Yerleşik Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, satıcı Ahmet Diri 1980 yılında dava konusu 586 parseldeki Gayrimenkul Satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığı 19/160 hisseden (alınan yer 4580 m² kabul edilerek) 1600/4580 hissesini davacı T1 satış vaadi ile satmış olduğu, bu satışı yapılan kısmın belirli ve belirlenebilir vaziyette olduğu anlaşılmıştır. Abdil Diri henüz üzerine kayıtlı değilken 1980 yalında satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığı arsanın bir kısmını yine satış vaadi sözleşmesi ile davacıya satmış durumdadır. Adbil Diri'nin almış olduğu hissede ve üzerine kayıtlı hisse de başka kişilerle birlikte bir elbirliği mülkiyet durumu olmadığına göre ifa imkansılığından söz etme olanağı bulunmamaktadır, zira satıcı Abdil Diri'nin hissesi iştirak halinde değildir. Abdil Diri almış olduğu belirli (19/167) hissenin bir kısmını (1600/4580) davacı T1 satmış olup kalan kısım satıcı üzerinde bırakılacak ve bu kalan kısım ise mirasçılarına intikal edecektir....
Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Somut uyuşmazlıkta davacı, dava dilekçesinde davalı olarak “ ... Oto, Satış sorumlusu..... “ şeklinde belirtmiş olup yine yargılama sırasında verilen dilekçelerin bir kısmında da alacağın ... Oto’dan tahsilini istemiştir. .....satıcı olarak ..... adı yazılı ise de; 14.02.2013 tarihli noter satış sözleşmesinde satıcı olarak ..... adının yazılı olduğu anlaşılmaktadır. Davalı beyanlarında .... çalıştığını, satışları bu firma adına yaptığını beyan etmiştir. Hal böyle olunca, mahkemece davalının savunması üzerinde durularak gerekli araştırma yapılmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulması gerekmiştir. 2-Bozma nedenine göre, davalının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir....
Karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının, dava konusu aracın ayıplarını bilerek satın alıp almadığı noktasında toplanmaktadır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun madde 219'a göre; "Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur." Aynı yasanın madde 222'ye göre ise; "Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur."...
Sözleşmenin 5.maddesinde “satıcı sözleşmenin imzalanmasından önce başka bir emlak danışmanı veya alıcı ile daha önce görüşmüş olsa bile sözleşme süresince gayrimenkul ile ilgili olarak herhangi bir şekilde satış, satış vaadi sözleşmesi veya satışa yönelik yer gösterme, anlaşma, kaparo alması gibi ve bunlarla sınırlı olmamak üzere işlemler yapılması halinde komisyon bedeli tahakkuk edeceği satıcı tarafından kabul edilmiştir.” hükmü yer almaktadır. Anılan hüküm gereğince satıcının sözleşme süresi içinde yapmış olduğu satışa yönelik işlemler nedeniyle komisyon bedelinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece sözleşme hükümlerinin ve delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir....
Görüldüğü üzere, satış sözleşmeleri bakımından vergi yükümlülüğü devlet ile satıcı arasındaki bir ilişkiyi ifade etmektedir. Devlet, oluşturduğu Vergi Sisteminde vergiyi doğuran satış ilişkisi çerçevesinde kendisine Katma Değer Vergisi ödenmesini satıcıya ait bir yükümlülük olarak düzenlemiştir. Satıcının devlete ödenecek Katma Değer Vergisini satış bedeline dahil olarak mı, yoksa ondan ayrı olarak mı tahsil edeceği, kural olarak yasal düzenlemelerin konusu değildir. Alıcı ve satıcı arasındaki bir iç ilişki olarak, onların tasarrufuna bırakılmıştır....
Kişi T8 20.000,00 TL'ye satın aldığını, aracın kasko değeri 39.500,00 TL olup, dava konusu aracın müvekkilinin ekonomik sıkıntıları hakkında açılan icra takipleri sebebi ile aracını satmak durumunda kaldığını ve 08.12.2017 tarihinde aracı davacı T1 e 20.000,00 TL'ye sattığını, 08.12.2017 tarihli araç satış sözleşmesinde görüldüğü üzere aracın satış bedeli ve kasko değeri sehven 40.139,00 TL olarak düzenlendiğini, *Takdir edileceği üzere 20.000 TL'ye satın alınan 2013 modelli aracın 6 aylık kısa bir süre de iki katından fazla bir parayla satılma imkanının olmadığını, hayatın olağan akışına ait olan bu durum davacı tarafın kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, *Aracın kasko değerinin satış bedelinden fazla olduğunu, noterde yapılan satış sözleşmesinde aracın kasko değeri ile satış bedelini aynı olduğunu, 40.139,00- TL aracı kasko değeri olduğunu, Sehven yapılan ve tarafların gözünden kaçan bir durum olduğunu, aracın gerçek satış bedeli olmadığını, *Aracın satış bedeli olarak gösterilen...
Görüldüğü üzere, satış sözleşmeleri bakımından vergi yükümlülüğü devlet ile satıcı arasındaki bir ilişkiyi ifade etmektedir. Devlet, oluşturduğu vergi sisteminde vergiyi doğuran satış ilişkisi çerçevesinde kendisine katma değer vergisi ödenmesini satıcıya ait bir yükümlülük olarak düzenlemiştir. Satıcının, devlete ödenecek katma değer vergisini satış bedeline dahil olarak mı, yoksa ondan ayrı olarak mı tahsil edeceği, kural olarak yasal düzenlemelerin konusu değildir. Alıcı ve satıcı arasındaki bir iç ilişki olarak, onların tasarrufuna bırakılmıştır....
Ltd.Şti'nin davacıya müracaat ederek aracı iade ettiğini, araç bedelinin kendisine ödenmek zorunda kalındığını, satıcı şirket yetkilisi hakkında buna ilişkin eylem nedeniyle açılan ceza davasının halen devam ettiğini, ilk satıcı davalı tarafından davacıya satılan aracın ayıplı olduğunu, araç üzerinde halen kısıtlılık şerhi bulunduğunu, davalı satıcının ayıplı araç nedeniyle davacıya karşı kanundan dolayı sorumlu olduğunu belirterek satış konusu 2008 model ... ... aracın satıcı davalıya iadesi suretiyle satış bedeli 105.000 EURO'nun alıcı davacıya ödenmesini, satış bedelini 3095 sayılı kanunun 4-A maddesi uyarınca faiz uygulanmasına, 50.000,00 TL manevi zararın avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bu talebin kabul edilmemesi halinde semenin tenzimine ve 50.000,00 TL manevi zararın avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
un internetteki ilanına istinaden .... modelli ..... plaka sayılı aracı satın aldığını, pazarlığı ... ile yaptığını, satış aşamasında ... notere gelerek satış işlemini gerçekleştirdiğini, davacının aracı alırken kontrolünü yaptırdığını ancak önceki hasar ve gizli ayıbı göremediğini, davacının aracı yetkili .....bayisine götürdüğünü, aracın hasar kaydının oradan çıktığını, bu durumu Mahkemenin 2013/63 D.İş sayılı dosyası ile tespit ettirdiğini, satış esnasında araçta mevcut bulunan ve satıcı davalının da bilmiş olduğu hususları kendisinden saklayarak, zarara uğrattığını ileri sürerek 1.500,00TL manevi tazminata ve davalılardan ayıplı araç bedeli 9.000,00 TL'nin satış tarihi olan 07/01/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir....
Satıcı isterse satış için yetkilendirilen kişi, satışa çıkarılacak malın niteliklerini bir uzmana tespit ettirir. Satış giderleri satış bedelinden çıkarıldıktan sonra artan para, satıcının takas hakkı saklı kalmak şartıyla, satıcı tarafından alıcı adına bir bankaya ve banka bulunmadığı takdirde notere bırakılır ve durum hemen alıcıya ihbar edilir. c) Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır. " hükmüne haizdir.6098 Sayılı TBK'nın 223....