Asliye Hukuk Mahkemesi 2021/27 E. sayılı dosya taraflarının, dava konusu taşınmazın aynı olması ve dava konusunun zilyetliğin tespiti olması ve davanın derdest olması sebebiyle davanın reddine karar verildiğini, ancak dava dosyası tarafları, dava konusu taşınmaz aynı ise de dava konularının aynı olmadığını, davalı tarafından açılan davanın zilyetliğin korunmasına ilişkin elatmanın önlenmesi ve kal talepli açılmış olduğunu, dava konularının aynı olmadığının açıkça görüldüğünü, 2- Yargılama aşamasında yapılan araştırmalar neticesinde tapu kayıtları ve bilirkişi raporuyla da müvekkilinin zilyet olduğu taşınmaz üzerinde davalı tarafından dava konusu taşınmaz üzerinde dikili bulunan zeytin ağaçları sökülmek suretiyle müvekkilinin zilyetliğine tecavüz edildiğini ve zilyedi olduğu taşınmaz üzerine izinsiz ağaçlar dikildiğinin açıkça görüldüğünü, yerel mahkemece müvekkilinin zilyetliğinin korunmasına ilişkin elatmanın önlenmesine ve davalı tarafından izinsiz dikilen ağaçların kal'ine karar verilmesi...
Dava konusu bağımsız bölümün üzerinde bulunduğu bildirilen 25773 ada 6 parsel sayılı taşınmaz, imar uygulaması üzerine 2.3.1998 tarihinde Hazine adına tapuya tescil edilmiş; tapu kaydının beyanlar hanesine 6831 sayılı Yasanın değişik 2.maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olduğu şerh verilmiştir. TMK. nun 981 ila 987. maddelerinde düzenlenen zilyetliğe dayalı davalar ile, zilyet zilyetliğinin bir hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan yalnızca zilyetliğini öne sürerek, zilyetliğine müdahalenin önlenmesini isteyebilir. Ancak, zilyetliğinin arkasında bulunan nesnel veya kişisel bir hakka dayanıldığında ise dava, bir hak davası niteliğini kazanır (HGK.nun 25.11.2009 tarih ve 2009/8-518 Esas, 573 Karar)....
Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 22.02.2001 gün ve 25/8 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü: K A R A R Davacı, dava konusu tapusuz taşınmazda murisi ...’den gelen miras hakkına dayalı olarak diğer davalı ... aleyhine zilyetliğin iadesi davasını açmıştır. Davalı, dava konusu taşınmaz üzerinde 12-13 yıldır sürdürdüğü zilyetliğe dayanmış, davacının zilyetliği bulunmadığını savunmuştur. Dinlenen şahitler, taşınmazın kök muris ...’den kaldığını beyan etmişlerdir. TMK.nun 987.maddesine göre; zilyet, kendisine karşı açılan davada üstün hakka sahip olduğu karinesine dayanabilir. Davalının bu manada davacıya nazaran üstün bir hakkı bulunmamaktadır. Zira taşınmaz miras yoluyla intikal etmiş, tereke taksim edilmemiştir. Davalının zilyetliği bu anlamda tüm mirasçılar adına sürdürülmüş sayılır....
TMK.nun 982 ve 983.maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir. Açıklanan tüm bu bilgiler ışığında görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; dosyada mevcut teknik bilirkişinin 09.07.2010 tarihli rapor ve krokisinde kırmızı renkle gösterilen dava konusu parsel dahilinde bulunan toplam 180 m2 taşınmaz bölümünün 10-15 yıldır davalıların zilyetliğinde bulunduğu yerel bilirkişi ve taraf tanıkları tarafından bildirilmiştir. Davacı taraf da, dava dilekçesinde elatmanın 7-8 yıldır devam ettiğini belirtmiştir. Bu açıklamalar karşısında nizalı taşınmaz bölümünde davalıların üstün zilyetliğinin varlığının kabulü gerekir....
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ SEBEPLER: 1- Dava; şahsi hakka dayalı olarak zilyetlik hakkının tespiti ve korunması ile zilyetliğe yapılan müdahalenin önlenmesi isteklerine ilişkindir. 2- Davacı taraf, davasında dava konusu evi kendisinin yaptığını, nizasız fasılasız malik sıfatıyla kullandığını, buna rağmen davalının evini haksız olarak kullanmaya başladığını belirterek, zilyetliğinin korunması ile davalınan müdahalesinin önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacının davada salt zilyetliğe dayanmayıp, zilyetlik yanında, malik sıfatıyla zilyetlik hakkına (taşınmazın tapusuz olması nedeniyle şahsi hakka, üstün hak iddiasına) da dayandığı, davalı tarafın da dava konusu evin kendisine kooperatif çalışanı olarak tahsis edildiği iddiasıyla, şahsi hak savunmasında bulunduğu anlaşılmıştır. 3- Yargıtay 8....
Hukuk Dairesi tarafından “ uyuşmazlığın tapu kaydına ve şahsi hakka ( taksime ) dayalı olarak, taşınmazdan elde edilen ürünlerin zilyetliğinin tespiti ve teslimi talebine yönelik olduğu ” gerekçesi ile dosya görevsizlik kararı ile dairemize gönderilmiştir. İş bölümününe göre, menkul eşyalara ilişkin alacak ve tespit davaları sonucu verilen hüküm ve kararların istinaf inceleme görevi 17. Hukuk Dairesine, mülkiyet hakkına ve şahsi hakka dayalı tapu iptali ve tescil davaları sonucu verilen hüküm ve kararların istinaf inceleme görevi dairemize aittir. Bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir. (HMK. madde 33). Kuşkusuz bu niteleme yapılırken, dava dilekçesinde kullanılan belirli sözcükler değil, dilekçenin tamamı göz önünde bulundurulmalı, irade beyanının gerçek anlam ve amacı, hakim tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19. maddesine göre, yorum yoluyla tespit edilmelidir....
Eldeki davada, çözümlenmesi gereken sorun, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, TMK'nun 683. maddesine dayalı elatmanın önlenmesi davası mı yoksa TMK'nun 974 ve devamı maddelerine dayalı zilyetliğin korunması davası mı olduğu hususunda toplanmaktadır. Bilindiği üzere ve kural olarak, taşınmaza zilyet olanlar tapu kaydı veya bir hakka dayandığı takdirde TMK'nun 683. maddesindeki mülkiyet hakkının korunmasından yararlanarak istihkak davası veya elatmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, salt zilyetliğe dayanan kişiler ise TMK'nun 981 ve devamı maddeleri uyarınca zilyetliğin korunması hükümlerinden yararlanarak zilyetliğin korunması davası açabilirler....
Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır.” denilmekle salt zilyetliğin korunması davaları ile zilyetliğin tespiti davaları arasındaki fark net bir şekilde açıklanmıştır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, Hazine'ye ait taşınmaz mal üzerine, izinsiz olarak, hafif yapı niteliğinde olmayan yapı kuran zilyetlerin, arsa maliki Hazine'den başka kişiler aleyhine açtıkları davalar, arkasında barındırdığı bir hakka dayanmakla, salt zilyetliğin korunması davası olmayıp; temelinde bir hak davasıdır. Somut olayda gelince; davacı, taşınmazın üzerinde bulunan yapıdan kaynaklı satın almaya dayalı elatmanın önlenmesi isteğinde bulunduğuna göre dava, salt zilyetliğin korunmasına yönelik dava niteliğinde değildir....
TMK.nun 982 ve 983.maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Orman idaresi ve Hazine davada taraf durumunu almamış bulunduğuna göre, davacı zilyetliği haksız olsa bile malik dışında saldırıda bulunan kişilere karşı anılan maddelerdeki zilyetlik davalarını açabilir. Zilyetlik hukuken korunmuş eylemli bir durum olduğuna göre, zilyetliğin bir hakka dayanıp dayanmaması önemli olmadığı gibi açılmış olan davanın dinlenmesine engel değildir. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir....
dan haricen satın aldığını iddia ettiği taşınmazın adına tapuya tescil işleminin yapılabilmesi için taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin tesbitine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Türk Medenî Kanununun 981, 982 ve 983. maddeleri, mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kişilerin zilyetliğinin korunması için konulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. Bu maddelerde düzenlenen davalar ile, zilyet; zilyetliğinin bir hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan yalnızca zilyetliğini öne sürerek, sulh mahkemelerinde dava açar ve bu mahkemelerde uygulanan basit yargılama usûlünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğinin arkasında bulunan nesnel veya kişisel bir hakka dayandığında ise dava, bir hak davası niteliğini kazanır; o takdirde mahkemenin görevi, yalnız zilyetliğin korunması davasından farklı olarak, dava olunan şeyin değerine göre belirlenir....