Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

un hukuki ehliyete haiz olmadığı dönemde 14 ve 16 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını muvazaalı olarak davalılara satış göstermek suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapuların iptali ile muris adına tescilini, olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Davacıların, muvazaa iddiası sabit görülerek, miras payları oranında davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; özetle, "...davanın, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal, tescil olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkin olduğu, davacıların muvazaa hukuksal nedenine dayalı iddiaları sabit görülerek davanın kabulüne karar verildiği, ne var ki, davada ileri sürülen ehliyetsizlik iddiası yönünden bir araştırma yapılmamış olduğu, davadaki istek gözetilmek suretiyle öncelikle, tüm mirasçıların davada yer almalarının sağlanarak veya ......

    Bu itibarla mahkemece, resmi kurumlardan murisin taşınır ve taşınmaz tüm malvarlığına ilişkin bilgi istenerek, tereke mallarını zilyetliğinde bulunduran veya murise borcu olan mirasçıların murisin mali durumu ile ilgili bilgi vermekle yükümlü oldukları hatırlatılarak, bu hususta mirasçılardan bilgi alınmak suretiyle "Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün" 33'üncü maddesi gereğince; ölüm anı itibarıyla terekedeki (taşınır veya taşınmaz) mal ve hakların tespit edilip hükümde gösterilmesi gerekir. Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesi gereğince; Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bunların yanında hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez....

      Somut olaya gelince, murisin vefatından sonra mirasçı T3 tarafından diğer mirasçılar T3 ve T4 aleyhine Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2019/94 Esasında kayıtlı dava mirasta iade, bunun mümkün olmaması halinde vekalet görevinin kötüye kullanma dolayısıyla alacak istemine ilişkindir. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında, murisin vefatından sonra taşınır-taşınmaz mal varlıkları mirasçılar arasında iştirak halinde mülkiyete tabi olduğundan, bunların yönetimi, kiralanması, değerlendirilmesi ve diğer işlemlerin yapılması için elbirliği ile hareket edilmesi zorunlu olduğu, davacıların elbirliği halindeki mülkiyetin devamınca tereke tasfiye edilinceye kadar terekeye temsilci atanması taleplerinde hukuki yararın bulunduğu, eldeki davanın bir kısım mirasçılar arasında görülen terekeye iade istemli davada verilen süreye istinaden açıldığı gözetilmeksizin davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır....

      Davada, dava konusu taşınmazın bedelinin, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre davalıdan tahsili talep edilmektedir. Yargılama sırasında dinlenilen tanıklardan, davacının eşi beyanında dava konusu yeri halen kullandıklarını ifade etmiştir. Uyuşmazlık, taşınmazın davacı tarafından dava tarihine kadar kullanılıp kullanılmadığı ve iade borcunun kapsamı noktasında toplanmaktadır. 02.02.1991 gün, 1990/1 E-1991/1 K.sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, iade borcunun kapsamını belirlemede öncelikle fakirleşme ve zenginleşme zamanının tespit edilmesi gerekir. Uyuşmazlık konusu olayda olduğu gibi dava tarihinden çok önce yapılan ve davacı tarafından kullanılarak yararlanılan giderler nedeniyle, sebepsiz zenginleşme borçlusunun (davalının) bu giderlerin yapıldığı tarihte ekonomik açıdan zenginleştiği, yapanın ise o anda fakirleştiği kabul edilemez....

        Bu bakımından iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iadesi dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iade direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken bir hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilemeyeceğini öğrendiği tarihide iade kapsamını tesbitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan istememelidir....

          Aksi takdirde, kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak, burada denkleştirme yapılırken, iade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihe dikkat edilmelidir. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan istenememelidir. Somut olayda, davacı tarafından davanın gerçek değerinin belirlenmesinden sonra yapacakları ıslahla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 33.000,00 TL maddi tazminatın taşınmaz satış sözleşmesi tarihinden başlayarak hesaplanacak ticari faizi ile tahsili talep edildiğine göre; bu talebin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ve denkleştirici adalet ilkesinin esas alınması suretiyle tahsili talebine ilişkin olduğu kabul edilmelidir....

            bile isteye gerçekleştiren davacının, müvekkilinin sebepsiz zenginleştiği iddiasına dayanamayacağını, yapılan ödemelerin zaten bu bildirimin yapılmaması nedeni ile bizzat davacının borcu haline gelen ödemeler olduğunu, müvekkilinin icra dosyalarının hiçbirinde alacaklı konumunda olmadığını, istihkak davasının açılabildiği hallerde sebepsiz zenginleşme davası açılamayacağını, müvekkilinin elde ettiği bir mülkiyet olmadığını, davacının müvekkiline karşı sebepsiz zenginleşme davası değil, ödeme yaptığı icra dosyalarının alacaklılarına karşı, İcra Hukuk Mahkemesi kararlarında da dile getirildiği üzere, istihkak davası açması gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir....

            Somut olayda; mükerrer ödemede bulunulduğu iddiasıyla, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre alacak talep edilmektedir. Sebepsiz zenginleşmede; davacının geri alma hakkının, buna karşın davalının geri verme borcunun doğması, bunların malvarlıklarının birbirinin zararına ve yararına olmak üzere karşılıklı yoksullaşma ve zenginleşmelerine bağlıdır ve bunun doğal sonucu olarak da, kural olarak, bu geri alma hak ve borcunun doğum anı, sebepsiz yoksullaşma ve sebepsiz zenginleşme olgularının gerçekleştikleri andır. O halde, geri isteme hakkının kapsamı da kural olarak, anılan hak ve borcun doğdukları tarihten daha önce belirlenemez. Zira, geri alma, bu yoksullaşma ve zenginleşmenin sonucudur ve bu olgular gerçekleşmeksizin geri alma söz konusu değildir....

              Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır. 22.02.1991 gün, ....'nda da vurgulandığı gibi; iade borcunun kapsamını belirlemede öncelikle fakirleşme ve zenginleşme zamanının tespit edilmesi gerekir....

                Birleşen dava davacısı Fatih Taner vekili, murislerinin ölümünden 7 gün önce 45.009.177.294 TL.tutarındaki hazine bonosunu davalı Zuhal'e devrettiğini, bunun murisi kandırarak yapılan bir kazanım olduğunu, murisin baskı altında bu parayı kızına verdiğini bunun da davalının kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, bu yüzden davalının aldığını terekeye iade etmek zorunda bulunduğunu belirterek 45.009.177.294 TL.karşılıksız kazandırmanın terekeye iade edilmesini , mümkün olmadığı taktirde davacının payına düşen 15.003.059.059 liranın davalıdan alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir....

                  UYAP Entegrasyonu