Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde süre verilmesi 6098 s.TBK'nun 123.m.sinde,"- Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri,borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir." şeklinde düzenlenmiştir. Alacaklı/Alıcı'nın,temerrüde düşen satıcı/borçludan isteyebileceği seçimlik haklar 6098.s.TBK'nun 125.m.sinde "- Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler....

Burada ayıplı ifa değil eksik bir ifa söz konusudur. 4077 sayılı yasanın 4. maddesinde ayıplı ifa düzenlenmiş, 30. maddesinde ise bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümleneceği açıklanmıştır. Sözleşmeden 2010/16174-2011/2640 kaynaklanan edimin ifasındaki dava konusu eksiklikler nedeni ile davacının 10 yıllık zaman aşımı süresinde satıcının sorumluluğuna gidebileceği Yargıtay'ında benimsemiş olduğu bir görüştür. Bu nedenle buradaki yapılmayan işler eksik ifa olarak nitelendirilmelidir....

    Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar. Burada, alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü, sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2010 gün ve 2010/14- 244- 260 sayılı ilamı)....

    Davalı ..., sözleşmenin davacıdan aldıkları borca karşılık teminat olarak yapıldığını savunarak davanın reddini istemiş, diğer davalı ... duruşmalara katılmamıştır Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalı ... temyiz etmiştir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır. Elbirliği mülkiyetine (TMK m.701) konu bir taşınmazda elbirliği (iştirak halinde) ortaklarından birinin, ortaklık dışı bir kişiye satım vaadinde bulunması halinde, sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerli olmakla birlikte elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez. Diğer taraftan iştirakin müştereğe çevrilmesini de sadece iştirak içinde olan mirasçılar talep edebilir. Dava konusu taşınmazın tapu kaydı incelendiğinde davacı ... ile davalılar ... ve ...'...

      a devir edildiğini ileri sürerek, sözleşme gereğince nama ifaya izin verilmesini, nama ifaya izin verilmediği takdirde sözleşmenin ifa edilmemesinden doğan gelir kaybının ve yapılan masraflar nedeniyle tazminat talebinin kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekilleri, zamanaşımı süresinin dolduğunu, sözleşme imzalandıktan sonra davacıya ulaşamadıklarını, davacının yıllar sonra ihtarname göndermekten başka işlem yapmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir. Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacı ile arsa sahibi davalılar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı, arsa sahipleri sözleşme konusu yeri davacıya sözleşmeye uygun teslim etmedikleri ve böylece kusurlu oldukları, davacının inşaatı bitirememesinde arsa sahiplerinin kusurunun neden olduğu ve davacının zararının raporda belirtildiği şekilde olduğu, davalılardan ...'...

        HMK'nun 10.maddesinde de sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceği düzenlenmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağa ilişkindir. Esasen kira alacağından kaynaklanan para borçları götürülecek borçlardan olup (6098 sayılı TBK 89/1) maddesi hükmü uyarınca alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir. Alacaklının yerleşim yeri adresi olup,borcun ifa edileceği yer de İstanbul 'dur. . Bu durumda icra müdürlüğü ve mahkemeleri yetkilidir. Mahkemece,davalının yetki itirazının reddine karar verilip işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçe ile yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir....

          Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşme hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, age., s. 427). Bu husus Borçlar Kanununun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır: burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Bu tür bir zarar ayrımı, sözleşme sorumluluğunda söz konusu olmaktadır....

          Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verilebilmesi için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır. Elbirliği mülkiyetine konu bir taşınmazda elbirliği ortaklarından birinin, ortaklık dışı bir kişiye satış vaadinde bulunması halinde sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerli olmakla birlikte elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez. Somut olayda da satın alan ...'ın muris malik ... ...'nun mirasçılarından olmadığı anlaşıldığından iştirak çözülmeden sözleşmenin bu aşamada ifa olanağı bulunmadığından davanın bu gerekçe ile reddi gerekir ise de ret kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan gerekçesi yukarıda yazılı şekilde düzeltilerek, hükmün düzeltilmiş bu hali ile onanması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda yazılı gerekçeler ile hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 07.10.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi....

            Sözleşmenin eki olan genel şartların .... maddesinde uyuşmazlık halinde ... mahkemelerinin yetkili olduğu kararlaştırılmış, mahkemece de bu maddeye dayanılarak yetkisizlik kararı verilmiştir. Sözleşme HUMK'nın yürürlükte olduğu dönemde 26.07.2011 tarihinde yapılmıştır. Sözleşmenin yapıldığı tarih dikkate alındığında bu sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklar için dava açılacak yer konusunda dava açan tarafın seçimlik hakkı mevcuttur. Davayı sözleşmede kararlaştırılan yerde, davalının ikametgâhı mahkemesinde veya HUMK'nın .... maddesi uyarınca işin ifa yerinde açabilir. Somut olayda davacı davasını işin ifa yeri olan ....... Asliye Hukuk (......) mahkemesinde açtığına göre, seçimlik hakkını sözleşmenin ifa yerinden yana kullanmıştır....

              Sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri ile ilgili düzenlemeyi içeren ve kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralı niteliğinde bulunan 6100 sayılı HMK’nın 10. maddesinde; “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Sözleşmenin ifa edileceği yerin taraflarca açık veya zımni olarak belirlenmediği durumlarda, şayet borç bir para borcu ise, sözleşmenin ifa edileceği yer 6098 Sayılı TBK.89 maddesine göre belirlenecektir. 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun (TBK) 89.maddesinde; “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır; 1.Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, 2.Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, 3.Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir....

                UYAP Entegrasyonu