İDDİA VE SAVUNMANIN ÖZETİ: Davacı dava dilekçesinde özetle; İpsala ilçesi, Hacıköy 117 parsel sayılı taşınmazın Satış Memurluğunda açık arttırmaya çıktığını, ilk satış günü ihaleye katılan olmadığını, ikinci satış günü Satış Memurluğuna müracaat edildiğinde satış olmayacağı bildirildiğinden satış yerinden ayrıldığını, taşınmazın ikinci satış günü 05/08/2014 tarihinde 17.050,00 TL'ye davalıya ihale edildiğini öğrendiğini, yapılan sat ışın yasaya ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu belirterek, davalıya yapılan ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir....
Somut olayda, şikayete konu taşınmaz üzerine 03/03/2014 tarihinde haciz konulmuş olup, alacaklı vekili 11/07/2014 tarihli dilekçesiyle satış avansının dosyaya depo edilmesini talep etmiş, ancak bu tarihte dosyaya az da olsa satış avansı yatırmamıştır. Ayrıca alacaklı vekilinin 11/07/2014 tarihli dilekçesinde satış talebinin bulunmadığı, "satış kararı verilen taşınmazla ilgili uygun görülecek satış avansının dosyaya depo edilmesini" talep ettiği, icra dosyasının incelenmesinde ise, şikayet tarihinden önce alacaklı tarafın satış talebinin ve icra müdürlüğünce verilmiş bir satış kararının bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan nedenlerle süresinde satış avansının yatırılarak geçerli bir satış talebinde bulunulmadığından şikayetin kabulü gerekirken, reddine karar verilmesi isabetsiz olup, Dairemizce, hükmün bu nedenle bozulması gerekirken, maddi hataya dayalı olarak onandığı anlaşılmakla şikayetçinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir....
Satış talebinin, yukarıdaki maddede öngörülen süreler içinde olup olmadığını icra müdürü re’sen gözetmeli, bu sürelerden sonra ise, satış talebini reddetmelidir. Satış isteme sürelerinin geçmesine rağmen, icra müdürünün satış talebini kabul etmesi, bu hususun kamu düzeninden oluşu nedeniyle süresiz şikayete tâbidir. Satış isteme süresinin geçmesi nedeniyle haczin kalkmış olmasına rağmen yapılan ihalenin feshi gerekir (Baki Kuru, İcra El Kitabı,s.520). Somut olayda, taşınmaza icra dosyasından 26.02.2013 tarihinde haciz şerhinin konulduğu, 02.01.2014 tarihinde alacaklının satış talebinde bulunduğu, 06.01.2014 tarihinde 20.000 TL satış avansının dosyaya yatırıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda, alacaklı tarafından 1 yıllık süre dolmadan satış talep edilerek, bir miktar satış avansının da dosyaya yatırıldığı anlaşıldığından İİK'nun 106-110. maddelerinde öngörülen sürenin dolmadığı anlaşılmaktadır....
İcra Müdürlüğü'nün 2018/82 Talimat sayılı dosyasına satış talimatı gönderildiğini, satış ilanının hazırlandığını ve satış gününün verildiğini, davacı borçlunun satış ilanının iptali ve yapılacak satışın durdurulması için şikayette bulunduğunu, yerel mahkemece yapılan yargılama ile davacının iddiaları yerinde görülmeyerek şikayetin reddine karar verildiğini, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacı borçluya 27.12.2019 günü yapılan ilk tebliğde satış gününün 27.01.2020 olarak, 30.12.2019 günü yapılan ikinci tebligatta aynı yerin satış gününün 18.02.2020 olarak yazıldığı iddiasına ilişkin olarak gözetilmesi gereken hususlar olduğunu 27.12.2019 tarihinde hazırlanan satış ilanında tayin olunan satış gününün satış ilanının tebliği için kanunda aranan yasal 30 günlük süreye yetişmeyeceğinin açık olduğunu, yeniden alınan 30.12.2019 tarihli satış kararıyla birinci satış gününün 18.02.2020 olarak tayin edildiğini, ilk alınan satış kararında ki satış tarihinin düzeltilerek yeniden...
CEVAP: Davalı alacaklı vekili cevap dilekçesinde özetle; satış ilanının borçluya usulüne uygun tebliğ edildiğini, satış ilanına yönelik itirazların ihalenin yapılmasının beklenerek ihalenin feshi davasında ileri sürülemeyeceğini, kıymet takdir raporunun da davacıya usulüne uygun tebliğ edildiğini, satış bedelinin 119.500,00 TL olup, 90.000,00 TL'nin üzerinde olduğunu, satışa hazırlık işlemleri ve satış şartnamesinde hiçbir eksiklik olmadığını, davacının daha önce Mersin 3.Aile Mahkemesinin 2015/163 esas sayılı dosyası ile ipoteğin kaldırılması davası açtığını ve davada satışın durdurulması ile tedbir karar verildiğini, satış isteme sürelerinin verilen tedbir kararı gereği dolmadığını, 04/01/2016 tarihinde 1000,00 TL satış avansının da dosyaya yatırıldığını, her ne kadar tedbir sebebiyle satışın yapılamayacağı belirtilmiş olsa da satış talebi ile satış avansının da dosyaya alınmasının talep edildiğini, söz konusu gayrimenkullerin satış ilanının yerel gazete ile yapılmasının usul ve yasaya...
Şti. adına tescil edilmiş ise de, şirket tüzel kişiliği tarafından yapılmış bir satış sözleşmesi bulunmadığı gibi şirket hesabına yatırılan satış bedeli de olmadığına, dosyadaki bilgi ve belgelere göre satış bedelinin davalılardan ... hesabına banka kanalı ile havale edildiği anlaşıldığına, davalı şirketlerin satış sözleşmesinde taraf olmaması nedeniyle satış bedelinin iadesinden sorumlu tutulamayacağına göre, mahkemece açıklanan gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Davacı-karşı davalılar vekilinin yerinde bulunmayan tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 17,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 179,45 TL'nin temyiz eden davacı ve karşı davalılardan alınmasına 11.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Davacı-davalı ... vekili ise, davacı ...’nın emlakçi olan davalı ...’e noterden düzenlenen 12.10.2006 tarihli vekaletname ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ve satımı konusunda genel vekaletname verdiğini, davalı ...’in ...’nın talimatı olmadan dava konusu 429 ada 55 parseldeki payını muvazaalı şekilde işçisi olan davalı ...’e 16.10.2009 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile sattığını öne sürerek, 16.10.2006 tarihili taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin iptali istemiyle dava açmıştır. Davalı ... duruşmadaki beyanında, ...’nın eşi ...’ın ...’e borcu olduğu için ...’nın dava konusu 429 ada 55 parsel sayılı taşınmazdaki payını ...’e noterde düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile sattığını, ancak satış vaadi sözleşmesinde peşin alındığı belirtilen 30.000 TL satış bedelini ise almadığını belirtmiştir....
Satış bedelinden indirilecek miktarın tespitinde, doktrinde, "mutlak metod", "nispi metod" ve "tazminat metodu" adıyla bilinen değişik görüşler mevcutsa da, gerek Dairemiz gerekse Yargıtay tarafından öteden beri uygulanan "nispi metod" olarak adlandırılan hesaplama yöntemi benimsenmektedir. (13.HD. T.26.12.1997, E.1997/7580; K.1997/10870) Bu metoda göre; satış tarihi itibariyle satılanın, ayıpsız ve ayıplı değerleri arasındaki oranın, satış bedeline yansıma miktarı belirlenmektedir. Başka bir ifade ile satılanın, tarafların kararlaştırdıkları satış bedeli gözetilmeksizin, satış tarihi itibariyle gerçek ayıpsız rayiç değeri ile ayıplı haldeki rayiç değeri ayrı ayrı belirlenerek, bu iki değerin birbirine bölünmesi suretiyle elde edilecek oran, satış bedeline uygulanmaktadır. Somut olayda da, dava konusu satış bedelinden indirilmesi gereken miktarın bu metoda göre belirlenmesi gereklidir....
Aynı kanunun 110. maddesinde ise; “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar” hükmü yer almaktadır.Satış talebinin geçerli olabilmesi için satış talebi ile birlikte bir miktar avansın da yatırılması gerekir. Satış avansının yatırıldığı tarihte istem geçerli olacağından, satış talebi satış avansının yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Somut olayda; şikayetçinin alacaklı olduğu ... 27....
Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin varlığından ve taraflarını bağlayıcılığından söz edebilmek için icap ve kabulün karşılıklı ve birbirine uygun olması, başka bir anlatımla aktin esaslı noktalarında irade beyanları arasında birlik bulunması, ayrıca, yine tarafların aktin esaslı noktalarında uyuşmaları gerekir. Böylece taraflar ileride diğer bir akit yapma borcu altına girer. Çünkü taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılınca bir aktin hükümlerini yerine getirmek değil, ileride yeni bir sözleşme yapmak mukavele edilmiş olur. Fakat tarafların biçimine uygun satış vaadi sözleşmesi yapmalarına rağmen gerçek iradeleri ileride bir taşınmaz satışı yapılması doğrultusunda değil, örneğin; ödünç paranın teminatı olmak üzere birleşmiş ise gerçek bir satış vaadi sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Zira bu gibi durumlarda satış vaadi sözleşmesi ile taşınmaz teminat olarak gösterilmekte, üzerinde rehin tesis edilmektedir....