Mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35/1 ve Medeni Yasa'nın 683. maddeleri ile iç hukuk yönünden, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi Ek Protokol 1-1 maddesi gereğince de uluslararası hukuk yönünden güvence altına alınmış temel haklardandır. Anayasa'nın 35/1. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, Medeni Yasa'nın 683. maddesinde de bir şeye sahip olan kimsenin, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarruf etme yetkisi bulunduğu ve sahibinin, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı geri alma davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği vurgulanmıştır. Diğer yandan, Anayasa'nın 35/2 ve 3. maddeleri gereğince mülkiyet hakkı, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir ve mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Öte yandan; ormanlar, kural olarak özel mülkiyet alanı dışında ve özel mülkiyete konu olamayacak kamu mallarıdır....
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.", Hükümlerine yer verilmiştir. II- Anayasanın 35. maddesinde herkesin miras ve mülkiyet hakkına sahip olduğu ve bu hakların korunmasına ilişkin hükümlerden herkesin faydalanacağı düzenlenmiştir....
Bu noktada, mülkiyet hakkına ilişkin olarak genel bir açıklama yapmakta yarar vardır. Mülkiyet kişi ile eşya arasında kurulan, hukuk düzeni ile korunup düzenlenen en geniş hakimiyet hakkıdır.(EREN, F.: Mülkiyet kavramı, Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara 1974, s. 766) Mülkiyet hakkı, bir insan hakkı olması nedeniyle hukuk sistemimizde ve uluslararası metinlerde güvence altına alınmıştır. Bu hak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683 ila 778. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Anayasanın “Mülkiyet Hakkı” başlığını taşıyan 35.maddesi; “Herkes, mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” hükmünü içermekte olup, anılan madde hükmüyle “mülkiyet hakkı” Anayasal bir kurum olarak; diğer temel haklar gibi ve onlar derecesinde düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmıştır....
Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlama yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35. maddesinin 2. fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun” dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz. 26. Anayasa’da modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir. 27. Anayasa’nın, “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesi: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir....
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mülkiyet hakkının içeriği, tapu sicili ve güven ilkesinin incelenerek mülkiyet hakkının ihlali konusunda açılan davalarla ilgili olarak A.İ.H.M'nin tapu iptali ve tazminat talebi konusunda ise Yargıtayın farklı dairelerinin zaman içerisinde değişiklik gösteren kararları ile irtibatlandırılması sonucunda orman sınırları içerisinde kalan tapulu arazilerin tapularının iptal edilmesi halinde mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin iç hukuk ve uluslarası hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir....
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mülkiyet hakkının içeriği, tapu sicili ve güven ilkesinin incelenerek mülkiyet hakkının ihlali konusunda açılan davalarla ilgili olarak A.İ.H.M'nin tapu iptali ve tazminat talebi konusunda ise Yargıtayın farklı dairelerinin zaman içerisinde değişiklik gösteren kararları ile irtibatlandırılması sonucunda orman sınırları içerisinde kalan tapulu arazilerin tapularının iptal edilmesi halinde mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin iç hukuk ve uluslarası hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir....
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35 inci maddesinin 2 nci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....
Tapu kaydına göre, 424 sayılı parsel paylı mülkiyet hükümlerine tabi olup paylı mülkiyet rejimine tabi taşınmazda, tüm paydaşlar arasında payları karşılığı intifalarına bırakılan kesimleri belirleyen kullanmaya ilişkin geçerliği tartışılamayacak, bağlayıcı bir anlaşmanın varlığı ileri sürülmediğinden, arzın mütemmim cüzü olan yapıda paydaşların taşınmazdaki payları oranında mülkiyet haklarının bulunduğunun kabulü zorunludur. Bu itibarla mahkemece 424 parsel sayılı taşınmazın davada yer almayan paydaşları H.. U..ve Z.. Ç..’e de husumet yöneltilip davada yer almaları sağlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili tam olarak sağlanmadan davanın esastan sonuçlandırılması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir....
Bu tespit sonucuna göre; kişilerin taşınmazda mülkiyet iddiaları olması halinde çekişmenin esası tapu iptali ve tescil davası ile çözülebileceğinden davanın reddine, böyle bir iddiaları bulunmadığı takdirde davanın kabulüne karar verilmelidir. Yukarıda açıklanan nedenlerle mülkiyet nakli yaratacak şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 18.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi....
Taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet veya diğer hak sahiplerinin isim, soyisim, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme davalarının kaynağını oluşturur. Bu nedenle de bu tür davalarla kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir. Somut olayda, dava konusu taşınmazın kadastro tutanağının, mülkiyet sütununda taşınmaz maliki görünen “... kızı, ...”’ın, Artvin, cilt:60, sayfa:18’de nüfusa kayıtlı olduğu ve doğum tarihinin de 1963 olduğu belirtilmiştir. Davacı ise 16.08.1961 doğumlu olup, .../Ortaköy köyü, cilt:24’de nüfusa kayıtlıdır. Davalı idare vekili tarafından temyiz dilekçesine eklenen nüfus kayıtlarından, ......