Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. 3- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. m. 186/1), geçimine (TMK m. 185/3), malların yönetimine (TMK m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re'sen) almak zorundadır (TMK m. 169), O halde; Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davacı kadın ve ortak çocuk 2010 doğumlu ... yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden tedbir nafakası talebi ile ilgili hüküm kurulmaması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir....
Davalı erkek ile ortak çocuk ... arasında günümüz ulaşım koşulları da dikkate alındığında kişisel ilişki tesis edilirken tarafların farklı şehirde oturuyor olmaları ve çocuğun yaşı gerekçesiyle çocukla baba arasında her ayın belirli hafta sonları ve yarıyıl tatillerinde kişisel ilişki kurulmaması babalık duygularını tatmin etmekten uzaktır. Günümüz ulaşım koşulları da dikkate alınarak ortak çocuk ... ile velayet kendisine verilmeyen davalı erkek arasında babalık duygularını tatmin edecek şekilde her ayın belirli hafta sonları ve yarıyıl tatillerinde kişisel ilişki kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir....
Birleştirilen boşanma davası koca tarafından 25.01.2011 tarihinde açılmış, koca boşanma sebebi olarak, daha önce kendisi tarafından açılıp reddedilen davadan sonra eşiyle bir araya gelmediklerine, ortak hayatın yeniden kurulmadığına dayanmıştır (TMK.md.166/4). Gerçekten de, koca tarafından 07.12.2004 tarihinde eşine karşı boşanma davası açıldığı, davanın reddedildiği, kararın 15.10.2007 tarihinde kesinleştiği, kesinleşmeden başlayarak üç yıl geçtiği, bu süre içinde ortak hayatın yenide kurulmadığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu ret kararı, sözü edilen dava tarihine kadar gelinen süreçte kadının kusurunun bulunmadığı konusunda kesin hüküm teşkil eder....
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı erkek tarafından açılıp ret ile sonuçlanan ilk boşanma davasının 01/02/2011 tarihinde kesinleştiği, tarafların ilk boşanma davasının reddinden sonra ortak hayatı yeniden kurmak için bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulamadığı, Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesi koşullarının açılan bu davada oluştuğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen duruma göre, davacı-karşı davalı erkeğin Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesine dayalı olarak açtığı boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ret hükmü kurulması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir....
Aile Mahkemesinin 2013/864 esas ve 2015/61 karar sayılı ilamının kesinleşmesi tarihinden sonra 3 yıllık süre içerisinde taraflar arasındaki ortak hayatın yeniden kurulamadığının anlaşılmasına göre davalı kadının sair istinaf taleplerinin esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm oluşturulmuştur H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan sebeplerle; I-Davalı T3 kusur tespitine yönelik istinaf talebinin kabulü ile, Antalya 2. Aile Mahkemesi'nin 30.05.2019 tarih, 2018/397 esas ve 2019/399 karar sayılı ilamının kusura ilişkin gerekçesinin "yukarıda açıklandığı" şekilde HMK'nun 353/1- b-2 maddesi uyarınca DÜZELTİLMESİNE, II-Davalı T3 yoksulluk nafakasına yönelik istinaf talebinin kısmen kabulü ile; Antalya 2....
Taraflarca karşılıklı açılan ilk boşanma davasında, her iki tarafın davasının 03.05.2010 tarihinde reddedildiği ve onanarak 18.01.2012 tarihinde kesinleştiği, üç yıllık süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulamadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece kadına kendisine gelen cevapsız aramayı eşine söylemeyerek güven sarsıcı davranışta bulunduğu ve eşine karşı güvensiz olduğu kusur olarak yüklenilmiş ise de erkek güven sarsıcı davranış eylemine reddedilen boşanma davasından önce dayanmış olup, yine kadının erkeğe güven duymadığına dair tanık beyanları reddedilen boşanma davasından önce gerçekleşen eylemlere ilişkin olduğundan o olaylar sebebiyle artık kadına kusur yüklenemez. O halde mahkemece belirlenen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlara göre evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda erkek ağır kusurludur....
Erkek tarafından açılan ilk boşanma davasının davalı kadına atfı kabil kusur ispatlanamadığından 05.05.2011 tarihinde reddedildiği ve 17.06.2011 tarihinde kesinleştiği, üç yıllık süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulamadığı anlaşılmaktadır. Erkeğin reddedilen boşanma davasından önceki olaylar sebebiyle artık kadına kusur yüklenemez. Davalı kadına fiili ayrılık süresi içerisinde atfedilebilecek yeni bir kusur da ispatlanmadığına göre, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının bir kusuru bulunmamaktadır. Reddedilen ilk boşanma davasını açarak geçimsizlik yaratan ve eşine şiddet uygulayan davacı erkek, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tamamen kusurludur. Hal böyleyken, kadının eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak tazminat taleplerinin (TMK m. 174/1-2) reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu yönden bozulması gerekmiştir....
Oysa, tarafların Türk Medeni Kanununun 166/4. maddesinde yer alan “boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra üç yıl geçmesi ve bu süre içinde ortak hayatın yeniden kurulamamış olması” sebebiyle boşanmalarına karar verildiği görülmektedir. Davacı tarafından açılan ve fiili ayrılığa esas alınan boşanma davasının reddedilmiş olması, o dava tarihine kadar yaşanan olaylarda davalıya atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı konusunda kesin hüküm oluşturur. Sözü edilen davadan sonra taraflar bir araya gelmediklerine ve davalının fiili ayrılık döneminde bir kusuru iddia ve ispat edilmediğine göre, boşanmaya sebep olan olaylarda davalının ağır kusurlu kabul edilmesi usul ve yasaya aykırıdır....
Derdestliğe esas tutulan boşanma davası; davalı tarafından 20.8.2007 tarihinde açılmış olup, dava dilekçesinde; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle daha önce açılmış bulunan davanın reddine karar verilmiş olması ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi, bu süre içinde ortak hayatın yeniden kurulamamış olması sebebi (TMK. 166/son) yanında, davalı kadının davacı hakkında müteaddit defalar tehdit ve Cumhuriyet savcılığına haksız şikayetlerde bulunmuş olmasından dolayı evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine (TMK. md.166/1) de dayanılmıştır....
Anataşınmaz kullanılan bir mekan olduğuna göre, anataşınmaza ait karar defteri, işletme defteri, reddiyat ve tahsilat makbuzları ile banka hesapları ve burada oturan ve yukarıda gösterilen ortak giderlere katılan kat malikleri de tanık olarak dinlenilip, her yıla ait aidat miktarları ve harcamalar saptanıp, denetime elverişli bilirkişi raporu alınmak suretiyle varsa yapılan ödemeler de mahsup edilerek davalının borç miktarının tespiti ile oluşacak sonuç doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, davalının ödemediği ortak gider ve aidatları diğer kat maliklerinin ödemeleri sonucunu doğuracak, adalete ve hakkaniyete aykırı düşecek şekilde ve yerinde olmayan gerekçeyle davanın bu yönden reddine karar verilmesi ve alacak talebi yönünden hüküm kurulmaması doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 12/12/2017 günü oy birliği ile karar verildi....