KARŞI OY Dava, 12.06.2013 tarihinde açılmış olup, Ordu 2.İcra Müdürlüğünün 2008/2075-2078 sayılı dosyalarında yapılan icra takibi nedeniyle menfi tesbit istemine ilişkindir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK 114/1-h maddesinde, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartları arasında sayılmış. Yasanın 115/1 maddesinde, mahkemenin, davanın her aşamasında dava şartlarını kendiliğinden araştıracağı, 115/2 maddesinde de dava şartının noksanlığı halinde davanın usulden reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Dosya içeriğinden, eldeki menfi tesbit davası açılmadan önce Ordu 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/30 esas sayılı dosyasında aynı icra takiplerine borçluların vaki itirazlarının iptali istemi ile dava açıldığı görülmekle birlikte itirazın iptali davası sonucu anlaşılamamaktadır. İtirazın iptali davası açıldıktan sonra aynı takibe davalı olarak menfi tesbit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı Dairenin kökleşmiş içtihatlarındandır....
Hukuki Nitelendirme, Delillerin Takdiri ve Gerekçe Eldeki dava takibe karşı açılan menfi tespit talebidir. Davacılar senet keşidecisi murislerinin düzenleme tarihinde fiil ehliyetine sahip olmadığı ve senetteki imzanın ona ait olmadığı iddiası ile bu senetten borçlu olmadıkları iddiasına dayanmışlardır. Bir kambiyo senedi keşidecisinin imzalaması ile borç doğuracak olup ayrıca başkaca temel bir ilişkiye dayanması gerekmez. Bu senedin varlığı borcun ispatı için yeterlidir. Ancak geçerli bir senedin varlığı için TTK'daki geçerlilik şartından önce hukuki işlemin geçerlilik şartı olan fiil ehliyetinin varlığı gerekir. Bunun ardından fiil ehliyeti olan bir kimsenin borç altına girebilmesi ancak onun tarafından atılmış bir imza ile olacaktır. Somut olay bu kapsamda incelendiğinde murisin senet düzenleme tarihinde fiil ehliyetine sahip olduğu ayrıca senet altındaki imzanın da murise ait olduğu alınan bilirkişi raporlarıyla sabit olmuştur....
b) Sanığın cezai ehliyeti ve akli durumu ile ilgili olarak; sanığın Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesinde gözlem altına alınması, daha sonra karar vermeye yetkili Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulu'ndan 5237 sayılı TCK.nun 32.maddesi kapsamında rapor alınması, raporlar arasında çelişki bulunduğu takdirde, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu'ndan rapor alınmak suretiyle çelişki giderildikten sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi raporu ile yetinilerek eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması yapılan uygulama sanık lehine olup, aleyhe temyiz istemi bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. 2) Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Kurulu'nun 20/08/2010 tarihli ve 702 sayılı raporu, tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilip, elde edilen delillere dayanılmak suretiyle sanık ...'...
Ancak; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 11 ve 5237 sayılı TCK’nın 31. maddeleri uyarınca çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin; 12 yaşını doldurmamış çocuklar ile aynı maddenin ikinci fıkrasına göre işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan ya da davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş 12-15 yaş grubunda bulunan çocuklar hakkında uygulanması olanağının bulunduğu gözetilmeyerek, ceza sorumluluğu bulunan ve mahkumiyet kararı verilen suça sürüklenen çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 5/1-a maddesi uyarınca danışmanlık ve eğitim tedbiri uygulanması ile ayni ve nakdi yardım yapılmasına hükmolunması, Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ... ve ... müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak...
Bu itibarla, mahkemece, ödemenin takipten önce yapıldığı gözetilerek, davadaki iddia ve savunmalara göre taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği belirlenmek suretiyle davalı tarafın zamanaşımı defi ile BK.’nın 62. maddesinin değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davacı vekilinin karar düzeltme istemi bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile, Dairemizin 24.02.2009 tarih 2008/3924 esas ve 2009/1030 karar sayılı bozma ilamı kaldırılarak, hükmün yukarıda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, 15.09.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi....
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ...İdare Mahkemesi'nce verilen kararda; avlanma ihalesi yapılan ceylanın, Dünya Doğayı Koruma Birliği kriterlerine göre "duyarlı" statüde olduğu, Türkiye'nin de tarafı olduğu Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma (Bern) Sözleşmesi'nin "Korunan fauna türleri" başlıklı II no'lu eki listede korunan fauna türleri arasında gösterildiği, Bakanlığın koruma altına aldığı hayvanlar listesinde olduğu ve avlanmasının yasak olduğu, Bakanlık tarafından koruma altına alınan ve uluslararası düzeyde av turizmi potansiyeli olan büyük memeli yaban hayvanlarının av turizmi kapsamında avlanmasına kırsal kalkınmaya katkı amacıyla izin verildiği, Kızılkuyu Yaban Hayatı Geliştirme sahasındaki toplam ceylanın popülasyon büyüklüğünün (sayısının) 352 olduğunun belirtildiği, buna göre av turizmi kotasının ancak popülasyon büyüklüğünün %1'ini geçmeyecek şekilde 3,5 veya yuvarlama ile 4 adet ceylan olarak tespit edilmesi gerektiği, 75....
Şirket ortaklığının tespiti ve bunun neticesi olarak menfi tespit istemi talebi 6100 sayılı HMK nın 114. Maddesinin 1(h) hukuki yarar yokluğu 1(i) kesin hüküm sebebi ile usulden reddedilmiştir. Dava dilekçesindeki taleplerden yabancı mahkeme tarafından verilen kararlarda faiz oranı baz faiz dikkate alınarak hesaplama yapıldığı, icra dosyasında talep edilen faiz oranının fazla olduğu iddiası ile açılan menfi tespit davasında davacının iddiası süresiz şikayet yoluna tabi olup görevli mahkeme olan İcra mahkemesine her zaman başvurabileceğinden bu konudaki talebi de usulden reddedilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur. HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı ile davalılar arasında ortaklık ilişkisinin kurulduğunun tespiti ve menfi tespit taleplerinin HMK'nın 114/1-h ve 114/1-i maddeleri gereğince DAVA ŞARTI NOKSANLIĞINDAN USULDEN REDDİNE, 2-Ankara .... İcra Müd. ... E....
- K A R A R - Davacılar vekili, müvekkillerinin miras bırakanı istemi Tezcan'ın 1.10.2001 tarihinde vefat etmesine rağmen davalıların 19.2.2002 keşide tarihli bir çeke dayalı olarak aleyhlerine icra takibi yaptığını, bono ve çekteki keşideci imzasının miras bırakan İstemi Tezcan'a ait olmadığını, davalılar ile murisleri arasında da bir ticari ilişki de bulunmadığını, ayrıca miras bırakanın 2000 yılından sonra siroz hastası olması nedeniyle hukuki ehliyetlerini kullanamaz hale geldiğini iddia ederek 2002/4607 esas sayılı icra takibi ile borçlu olmadıklarının tespitini ve kambiyo senetlerinin iptalini talep ve dava etmiştir. Davalılar savunmalarında imzaların keşideci İstemi Tezcan'a ait olduğunu beyan ederek davanın reddini istemişlerdir....
Yerel mahkemece, davalının sözleşme yapma ehliyeti bulunmayan davacı ile sözleşme yaptığı ve alacağını icra yoluyla takibe geçerek haciz uyguladığı, takipten sonra davacı tarafından açılan menfi tespit davasının kabul edilerek kesinleştiği gerekçesiyle istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir. Davalı tarafından davacı aleyhinde Bağcılar 1. İcra Müdürlüğü'nün 2001/2000 sayılı icra dosyası ile takip yapıldığı, Bağcılar Asliye Hukuk Hakimliği'nin 2001/862 Değişik İş sayılı dosyasından verilen ihtiyati haciz kararının icra müdürlüğünce 22.06.2001 günü yerine getirildiği anlaşılmıştır. Davacının menfi tespit istemi ile açtığı Bağcılar Asliye Hukuk Hakimliği'nin 2001/1604-2002/2068 sayılı dosyasında ise Adli Tıp Kurumu raporu ile senedin düzenleme ve ödeme tarihi olarak belirtilen tarihlerde davacının hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığı anlaşıldığından borçlu olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen karar, Yargıtay 19....
Borçlunun, hakkında henüz icra takibi başlamadan önce de yapılabilecek olası bir takibi düşünerek, kendisini bir borçla tehdit eden kimseye karşı “böyle bir borcu bulunmadığının saptanması” için dahi menfi tespit davası açabileceği kabul edilmişken, davalı idare tarafından sözleşme hükümlerinin ihlali nedeniyle davacının hak edişlerine bloke konularak davadan önce ve davadan sonrada kesinti yapılması halinde borçlunun bu davayı açmasında hukuki yararının bulunduğunda hiç kuşku olmadığı gibi, böyle bir davayı açmasında da bir engel bulunmamaktadır. Davalı tarafından bloke işlemine konu bedel üzerinden dava devam ederken kesinti yapması davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını kabule yeterli olmayıp, bu halde dahi borçlu borç tehdidi altında olup, bu nedenle de menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğu gözetilerek davacının menfi tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir....