Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Davalılardan arsa sahibi, mülkiyeti talep edilen bağımsız bölümün sözleşmede kendilerine bırakıldığını, dayanılan satış vaadi sözleşmesinin bu yönü ile ifa olanağı bulunmadığını, açılan davanın reddini, davalı yüklenici de davacıya satış vaadi olunan taşınmazın 11 numaralı parseldeki 8 numaralı bağımsız bölüm olduğunu, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının dayandığı 05.03.2004 günlü taşınmaz satış vaadi sözleşmesi 11 parseldeki 8 numaralı bağımsız bölüme ilişkin olup, davacı 12 parseldeki 8 numaralı bağımsız bölümün mülkiyetini talep ettiğinden, mülkiyet aktarım isteğinin reddine, bir davada birden çok ıslah talebinde bulunulamayacağından ıslah yolu ile öne sürülen rayiç bedel ödetilmesi isteminin de bu nedenle reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir. HUMK'nın 74. maddesi hükmünce, hakim her iki tarafın iddia ve savunmaları ile bağlıdır. Ondan fazlasına veya bir başka şeye hüküm kuramaz....

    Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır. Elbirliği mülkiyetine (TMK m.701) konu bir taşınmazda elbirliği (iştirak halinde) ortaklarından birinin, ortaklık dışı bir kişiye satım vaadinde bulunması halinde, sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerli olmakla birlikte elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez....

      Ancak; Davada ikinci kademede, ademi ifa ile sonuçlanan 31.08.2000 günlü sözleşmeden ötürü tazminat isteğinde de bulunulmuştur. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin herhangi bir nedenle ifa edilmemesi durumunda vaat alacaklısı alacağını kısmen veya tamamen elde edemez. Dolaysıyla ademi ifa nedeniyle bir zarara uğrar. Borçlar Kanununun 96.maddesindeki “Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği taktirde borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemiyeceğini isbat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur” hükmü uyarınca da zararın tazmini gerekir. Kısaca söylemek gerekirse borçlu, borcunu kısmen veya tamamen ifa etmeyişi sebebiyle alacaklının uğradığı zararları tazminle sorumlu olup, bu sorumluluktan ancak kendisine bir kusur isnat edilemeyeceğini kanıtlarsa kurtulabilir. Bu tazminatın nedeni borçlunun taahhüdünü ihlal etmesidir. Borçlunun taahhüdü genellikle bir akde dayanır. Onun için buna (akdi tazminat), borçlunun sorumluluğuna da (akdi sorumluluk) denilir....

        ın malik olduğu, elbirliği halinde mülkiyet paylı mülkiyete dönüştürülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağı olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir. Satış vaadi sözleşmesinin tarafları olan davacıların murisi... ve davalıların murisi ...ve ...'in dosyaya sunulan 2009/40 Esas, 2009/95 Karar sayılı veraset ilamında dava konusu taşınmazların kayden maliki ... oğlu ...'ın mirasçıları olduğu anlaşıldığından, kural olarak elbirliği malikleri arasında yapılmış bulunan satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davasında ifa olanağı vardır. Bu nedenle öncelikle satış vaadi sözleşmesinin taraflarının tüm mirasçılarının davada yer alması, bu şekilde taraf teşkili yerine getirildikten sonra, tarafların iddia ve savunmaları ile dayandıkları dellileri incelenip ve bir kısım mirasçıların kabul beyanları değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir....

          Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

          Noterliği'nce düzenlenen ....06.1984 tarihli 8601 yevmiye no'lu satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı bulunmadığından davanın reddi gerekir. Dairemizin ....01.2014 günlü ve 2013/13004 Esas, 2014/921 Karar sayılı bozma ilamında belirtildiği gibi mirasçılardan ... ... ise 29.07.1987 ve 04.08.1989 tarihli satış vaadi sözleşmeleri ile murisi babası ...’ten intikal edecek miras hak ve hisseleri ile ....06.1984 tarihinde satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan alacağını davacı ...’e temlik etmiştir. Bu satış vaadi sözleşmeleri gereğince mahkemece ... ...’ın miras hak ve hisselerinin iptali ile davacılardan ... adına tesciline karar verilmiş ise de mirasçılardan ... aleyhine usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığından ... payının iptali ile davacı ... adına tesciline karar verilmesi de doğru görülmemiştir....

            Davalılar, ikametgahlarının ... olduğunu,yine dava konusu araca ilişkin noter satış sözleşmesinin ...’da yapıldığını belirterek yetki itirazında bulunmuşlar,esas yönünden de davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece satış sözleşmesinin feshi ve alacak davasında; yetki itirazının kabulüne;mahkemenin yetkisizliğine, ... Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinin yetkili olduğuna, karar kesinleştiğinde bu dava yönünden dosyanın yetkili ......

              Noterliğinde tasdikli sözleşme akdedildiğini, inşaat finansman, imalat ve satış-pazarlama yükümlülüğünü tamamen kendisi üstlendiğini, bağımsız bölümlerin satışında elde edilen toplam gelir, yüklenici ile müvekkili arasında paylaşıma tabi tutulduğunu, sözleşme gereğince müvekkili şirket, arsa maliki olmaktan kaynaklanan devir ve tescil yükümlülüğü dışında inşaat-satış pazarlama işi için hiçbir yükümlülük taşımadığını, taraflar arasındaki sözleşmede, tüm hukuki sorumlulukların yüklenici Tulip-FMS-Mertkan-İlci ortak girişimine ait olacağının kararlaştırıldığını, davada müvekkili şirketin taraf sıfatının bulunmadığını, taraflar arasında resmi şekilde düzenlenmiş bir gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin bulunmadığını, herhangi bir bedel bildirilmeden belirsiz davası açılamayacağını belirterek, haksız ve mesnetsiz davanın, müvekkili şirket yönünden öncelikle pasif husumet yokluğu nedeni ile aksi halde esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunduğu görülmüştür....

              Borçlunun taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan borcunu ifa etmemesi halinde vaat alacaklısı olan kişi ancak bu taşınmazın tescilini teminen dava açabilir. Borçlu da alacaklıya yalnız borçlanılan edimi ifa etmek suretiyle borcundan kurtulur ve borç bu suretle sona erer. Alacaklı ve borçlu borçlanılan edimle bağlı olduklarından alacaklı borçludan başka bir edimi ifa konusu olarak talep edemez. Ahde vefa (söze sadakat) kuralı da bunu gerektirir. İfa yolu ile borçludan istenecek tarafların iradelerinin sözleşmede birleştikleri taşınmaz bölümüdür. Bu genel anlatımlardan sonra somut olaya gelince; Satış vaadine konu taşınmaz bölümü sözleşmedeki krokide B harfi ile gösterilmiş, uygulamada bu yerin kısmen imar yolu olarak ayrılan yerde kaldığı kısmen de 2067 ve 2269 sayılı parsellerde bulunduğu saptanmıştır. Her iki parselde de vaat alacaklısı olan davalıya ait pay mevcut değildir....

                Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat edemezse alacaklı, sözleşmenin hükümsüz kalması sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir." şeklinde düzenlenmiştir....

                UYAP Entegrasyonu