Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ''Davayı kabul'' başlıklı 308. maddesinin 1. fıkrasında düzenlendiği üzere; kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir. Yine aynı Kanun'un 310. maddesinde de; kabulün, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Davayı kabul, davalının mahkemeye karşı (hitaben) yapacağı tek taraflı açık bir irade beyanı ile olur. Kabulün geçerli olabilmesi için bunun davacı veya mahkeme tarafından kabul edilmesine lüzum yoktur (HMK m.309). Kabul, davalının bu husustaki tek taraflı irade beyanı ile tamamlanır. Ne var ki, kabul ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur (HMK m.308/2)....
Bilindiği üzere kabul, davaya son veren taraf işlemlerinden olup, 6100 sayılı HMK’nın 308/2. maddesinde: “Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm ifade eder. Somut olayda; Davalı taraf 22/11/2022 tarihli dilekçesi ile davayı kabul ettiğini beyan etmiş aynı zamanda 24/11/2021 tarihli duruşmada da davayı kabul ettiğini tekrar etmiştir. Davalı vekili 28/01/2022 tarihli dilekçe ile kabul beyanının hataya dayandığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece kabul beyanına yönelik irade fesadı iddiasını ön sorun olarak değerlendirmiş ancak davalı tarafça irade fesadı iddiasına yönelik delil bildirilmediği gibi davalı taraf iddiasını ispat edememiştir. Böylece kabul beyanı kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı için davanın kabul beyanı doğrultusunda kabulüne karar verilmesi doğru olmuştur. Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur....
Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil davasının mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR- Dava ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil talebine ilişkindir. Davacı dava dilekçesinde özetle, dava konusu 19 parsel numaralı taşınmazı hile ile baskı ve ilaçların etkisi altında iken davalılara devrettiğini, taşınmazın aslında oğlu İrfan’a ait olduğunu, muvazaalı olan satış işlemi nedeniyle davalılar adına kayıtlı tapunun iptali ile oğlu ... ... adına tescilini talep etmiştir. Davalı ... davayı kabul etmiş, davalı ... davanın reddini savunmuştur....
Bu hususta bir diğer görüş de iptal davasının ön sorun olarak ele alınamayacağını benimseyip müstakil dava niteliğini kabul etmekle birlikte, anlaşma tutanağının iptali davası ile duruma göre anlaşma tutanağının konusunu oluşturan işe iade veya alacak davasının birlikte açılabileceği ancak bu durumda müstakil iki davanın varlığı nedeniyle her ikisi bakımından da (işin doğası gereği önce iptal davası ile ilgili karar verilecektir) ayrı ayrı hüküm kurmak gerektiği şeklindedir ki, bu görüşe de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki yukarıda da izah olunduğu üzere anlaşma tutanağının hukuken varlığını sürdürdüğü herhangi bir zaman dilimi içerisinde Kanun'dan kaynaklanan dava açma yasağı nedeniyle anlaşma tutanağının konusu olan hususların dava konusu edilmesi mümkün değildir. İlgili Kanun hükmü bu durumu açıkça ve yoruma imkân bırakmayacak netlikte düzenlemiştir....
Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nin 35....
Anayasa Mahkemesi'nin, TCK'nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk nedeniyle; "TCK'nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin olan tüm kısımların" hükümden çıkartılması ile yerine "TCK'nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi'nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına" ibaresi eklenmek suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.03.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi....
Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragattan dönemez (rücu edemez); feragat ile bağlıdır. Ancak, feragatle ortaya çıkan sonucun buna sebep olan rızayı ifsat eden bir nedenle malul olduğu kanıtlanırsa, doğurduğu netice bakımından hileye, hataya maruz kalan kimseye talep hakkı bahşedeceği kuşkusuzdur. Öte yandan; diğer maddi hukuk işlemlerinde olduğu gibi (BK. madde 23 vd ), hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi, bu husus aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebilir. ./.. Keza, 6100 sayılı HMK'nun 311. maddesi, ''feragat ve kabul kesin hüküm gibi sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde feragat ve kabulün iptali istenebilir.'' hükmünü öngörmektedir....
Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına göre hata, hile, ikrah her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi (iptal hakkı), irade bozukluğunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def'i yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Bu durumda gerek akademik görüşler, gerekse Yargıtay'ın "..bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile sözleşme feshedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da iptal hakkı kullanılabilir." şeklindeki yerleşik uygulamaları nazara alındığında, iptal hakkının ileri sürülmesinin hiç bir şekle tabi bulunmadığı, hele hele dava açmanın zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır....
Tüm dosya kapsamından, davacının tapu iptali ve tescil olmazsa bedel ve tenkis istekli olarak 05.02.2016 tarihinde eldeki davayı açtığı, İlk Derece Mahkemesince iddia sabit görülerek 02.03.2018 tarihinde 2.410.950,00 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ilişkin davayı kabul kararından sonra 02.03.2018 tarihinde davacı asilin davadan feragat ettiği, 06.03.2018 tarihinde feragat nedeniyle davanın reddine ilişkin ek kararın verildiği, ek kararın davacı tarafından feragatin irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğu iddiasıyla istinaf edildiği, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteği kabul edilerek irade bozukluğu yönünden araştırma yapılması gerektiğinden bahisle ek karar kaldırılarak dosya İlk Derece Mahkemesine gönderilmiş, İlk Derece Mahkemesince yapılan araştırma sonucunda irade bozukluğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi de aynı gerekçeyle davacının istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir....
Şirketi, 13.06.2018 tarihli temliknameye dayalı olarak, eldeki davada davacının haklarını temlik aldığını, buna ilişkin temlikname ile 28.11.2018 tarihli sulh sözleşmesi düzenlendiğini belirterek davacı sıfatıyla davaya kabulünü ve davanın feragat nedeniyle reddini, mahkeme veznesine depo edilen 210.300 USD’nin temlik alan olarak kendisine ödenmesini istemiş; davacı ..., davadan feragat beyanının, temlikname ile sulh sözleşmesinin irade sakatlığı nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek bu hususta açtığı iptal davasının bekletici mesele yapılmasını istemiş; mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, temlik alan ... Yapı Ltd....