Bu bakımdan dava, TMK.nun 683. maddesi gereğince ayni hakka dayalı olarak açılan, tarafların ortak miras bırakanlarınca inşa edilen binaya davalı tarafından yapılan müdahalenin önlenmesi davası olarak nitelendirilip toplanan deliller değerlendirilerek sonuçlandırılması gerekirken nitelemede hataya düşülerek Hazineye ait taşınmazla ilgili olarak tarafların mülkiyet hakkına dayanamayacakları, uyuşmazlığın TMK.nun 981.maddesi uyarınca zilyetliğin korunması hükümlerine göre çözümlenmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş olması doğru olmamıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün HUMK.nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde davalıya iadesine 13.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
".....TMK'nun 981, 982 ve 983. maddeleri mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kişilerin zilyetliğinin korunması için konulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. TMK'nun 973. maddesinde zilyetlik “bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” biçiminde tanımlanmıştır. TMK.nun 982 ve 983.maddelerinde zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki zilyetliğin korunması davasıyla zilyet zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek Sulh Hukuk Mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı taktirde dava bir hak davası niteliğini kazanır. HGK 06.10.1993 GÜN, 1993/14- 423/561 sayılı ve HGK'nın 15.06.1983 gün 3351/679 ve 2013/22227- 2014/16366 25.11.1987 gün 394/876 sayılı kararları da aynı yöndedir....
".....TMK'nun 981, 982 ve 983. maddeleri mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kişilerin zilyetliğinin korunması için konulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. TMK'nun 973. maddesinde zilyetlik “bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” biçiminde tanımlanmıştır. TMK.nun 982 ve 983.maddelerinde zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki zilyetliğin korunması davasıyla zilyet zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek Sulh Hukuk Mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı taktirde dava bir hak davası niteliğini kazanır. HGK 06.10.1993 GÜN, 1993/14- 423/561 sayılı ve HGK'nın 15.06.1983 gün 3351/679 ve 2013/22227- 2014/16366 25.11.1987 gün 394/876 sayılı kararları da aynı yöndedir....
Davacılar vekilinin, davada 4721 sayılı TMK'nun 683. maddesine dayalı olarak istemde bulunduğu anlaşılmaktadır. Anılan kanun hükmü gereğince açılan elatmanın önlenmesi davalarında davacının tapu kayıt maliki veya kayıt malikinin mirasçısı olması gerekir. Somut olayda, dava konusu yer dava dışı vakıf adına tapuda kayıtlıdır, davacının aktif dava ehliyeti bulunmamaktadır. Ancak koşulları mevcut ise 4721 sayılı TMK'nun 974 ve devam eden maddeleri uyarınca zilyetliğin korunması davası açılması mümkün olabilir. Açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile sonuç itibariyle Usul ve Yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,HUMK'nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve aşağıda dökümü yazılı 21,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 3,15 TL'nin temyiz eden davacılardan alınmasına, 30.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Davanın mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenilmesi mi, yoksa zilyetliğin korunması hükümlerine dayanılarak açılmış elatmanın önlenilmesi mi olduğunun açıkça tespiti, bundan sonra görev hususunun değerlendirilmesi ....” gereğine işaret edilmek suretiyle bozma sevk edilmişti. Mahkemece bozmaya uyulmuş, davacı tarafın açıklamalarına göre uyuşmazlığın TMK. nun 983. maddesinde belirtilen zilyetliğin korunması hükümlerine dayalı elatmanın önlenilmesi isteği olduğunun tespiti üzerine yazılı şekilde karar verilmiştir. Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir. Görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olup, kural olarak yargılamanın her aşamasında itiraz üzerine veya resen incelenebilir. Somut olayda, davanın zilyetliğin korunması hükümlerine dayanılarak açıldığı bildirildiğine göre HUMK. nun 8/II-3. maddesi hükmü uyarınca görevsizlik kararı verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır....
Bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından biri de fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni, böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda değinilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar; sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir....
Her ne kadar, davacı taraf zilyetliğe dayalı olarak müdahalenin men'i ve kal' davası açmışsa da; taraflar arasındaki ihtilafın mülkiyet esaslı bir ihtilaf olduğu, sırf zilyetliğin korunması amaçlı olarak bu davanın açılmadığı, davanın mülkiyetin tespiti ve korunması istemini de içerdiği anlaşılmaktadır. Buna göre, nitelenen dava bakımından 6100 sayılı HMK'nın 2. maddesine göre mal varlığına dayalı bu davaya bakma görevi asliye hukuk mahkemesine aittir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 04/12/2015 gününde oy birliğiyle karar verildi....
TMK’nun 982 ve 983. maddelerinde zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki, zilyetliğin korunması davasıyla zilyet, zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek Sulh Hukuk Mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava, bir hak davası niteliğini kazanır.Madde içeriğinden açıkça anlaşılacağı üzere, yalnız zilyetliğin korunmasına ilişkin davalar, dava değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesince görülecektir....
Somut olayda davacı kira taahhütnamelerine dayanarak davayı açtığı ve davanın açıldığı tarihte henüz kira süresinin dolmadığı belirlendiğine ve kira sözleşmesinden doğan şahsi hakka dayanarak ve iyi niyetli zilyet olması nedeniyle bu davayı açtığına göre, davanın zilyetliğin korunması davası olarak görülmesi olanağı bulunmamaktadır. Öte yandan davalı şirketin alt kiracı olarak dava konusu yeri davacıdan kiralandığına ilişkin kira sözleşmesine yapılan imza itirazı üzerine yapılan incelemede söz konusu sözleşmede bulunan imzanın davacı ...’e ait olmadığı belirlenmiştir....
GEREKÇE : Dava; taraflar adlarına kayıtlı olmayan taşınmaza yönelik zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi ve tazminat istemine ilişkindir. TMK'nin 981, 982 ve 983. maddelerinde düzenlenen zilyetliğe dayalı davalar ile zilyet, zilyetliğinin bir hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan yalnızca zilyetliğini öne sürerek, zilyetliğin korunmasını ve müdahalenin önlenmesini isteyebilir. Somut uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK. 4/c (1086 sayılı HUMK'nun 8/II-3) maddesinde yazılı zilyetliğin korunması istemi ile açılan dava olup; temelinde ayni bir hak iddiası olmadığı için TMK'nun 683. maddesine dayalı müdahalenin önlenmesi isteğinin olmadığının kabulü gerekir. Tarafların hiçbirisinin taşınmazda kayıt maliki olmadığı hususları da gözönünde bulundurularak, uyuşmazlığın zilyetliğin korunması çerçevesinde değerlendirilip, toplanmış delillere göre hüküm tesis edilmesi gerekirken, zilyetliğin tartışmalı olduğu gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir....