Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Davalı kadına boşandıktan sonra 2002 yılında ölen babasından yetim aylığı bağlanmış ve kurum denetim raporu ile 2008-2016 yılları ödenen aylıklar için fiili birliktelik nedeni ile 5510 sayılı Kanunun 56. maddesi uyarınca borç çıkarılmıştır. Dairemizin 07.10.2021 tarih ve 2021/7072 Esas, 2021/11762 Karar sayılı ilamında yazılan karşı oy gerekçelerimde belirttiğim gibi davacı boşandığında 506 sayılı Kanun yürürlüktedir. 5510 sayılı Kanunun 5754 sayılı Kanunun 68. maddesi ile değişik geçici 1. maddesi uyarınca kesilmede 506 sayılı Kanun uygulanmalıdır. Anılan kanunda ise boşanılan eş ile birlikte yaşama olgusu bir kesilme nedeni olarak düzenlenmemiştir. 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinden önce gerçekleşen boşanma olgusuna uygulanması olanağı, önceye etki yasağı nedeni ile olanaklı değildir....

    Davacı tarafından daha önce açılan ve reddedilen boşanma davasında davacının eşine ve evine karşı sorumsuz davranışlar içerisinde olduğu, davalıya hakaret ve küfür içeren sözler sarfettiği bu sebeple kusurlu olduğu hükmen belirlenmiştir. Kocanın açtığı boşanma davaları bakımından verilen ret kararları, davalı (kadın)'ın kusurunun bulunmadığına kesin hüküm teşkil eder. Fiili ayrılık süresi içinde davalının kusuru ispatlanmamış, aksine kocanın bir başka kadınla yaşadığı da gerçekleşmiştir. O halde boşanmaya sebep olan fiili ayrılıkta davacı tam kusurludur. Davacının davalıya yönelik hakaret ve küfür içeren sözleri ve başka kadınla ilişkisi davalının kişilik haklarına saldırı oluşturur....

      da yaşama, çocuk sahibi olma ve dini inançlarına saygı gösterilmesi isteklerini kabul ettiği, ancak evlendikten sonra Altınoluk'da yaşamaya başladığı, eşinin çocuk sahibi olmak yönündeki tedavisi ile ilgilenmediği, sürekli alkol aldığı, kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışının varlığının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Fiili ayrılık tek başına boşanma nedeni değildir. O halde davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamıştır. bu husus ilk inceleme sırasında yanlışlıkla gözetilmediğinden karar düzeltme talebinin bu yönden kabulü ile boşanma davasının reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekir. Bu düşünceyle sayın çoğunluğun kadının karar düzeltme talebinin reddi yönündeki görüşüne katılmıyorum....

        Toplanan delillerden, tarafların daha önce açtıkları karşılıklı boşanma davalarının "taraflar arasında iddia edilen sorunların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylardan olmadığı" gerekçesiyle reddedilip kesinleştiği anlaşılmakla her iki tarafın da boşanma davası açarak boşanma sebebi yaratıp fiili ayrılığa sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonra tarafların bir araya gelmedikleri ve fiili ayrılık döneminde taraflara ayrıca kusur olarak yüklenebilecek bir olayın varlığının da ispatlanamadığı dikkate alınarak boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu sonucuna varıldığı ancak ilk derece mahkemesince, yukarıda yapılan tespite aykırı olarak, davacı kocanın kusursuz kabul edilmesi doğru görülmemiş ise de sonuç itibariyle kararın doğru olduğu” gerekçesiyle davalının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir....

          Dosyanın tetkikinden; davalı erkek tarafından işbu davadan önce eşinin sadakatsiz davranışları olduğu iddiası ile boşanma davası açıldığı, önceki davanın duruşmasında kadının üç ay süre ile başkası ile görüştüğünü ancak pişman olduğunu ifade ettiği, erkeğin barıştıklarını belirterek davasından feragat etmesi üzerine davanın reddine karar verildiği ancak tarafların ilk boşanma davası öncesi yaşanan fiili ayrılık sonrasında biraraya gelmedikleri, feragat sonrası dönemde taraflara atfı kabil kusurlu davranışın bulunmadığı anlaşılmıştır. Davalı erkek, işbu davadan önce açtığı boşanma davasından feragat etmekle, davacı kadının kusurlarını affetmiştir. Kadının feragat sonrası döneme ilişkin kusurlu bir davranışı da kanıtlanamadığından davacı kadın kusursuzdur. Ancak, davacı kadın tarafından açılan davanın kabul edilebilmesi için davalı erkeğin az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır....

            Aile Mahkemesi'nin 2008/216 Esas 2008/903 Karar sayılı ilamı ile boşanma davasının reddine karar verildiği, davacı - karşı davalı erkeğin bu kez fiili ayrılık nedeni ile boşanma davası açtığı, davalı tanıklarının anlatımlarından davacı - karşı davalı erkeğin iş sebebi ile müşterek haneden ayrıldığının ve geri dönmediğinin sabit olduğu, davalı - karşı davacı kadının boşanmaya sebep olan olaylarda herhangi bir kusurlu davranışı bulunmazken davacı - karşı davalı erkeğin evine geri dönmeyerek ve eski eşi ile yaşamaya başlayarak sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği ve evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olduğundan bahisle her iki davanın kabulü ile tarafların TMK 166/1 ve 166/son maddeleri uyarınca boşanmalarına, müşterek çocuk Ece'nin yargılama safhasında ergin olması karşısında velayet hususunda karar verilmesine yer olmadığına, çocuk yararına dava tarihinden ergin olduğu 21/06/2017 tarihine kadar aylık 400 TL tedbir nafakasının davacı - karşı davalıdan alınarak davalı - karşı davacı...

            Oysa, davacı erkek tarafından açılan ve retle sonuçlanan ilk boşanma davası 31.05.2012 tarihinde kesinleşmiş ve kesinleşen bu kararda davalı kadının evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede bir kusurunun bulunmadığı belirlenmiştir. Bu davadan sonra tarafların bir araya gelmedikleri ve fiili ayrılık döneminde kadına kusur olarak yüklenebilecek bir olayın varlığının da ispatlanamadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 166/son maddesine dayanak teşkil eden ve retle sonuçlanan ilk davayı açarak fiili ayrılığa sebep olan ve boşanma sebebi yaratan, erkeğin boşanmaya neden olaylarda tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Öyleyse; mahkemece davalı kadının maddi tazminat talebinin (TMK m. 174/1) kabulü gerekirken reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş ve bozmayı gerektirmiştir....

              Aile Mahkemesinin 10.05.2013 tarih 2011/970 Esas ve 2013/404 Karar sayılı ilamı ile boşanma davasının reddedildiğini, 30.01.2014 tarihinde kararın kesinleştiğini, davanın açıldığı tarihten bu ana kadar tarafların bir araya gelmediklerini ve ortak hayatın kurulmadığını belirterek fiili ayrılık nedeni ile tarafların boşanmalarına ve şimdilik 1.000,00 TL katkı payı ve değer artış payının tasfiyenin sona ermesinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte davalı-davacıdan alınarak davacı-davalıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. II....

                "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ :Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle boşanma sebebi olarak kabul edilen fiili ayrılığın, manevi tazminatı gerektirmediğine, gerek reddedilen ilk davada gerekse fiili ayrılık süresi zarfında davacıdan kaynaklanan davalının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bir hadisenin ispatlanmamış bulunmasına, boşanma davası içinde talep edilen boşanmanın fer'isi niteliğindeki nafaka ve tazminatların kabulü halinde ayrıca vekalet ücreti takdir edilemeyeceğine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2-Müşterek çocuğun dava tarihinden bu yana annesinin yanında olduğu tartışmasızdır....

                  Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık, “daha önce fiili birlikteliği nedeni ile kız çocuğu hak sahibi sıfatı ile murisinden aldığı aylığın mahkeme kararından sonra kesilmesi üzerine, kuruma birlikte yaşanmadığı, ayrı yaşandığı belirtilerek yeniden aylık bağlanması başvurusu üzerine, kurumun önceki karara dayanarak aylık bağlamama işleminin hukuka uygun olup olmadığı, bu konuda kurumca araştırma yapılmadan hak sahibi kız çocuğunun mahkemeye başvurarak karar almasının gerekip gerekmediği, kurumun araştırma yapmadığı durumda mahkemenin bu araştırmayı yapıp yapmayacağı, kısaca maddi olguya dayalı ve mahkeme kararı ile sadece karar verilen dosyada davadan önceki fiili birlikteliği saptayan ilamın aylık bağlamama koşulları içinde yer alıp almadığı” noktasında toplanmaktadır. 2....

                    UYAP Entegrasyonu