Davacı, davada başlangıçtaki mülkiyet aktarımı istemini ıslah ederek tazminat talebini ileri sürdüğünden mahkemenin davacının ıslah yolu ile ileri sürdüğü tazminat talebi yerine ıslah gözetilmeksizin mülkiyet aktarımına karar verilmiş olması doğru olmadığından mahkemece tazminat talebi hakkında bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 25.03.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi....
Malı borçlu ile birlikte elinde bulunduran 3. şahıs şirket dava konusu malların kendisine ait olduğunun ispatı yönünde mülkiyet belgesi ibraz edemediği gibi dinlenen tanık anlatımları da hükme dayanak yapılacak nitelikte bulunmadığından mülkiyet karinesi aksinin ispatlandığından söz edilemez. Bu durumda karine aksini ispatlayamayan davacı 3. kişi şirketin davasının reddi gerekirken aksi düşüncelerle kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykıdır. O halde, davalı alacaklının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Ancak; Dava konusu taşınmazın 1606,91 m²'lik kısmından irtifak hakkı ile 22,65 m²'lik kısmında mülkiyet (pilon yeri) kamulaştırılması yapıldığı ve tespit edilen kamulaştırma bedelinin içinde hem irtifak hakkı hem de mülkiyet kamulaştırma bedelleri olduğu halde gerekçeli kararda mülkiyet kamulaştırması yapılan 22,65 m²'lik kısımla ilgili hüküm kurulmaması ve hükmedilen kamulaştırma bedelinin hükümde açıkça yazılmamış olması doğru değil ise de bu hususların düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden gerekçeli kararın hüküm kısmının 1 nolu bendinin sonuna gelmek üzere "22,65 m²'lik pilon (direk) yerinin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı idare adına tapuya kayıt ve tesciline" ibaresinin, 2 nolu bendinde "irtifak hakkı" sözcüklerinden sonra "mülkiyet kamulaştırması" sözcüklerinin, "yatırılan" sözcüğünden sonra da "133,72 TL'sı" ifadesinin eklenmesi suretiyle hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye onama harcının temyiz edene...
Maddesi çerçevesinde "miras hakkına mahsuben aile konutu üzerinde mülkiyet hakkı tanınması" isteğini içerdiği, dilekçe içeriğinde; özellikle taşınmaz hakkındaki miras ortaklığının giderilmesi davasına da değinilerek TMK'nın 652. Maddesindeki hakların kullanılmak istendiğinin belirtildiği anlaşılmıştır. “Eşlerden birinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir (TMK m. 652/1). “Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir” (TMK m. 652/2).Aynı kanunun 658. maddesi ile; mirasçılar özgülenme değerinde uyuşamazlarsa bu değer sulh hâkimi tarafından belirlenir hükümleri düzenlenmiştir....
Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmazdaki payını kısmen veya tamamen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlara, satılan bu payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak, paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve pay satışı yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir. Ayni hakların doğumu için tescil zorunludur. Yenilik doğurucu bir mahiyeti bulunan tescil yapılmadıkça ayni hak, tasarruf edilebilir nitelik taşımayacağı gibi aleniyet de kazanamaz. TMK'nin 705/1 maddesi gereğince "Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur." TMK'nin 705/2 maddesi gereğince de; miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."...
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35 inci maddesinin 2 nci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35 inci maddesinin 2 nci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi K A R A R Taraflar uyuşmazlık konusu edilen 1, 2, 3 ve 31 numaralı parsellerde tapuya bağlı biçimde mülkiyet haklarına sahip olup, temelde bu hakka dayanarak parseller üzerine kurulacak yapıda bağımsız bölüm tasarruf biçimini belirleyen sözleşme hükümlerine dayanarak davayı açmışlardır. Davaya konu edilen sözleşme doğrudan mülkiyet hakkı sahipleri tarafından düzenlendiğine göre uyuşmazlığın şahsi hakka dayalı olduğunu söylemek mümkün değildir. Uyuşmazlık mülkiyet hakkının korunması ve belirlenen tasarruf biçiminin tesbit istemine ilişkin bulunduğundan hükme yöneltilen temyiz itirazlarını inceleme görevi Dairemize değil Yüksek 1.HukuK Dairesine aittir. Ne var ki; anılan Dairece de görevsizlik kararı verildiğinden ortaya çıkan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Yüksek Birinci Başkanlığa sunulması gerekmiştir....
Bu noktada, mülkiyet hakkına ilişkin olarak genel bir açıklama yapmakta yarar vardır. Mülkiyet kişi ile eşya arasında kurulan, hukuk düzeni ile korunup düzenlenen en geniş hakimiyet hakkıdır.(EREN, F.: Mülkiyet kavramı, Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara 1974, s. 766) Mülkiyet hakkı, bir insan hakkı olması nedeniyle hukuk sistemimizde ve uluslararası metinlerde güvence altına alınmıştır. Bu hak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683 ila 778. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Anayasanın “Mülkiyet Hakkı” başlığını taşıyan 35.maddesi; “Herkes, mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” hükmünü içermekte olup, anılan madde hükmüyle “mülkiyet hakkı” Anayasal bir kurum olarak; diğer temel haklar gibi ve onlar derecesinde düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmıştır....
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35. maddesinin 2. fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....