Dava; iş kazası nedeniyle meydana gelen zararın tahsiline dair maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, hizmet akdinden kaynaklanmaktadır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca; İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimseler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesinde iş mahkemeleri görevlidir. Davacı, hizmet akdi ile görev yaptığını, iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek tazminat isteminde bulunmuştur. O halde, uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme iş mahkemeleridir. Mahkemece, iş mahkemesi sıfatı ile yargılamanın yürütülüp karar verilmesi gerekirken bu yön üzerinde durulmadan işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. 2- Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir....
kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından davacıların maddi tazminat isteminin hizmet kusuru nedeniyle kabulüne olanak bulunmadığı, bu kapsamda davacı çocuğun, hastaneye sağlam girdiği ve yapılan tıbbi müdahale neticesinde sakat kaldığı ve bu sakatlığın da artarak %31'e yükseldiği hususları ile çocuğun ve ailesinin sosyo ekonomik durumları ve olayın niteliği de dikkate alınarak davacı ...'...
Bu durumda terör olaylarında, sosyal riske dayalı olarak incelenen dosyalarda, tazminat hesabının hizmet kusuru hukuki gerekçesinin hesaplama yöntemiyle karşılanması hali ortaya çıkmaktadır. Sosyal risk ilkesinin idarenin herhangi bir kusuru bulunmayan, davacınında toplumun bir ferdi olarak zararlarının karşılandığı dosyalarda uygulanmasına rağmen tazminatın hizmet kusuru hesaplama yöntemiyle karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Yukarıda izah edilen gerekçeyle Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir....
Bu halde dava konusu olayda olduğu üzere, genel hükümler kapsamında açılan davanın talep gereği olayda hizmet kusuru, kusursuz sorumluluk hali de olmadığı tespit edilirse sosyal riskten incelenmesi hukuka uygundur. İdare Mahkemesi kararında maddi tazminata ilişkin hesaplamanın 5233 sayılı Kanun kapsamında yapıldığı ifade edilse de bilirkişi raporunda idarenin kusurlu olduğundan hareketle davacının maddi tazminat talebi hakkında hesaplama yapılmıştır. Bu durumda terör olaylarında, sosyal riske dayalı olarak incelenen dosyalarda, tazminat hesabının hizmet kusuru hukuki gerekçesinin hesaplama yöntemiyle karşılanması hali ortaya çıkmaktadır. Sosyal risk ilkesinin idarenin herhangi bir kusuru bulunmayan, davacınında toplumun bir ferdi olarak zararlarının karşılandığı dosyalarda uygulanmasına rağmen tazminatın hizmet kusuru hesaplama yöntemiyle karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır....
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :.....Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekilinin; müvekkili şirkete Kosko Sigorta Poliçesi ile sigortalı aracın açık duran rögar kapağına çarpması sonucu hasarlandığını, 4.000,00 TL'lik hasar tazminatının sigortalısına ödendiğini belirterek davalının kusuru oranına tekabül eden 3.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; hizmet kusuru sebebi ile meydana geldiği iddia edilen zararın tazminine yönelik davanın İdare Mahkemelerinde görülmesi gerektiği, belirterek davanın usulden ve esastan reddini talep etmiştir....
Sosyal risk ilkesinin idarenin herhangi bir kusuru bulunmayan, davacınında toplumun bir ferdi olarak zararlarının karşılandığı dosyalarda uygulanmasına rağmen tazminatın hizmet kusuru hesaplama yöntemiyle karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Bu dosyalarda maddi tazminat hesaplamasında; sosyal risk ilkesine uygun olarak tazminat ve sorumluluk dengesi sağlanması açısından hesabın % 50'sinin kabul edilmesinin hem davacı ve davalı yönünden adil, hem de hukuki gerekçeye uygun bir çözüm olduğu düşünülmektedir. Bu nedenlerle Bölge İdare Mahkemesi kararının maddi tazminatın hukuki gerekçesi ve hesaplaması açısından bozulması gerektiği düşünülmektedir....
Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru/ kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Dairemizin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atfı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir. Bu nedenle öncelikle idarenin / idarelerin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin kusuru / kusursuz sorumluluğunun tespiti için olay öncesinde olaya ilişkin ihbar veya istihbari bilgi ve belge olup olmadığının araştırılması gerekmektedir....
Sosyal risk ilkesinin idarenin herhangi bir kusuru bulunmayan, davacınında toplumun bir ferdi olarak zararlarının karşılandığı dosyalarda uygulanmasına rağmen tazminatın hizmet kusuru hesaplama yöntemiyle karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Bu dosyalarda maddi tazminat hesaplamasında; sosyal risk ilkesine uygun olarak tazminat ve sorumluluk dengesi sağlanması açısından hesabın % 50'sinin kabul edilmesinin hem davacı ve davalı yönünden adil, hem de hukuki gerekçeye uygun bir çözüm olduğu düşünülmektedir. Ayrıca maddi tazminat hesabı PMF 1931 yaşam tablosuna göre yapıldığından, ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun esas alınması gerektiği açıktır. Bu nedenlerle Bölge İdare Mahkemesi kararının maddi tazminatın hukuki gerekçesi ve hesaplaması açısından; hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu bozulması gerektiği, manevi tazminat yönünden onanması gerektiği düşünülmektedir....
Davalı idare tarafından, konu ile ilgili ilmi makaleler incelendiğinde tiroidektomi ameliyatları sonrası en sık görülen komplikasyonun rekürren laringeal sinir (ses telleri siniri) olduğu, meydana gelen zararın bir komplikasyon olduğunun açık olduğu, dava konusu olayda idareye atfı kabil kusurun bulunmadığı, Danıştay tarafından verilen bozma kararında dosyanın Adli Tıp Genel Kurulu tarafından incelenmesi gerektiği belirtilmesine rağmen aynı ihtisas kurulu tarafından değerlendirme yapıldığı ve bozma kararında belirtilen eksiklikler giderilmeden karar verildiği, gerçekleşmiş bir maddi zarar olmadığı için ileri sürülen maddi tazminat talebinin de reddinin gerektiği, manevi tazminatın alelade hizmet kusuru değil ağır hizmet kusuru bulunması halinde hükmedilmesi gereken bir tazminat türü iken davanın kabulü yönünde verilen kararın haksız ve yersiz olduğu ileri sürülmektedir....
Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru/ kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Dairemizin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atfı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir. Bu nedenle öncelikle idarenin / idarelerin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin kusuru / kusursuz sorumluluğunun tespiti için olay öncesinde olaya ilişkin ihbar veya istihbari bilgi ve belge olup olmadığının araştırılması gerekmektedir....