahhide ait olacak iki daire bu süre sonunda mal sahibine bırakılacaktır…” sözleri ile tarafların cezai şart anlaşması yaptıkları açıktır. O yüzden, burada öncelikle sözleşmenin cezai şarta ilişkin hükmü üzerinde durulup, hukuki niteliğinin saptanması, hüküm ve sonuçlarının ne olacağının açığa kavuşturulması gerekir. Hukuk Genel Kurulunun 17.02.1971 tarih ve 1505-85 sayılı kararında belirtildiği üzere cezai şart “geçerli bir borcun yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi yada belli bir yerde, belli bir zamanda yerine getirilmemesi durumunda borçlunun ödemesi gereken götürü bir edimdir”....