Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....

    Davalı ..., yapılan devirlerin aksinin yazılı delille ispat oluncaya kadar geçerli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, davalı ... davayı kabul ettiğini bildirmiş, diğer davalı ... davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, ispatlanamadığından davanın reddine, sebepsiz zenginleşmeye dayalı tazminat isteminin kabul nedeniyle davalı ... yönünden kabulüne karar verilmiştir....

      Mahkemece, davalının 05/10/2015 havale tarihli dilekçesi ile 06/10/2015 tarihli duruşma tutanağında davayı kabul ettiğine dair beyanda bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR- Dava tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup,mahkemece davalının kabul beyanı nedeni ile iptal tescile karar verilmiş, hüküm davalı tarafından adli yardım talepli olarak temyiz edilmiş, temyiz dilekçesinde davayı kabul etmesinin, davacı vekilinin (eğer davayı kabul edersen yargılama giderlerinden sorumlu olmazsın şeklindeki) telkini üzerine, iradesinin fesada uğratılması sureti ile gerçekleştiğini belirtmiş ve bozma istemiştir....

        Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi (iptal hakkı), İrade bozukluğunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla kullanılabilir. (1.Hukuk Dairesinin 2014/ 11612E, 2014/ 14462K, 18.9.2014 tarihli-, 2013/21405E, 2014/50K, 13.1.2014 t.li, 2016/11701E, 22.12.2016 t.li, 2003/52E, 2003/762 K, 22.1.2003 t.li v.d.birçok karar) Bu durumda, gerek akdemik görüşler, gerekse Yargıtayın ve özellikle Dairenin “ ...bir yılık hak düşürücü süre içinde, karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile sözleşme feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da iptal hakkı kullanılabilir.” şeklindeki yerleşik uygulamaları nazara alındığında, iptal hakkının ileri sürülmesinin hiç bir şekle tabi bulunmadığı, hele hele dava açmanın zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır....

          İstinaf Sebepleri Davacı istinaf başvuru dilekçesinde özetle; temlik tarihinde fiil ehliyetini haiz olmadığını, ATK raporuna itirazlarının kabul edilmemesinin davayı ispat haklarını ortadan kaldırdığını, dava dilekçesinde belirttiği hata, hile, ikrah, gabin, muvazaa gibi irade fesadı sebepleriyle ve sebepsiz zenginleşme ile davacının okur - yazar olmaması nedeniyle yolsuz tescil iddialarının dava dosyasında kanıtlanmış olduğunu, irade fesadının bütün unsurlarının dava konusu olayda oluştuğunu, davalının sebepsiz zenginleştiğini, okur yazar olmaması nedeniyle tapuda yapılan dava konusu taşınmazın bağışına ilişkin davacı tarafından davalıya yapılan devir işleminin yolsuz tescil şartlarını taşıdığını, Mahkemenin gerekçeli kararında davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı yönündeki gerekçesinin doğru olmadığını, bağış sözleşmesindeki sözleşme metnindeki imza yerinin üzerinde bulunan "okudum" yazılarının dahi kendisine ait olmadığını beyan ettiğini, bu hususta bilirkişi incelemesi yaptırılabileceğini...

            "İptal beyanı hiçbir şekle tabi değildir. Şekle bağlı bir sözleşme örtülü irade beyanıyla da iptal edilebilir. İptal hakkı, yenilik doğuran bir hak olduğu için, bunun kullanılması şarta bağlı tutulamaz... İptal hakkı, açık bir irade beyanıyla kullanılabileceği gibi, örtülü bir irade beyanıyla da kullanılabilir. Örneğin karşı tarafa verdiği şeyi geri isteyen veya aldığı şeyi geri veren tarafın bu davranışı örtülü bir iptal beyanıdır... İptal hakkının bir yıllık kısa süre dışında ayrıca sözleşmenin kurulmasından itibaren on yıllık azami (mutlak) bir süre ile de sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı doktrinde tartışmalıdır. İradesi bozulan kimse, sözleşmeyi yaptıktan 5, 10 veya 30 yıl sonra yanılma veya aldatmayı öğrenmişse, acaba bu öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde sözleşmeyi iptal edebilirmi?... Yargıtay sözleşmeden itibaren 10 yıl ile bu süreyi sinirlamıştır......

              Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi (iptal hakkı), İrade bozukluğunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla kullanılabilir. (1.Hukuk Dairesinin 2014/ 11612E, 2014/ 14462K, 18.9.2014 tarihli-, 2013/21405E, 2014/50K, 13.1.2014 t.li, 2016/11701E, 22.12.2016 t.li, 2003/52E, 2003/762 K, 22.1.2003 t.li v.d.birçok karar) Bu durumda, gerek akademik görüşler, gerekse Yargıtayın ve özellikle Dairenin “ ...bir yılık hak düşürücü süre içinde, karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile sözleşme feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da iptal hakkı kullanılabilir.” şeklindeki yerleşik uygulamaları nazara alındığında, iptal hakkının ileri sürülmesinin hiç bir şekle tabi bulunmadığı, hele hele dava açmanın zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır....

                Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ''Davayı kabul'' başlıklı 308. maddesinin 1. fıkrasında düzenlendiği üzere; kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir. Yine aynı Kanun'un 310. maddesinde de; kabulün, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Davayı kabul, davalının mahkemeye karşı (hitaben) yapacağı tek taraflı açık bir irade beyanı ile olur. Kabulün geçerli olabilmesi için bunun davacı veya mahkeme tarafından kabul edilmesine lüzum yoktur (HMK m.309). Kabul, davalının bu husustaki tek taraflı irade beyanı ile tamamlanır. Ne var ki, kabul ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur (HMK m.308/2)....

                Bilindiği üzere kabul, davaya son veren taraf işlemlerinden olup, 6100 sayılı HMK’nın 308/2. maddesinde: “Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm ifade eder. Somut olayda; Davalı taraf 22/11/2022 tarihli dilekçesi ile davayı kabul ettiğini beyan etmiş aynı zamanda 24/11/2021 tarihli duruşmada da davayı kabul ettiğini tekrar etmiştir. Davalı vekili 28/01/2022 tarihli dilekçe ile kabul beyanının hataya dayandığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece kabul beyanına yönelik irade fesadı iddiasını ön sorun olarak değerlendirmiş ancak davalı tarafça irade fesadı iddiasına yönelik delil bildirilmediği gibi davalı taraf iddiasını ispat edememiştir. Böylece kabul beyanı kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı için davanın kabul beyanı doğrultusunda kabulüne karar verilmesi doğru olmuştur. Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur....

                Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil davasının mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR- Dava ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil talebine ilişkindir. Davacı dava dilekçesinde özetle, dava konusu 19 parsel numaralı taşınmazı hile ile baskı ve ilaçların etkisi altında iken davalılara devrettiğini, taşınmazın aslında oğlu İrfan’a ait olduğunu, muvazaalı olan satış işlemi nedeniyle davalılar adına kayıtlı tapunun iptali ile oğlu ... ... adına tescilini talep etmiştir. Davalı ... davayı kabul etmiş, davalı ... davanın reddini savunmuştur....

                  UYAP Entegrasyonu