Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, taraflar arasındaki sözleşmede kesin bir taşıma süresinin öngörülmediği, somut olayda makul sürenin en fazla 5 gün olabileceği ve bu sürenin aşıldığı, davalının gecikmenin nedeni olarak öne sürdüğü gümrüklerdeki olağan kontrollerin, davalı taşıyıcının sorumluluğunu bertaraf eden bir kurtuluş sebebi olmadığı, zarar görenin hem müspet hem de menfi zararlarını bir arada isteyemeyeceği, somut olayda geçersiz bir sözleşme olmadığına göre, borcun hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynaklanan müspet zararın istenebileceği, taşıma ücreti alacağı likit olduğundan alacaklı lehine icra inkar tazminatına da hükmedildiği, yanlar arasındaki ticari ilişkinin niteliğine ve taşımanın güzergahı itibariyle olaya uygulanan ... hükmüne göre manevi tazminat talep edilemeyeceği gerekçesiyle asıl davada davanın kısmen kabulü ile 4.237,52 Euro'nun dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun'un 4/a maddesi gereğince temerrüt faiziyle birlikte...
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Dava, taşıma sözleşmesinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, Dairemizin 29.05.2018 tarihli bozma ilamına uyulmasına rağmen bozma kararı tam olarak yerine getirilmemiştir....
Bu genel açıklamadan sonra, Somut olayda; davacının araç kira sözleşmesinin haksız feshi sebebiyle yoksun kalınan kara ilişkin olarak şimdilik 1.000,00 TL'nin tahsilini talep ettiği, davanın 07/11/2019 tarihinde açıldığı, kira sözleşmesinin 26/03/2016 tarihli , davacı ile davalı arasında 2 yıllık olarak araç (ticari taksi) kirasına ilişkin olarak yapıldığı, davacının aracın kira süresi dolmadan davalı tarafından haksız bir şekilde 13/07/2016 tarihinde el konulduğunu belirtiği, davalının da akti feshedip aracı geri aldığını belirttiği, usulüne uygun bir fesih bulunmadığı ve bu durumda feshin geçersiz olduğu görülmüştür. Dosyada bilirkişi raporu alınmadığı, fesih geçersiz olduğundan mahkemece aynı şartlarda benzer nitelikte araç kiralanacak sürenin belirlenip , bu süreye ilişkin gelirin tespit edilerek yoksun kalınan karın hesaplanması , bu hususta rapor alınması gerektiği, bu sebeple istinaf isteminin kabulü gerektiği anlaşılmıştır....
Davacı sözleşme gereği davalı idarenin,işin süresinde yerine getirilmesini sağlama yükümlülüğü olduğunu belirterek davalının yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle uğradığı kazanç mahrumiyetini kiralama bedelini talep etmiştir. Borçlar Yasasının 96. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için alacaklının bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki fark müspet zarardır. Diğer bir anlatımla müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Borçlu borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı alacaklının uğramayacağı yoksun kaldığı kazançlar müspet zararın en önemli kısmını oluşturur....
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshedildiği, bu nedenle davacının müspet zarar talebinde bulunabileceği, mahrum kalınan kârın talep edilebileceği ve aylık ortalama mahrum kalınan kârın 943,12 TL olduğu, mahkeme tarafından bu miktarın uygun görülecek süre (ay) ile çarpılmak suretiyle hesaplanacağı, davacının benzer yeni bir iş kurması ve gelir elde etmesi için ortalama fesihten itibaren en çok 1 yıllık süreye ihtiyacı bulunduğu gerekçesiyle 11.317,44 TL'lik yoksun kaldığı kârın davalıdan tahsilini talep edebileceği, diğer tazminat kalemlerinin ispat edilememesi nedeni ile reddine, sözleşmenin haksız olarak fesih edilmesinin mutlak olarak davacı tüzel kişiliğinin ticari itibar ve piyasadaki imajına zarar verdiğine ilişkin herhangi bir delil bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir....
Açıklanan nedenle adı geçen davalı yönünden yargı yolu bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ret kararı verilmiş olması doğru değildir. 2-Davacının kar kaybına ve taşınmaza yapılan faydalı ve zorunlu masraflara yönelik temyiz itirazına gelince; Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Kâr kaybı, kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır....
İşte, tam iki taraflı (karşılıklı) sözleşmelerde borçlunun temerrüdü durumunda, alacaklıya BK.nun 106.maddesi (TBK. 125. md)ile aşağıda yazılı olanaklardan birini seçmek yetkisi tanınmıştır: a) Edimin (borcun) aynen yerine getirilmesi ve gecikmeden dolayı uğradığı zararın tazminini istemek, b) Edimin aynen yerine getirilmesini reddederek, uğradığı olumlu (müsbet) zararın tazminini istemek, ya da c) Edimin aynen yerine getirilmesini reddederek sözleşmeden dönerek (akdi fesh etmek) ve olumsuz (menfi) zarar için tazminat istemek, Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin, tam iki yanlı bir sözleşme olduğunda duraksama söz konusu değildir. Önemle vurgulayalım ki, kiraya veren teslime iliskin borç yükümünü zamanında yerine getirmez ıse, burada, BK. md. (TBK. 125. md) vd. uygulama alanı budur. (Bkz. Prof. Dr. Haluk TANDOĞAN, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C....
Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/174 Esas sayılı dosyası ile dava konusu dükkandaki ayıpların giderilmesini ve ayrıca dükkanın kiraya verilememesi nedeni ile mahrum kalınan kira kaybı için dava açtığını yapılan yargılama sonunda mahkemece "dükkanın ayıplı kısımlarının tamiri mümkün olduğundan onarılmak suretiyle giderilmesine" karar verildiğini kararın kesinleştiğini, davacının aldığı ilamın gereğinin yerine getirilmesi yönünde hiç bir talepte bulunmadığını ve icra işlemi de gerçekleştirmediğini, davacının kötü niyetli hareket ederek ilamı icraya koymadığını, ilamın gereğinin müvekkili idare tarafından yerine getirilmesini de engellendiğini ve sonra iş bu davanın açıldığını davacı elinde bulunan ilamı icraya koyarak elde edeceği sonucu kötü niyetli olarak yerine getirmeyerek huzurdaki davayı açtığını bu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığını, Davacı ile müvekkili idare arasında yapılan gayrimenkul satış sözleşmesinin feshedildiğini davacının bu sözleşmeye dayanarak talepte bulunmasının...
Mahkemece Dairemiz kaldırma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda; davanın, sözleşmenin feshinden kaynaklanan tazminat ve ödenen bedelin iadesi talebine ilişkin olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın eser sözleşmesinden doğduğu, eser sözleşmesinin iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden olduğu, burada biri diğerinin karşılığı olan borçlar olduğu, başka bir deyişle tarafların birbirlerine karşı hem alacaklı ve hem de borçlu oldukları, kendi borcunu ifa eden veya ifaya hazır olduğunu bildiren tarafın alacaklı, edimini yerine getirmeyen tarafın ise borçlu olduğu, sözleşme hukukunda temel koşulun sözleşmenin kurulmasından sonra tarafların sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, kararlaştırılan şekilde ve zamanında yerine getirmek zorunda olmaları olduğu, sözleşme kurulduktan sonra, şartlarda değişiklik ortaya çıksa bile, tarafların sözleşme gereğini aynen yerine getirmek zorunda oldukları, temel kural bu olup, bu kurala ahde vefa ilkesi denildiği, eser sözleşmesinin iki tarafa borç yükleyen...
Yine 818 sayılı Borçlar Kanununun 96. maddesi gereğince alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Kâr kaybı, kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kârdan yoksun kalan tarafın malvarlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik yoktur. Burada kârdan yoksun kalan kusurlu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır....