İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:".... taraf markalarında “...” ilinin kullanılmış olması bakımından öncelikle coğrafi yer adlarının tek başına marka olarak tescil edilmesi mümkün değildir. Yargıtay içtihatlarına göre, bir işaretin, coğrafi yer adı olsa bile, tescil edildiği ilgili emtia yönünden meşhur ve maruf bir yer değilse (o coğrafi yerle özdeşleşmemişse ve onun adı ile birlikte anılmamakta ise), ilgili ürün veya hizmetin adı ile ve birtakım ayırt edici ekler alarak marka olarak tescili mümkündür. Zayıf-ayırt ediciliği düşük bir marka seçen kimse ise, yapılacak küçük bazı değişikliklerle iltibasın bertaraf edilebileceğini peşinen kabul etmiş sayılır. Urfa ili yemekleri ile meşhur bir ilimiz olup, yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinde Urfa ilinin adının bir kimsenin tekeline bırakılması mümkün değildir....
Somut olayda, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde yer olan rekabet yasağı düzenlenmesinde coğrafi alana yönelik kısıtlama belirtilmemiş ise de TBK'nin 445/2 maddesinde mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından, hakimin aşırı nitelikteki rekabet yasağını bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirerek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde gözönünde tutmak suretiyle sınırlandırabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme doğrultusunda coğrafi alan bakımından mahkemece bir sınırlama getirilmesi gerekirken, rekabet yasağı düzenlemesinin geçersiz olduğuna dair hüküm tesisi yerinde değildir....
işaretten bahsedebilmek için,12 ibarenin, malın kendisiyle birlikte coğrafi kaynağını belirten tanımlayıcı bir işaret olması, mal ile ilgili yöre arasında bağlantı bulunması gerekmektedir....
FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ ESAS NO : 2021/593 Esas KARAR NO : 2022/155 DAVA : Marka'dan Doğan Haklara Tecavüz ve Haksız Rekabetin Tespiti ile Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması DAVA TARİHİ : 09/11/2021 KARAR TARİHİ : 14/09/2022 KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 27/09/2022 Mahkememizde görülmekte bulunan Marka'dan Doğan Haklara Tecavüz ve Haksız Rekabetin Tespiti ile Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması davasının yapılan açık yargılamasının sonunda, GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA : Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacının gayrimenkul aracılık hizmeti veren bir şirket olduğunu, TPE nezdinde "... ...." markasını ... no ile 11.05.1999 tarihinden ve ... hizmet no ile 20.03.2012 tarihinden itibaren "Gayrimenkul İşleri ve .......
Davacı taraf SMK m. 5/1-c hükmünde yer alan “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler.” yönünden hükümsüzlük koşullarının oluştuğunu iddia etmiştir. İlgili hükme gerekçe olarak gösterilen İtalya'da bulunan bir adaya ait isim olması hususu tek başına yeterli değildir. Zira bu hükmün tescil engeli olması ya da tescilli bir markanın hükümsüzlüğüne neden olması için ilgili coğrafi bölge ile tescile konu mal ve/veya hizmet arasında bir ilişki olması ve bu yönde coğrafi kaynak belirten durum olması gerekmektedir. Ancak mevcut delil durumu göz önüne alındığında hükümsüzlük talebine konu hizmetlerin belirtilen coğrafi bölge ile ilişkili olmadığı görülmekte olup, hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı anlaşılmıştır....
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ : 22/09/2021 NUMARASI : 2020/376 Esas - 2021/325 Karar DAVA KONUSU : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) KARAR : Sorgun 1....
CEVAP: Davalı vekili dilekçesinde özetle; müvekkili şirketinin Cumhurbaşkanının izni ile kurulan Sayıştay tarafından denetlenen mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine dair ihalelerde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olan ayrı bir tüzel kişiliğe ve bütçeye sahip, yarı ticari nitelikte, ancak yerel yönetime bağlı ve yerel yönetimin genel denetimi altında çalışan özel amaçlı bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin akıllı şehir teknoloji ve uygumaları, ulusal ve uluslararası danışmanlık ve planlama hizmetleri, akıllı ulaşım sistemleri, ulaşım planlama ve coğrafi bilgi sistemleri alanında, İBB'nin vizyonu doğrultusunda hizmet verdiğini, davacı tarafın müvekkili şirkette 17.02.2015 tarihinden beri proje uygulama müdürlüğünde proje mühendisi olarak çalışmakta iken, 01.04.2017 tarihinde müvekkili şirketin ihale yoluyla aldığı işte, coğrafi bilgi sistemleri şefliğinde çalışmaya başladığını, müvekkili şirketin "coğrafi bilgi sistemleri müdürlüğündeki mevcut coğrafi veri tabanının...
kaynak gösteren bir ibare sayılamayacağı, "..." adının coğrafi kaynak sayılması gerektiği iddiasına itibar edilse bile, ... sayılı "..." markasının 01.04.2015 tarihli tescil başvurusu öncesi kullanım suretiyle ayırt edicilik kazandığı; bu itibarla, mülga 556 sayılı KHK md.7/II ve SMK md.5/2 uyarınca tescilinin reddedilemeyeceği." yönünde görüş bildirilmiştir....
Davalı vekili; marka başvurusundaki ve davacının markalarındaki ibaresinin coğrafi işaret olduğunu, kimsenin tekellinde olamayacağını, kararının yerinde olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı şirkete usulüne uygun tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiştir. Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacı markasının tanınmış marka olmadığı, 556 sayılı KHK’nın 8(4) maddesinin huzurdaki davada yeri olmadığı,ibaresinin bölge ve yöre ismi olmasından 556 sayılı KHK 7/c maddesi anlamında bir kimseye tekel olarak tahsisi söz konusu olamayacağı, markalar arasında benzerlik araştırması yapılırken bütüncül olarak ele alınması gerektiği, davacının unsurlu tescilli markalarıyla davalının ibareli başvurusu arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir....
Ancak; Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumları ayrı ayrı olacağından konumları keşfen saptanıp haritasına işaret ettirilerek bu taşınmazların kadim köy ya da kasaba içindeki mülk toprak nevinden veya miri arazi niteliğinde bir yer olup olmadığı belirlenmeden sadece dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesine bağlı kalınarak bir sonuca ulaşılamaz. Zira uygulama ayni vakfiye kapsamındaki bir kısım yerlerin sahih bir kısım yerlerin ise gayrisahih kabilinden vakıf olabileceğini ortaya koymuştur. Böyle olunca mahkemece yapılması gereken iş; konusunda gerçekten uzman bilirkişinin katılımı ve dava konusu taşınmazın yerini haritaya işaretleyecek harita mühendisi bilirkişide bulundurarak keşif yapmak ve bu keşifteki taşınmazın yerinin kadim köy ya da kasaba içinde mülk toprak nevinden olup olmadığını kuşkuya yer bırakmadan belirlemek vakfın türü hakkında ancak bundan sonra bir sonuca varmak olmalıdır....