Malzeme maliki iyiniyetli ise yani başkasının arazisine inşaat yaptığını bilmiyorsa veya bilebilecek durumda değil ise arsa malikinden istenebilecek tazminat muhik bir tazminattır. Ancak bu tazminat hiçbir zaman tam tazminat değildir. Bu hususta kullanılan malzemenin değerine ve harcanan emeğe bakmak gerekir. Arsa malikinin kusuru varsa bu kötüniyetli davranışı kuşkusuz muhik tazminatın takdir edilecek miktarını etkileyebilir. Eğer arsa maliki bir başkasının arsası üzerine yapı yaptığını görmüş, bu eyleme karşı hiçbir davranış sergilememiş ise bu gibi olaylarda Borçlar Kanununun 44.maddesinin 2.fıkrası uygulanabilir. Fakat somut olayda olduğu gibi malzeme maliki inşaatı kötüniyetli olarak yapmışsa arsa maliklerinin ödeyeceği tazminat malzemenin en az kıymetidir. Burada malzeme malikinin harcadığı emek hesaba katılmaz. Diğer yandan, tazminatın takdirinde hiç kuşkusuz Türk Medeni Kanununun 4.maddesi hakime takdir hakkı da tanımıştır....
TMK'nun 722 maddesinin 1. fıkrasında; "Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini yada başkasının arazisindeki yapıda, kendisinin ya da bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur", 2. fıkrasında; "Arazinin maliki, rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebilir.", yine 723. Maddesinde; "Malzeme sökülüp alınmaz ise, arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Yapıyı yaptıran arazi maliki iyiniyetli değilse hakim, malzeme sahibinin uğradığı zararın tamamının tazmin edilmesine karar verebilir. Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyi niyetli değilse, hakimin hükmedeceği miktar, bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı enaz değeri geçmeyebilir." hükümleri bulunmaktadır. Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının yaptırdığı bina nedeniyle taşınmazda paydaş olan davalı tarafından müdahalenin meni ve kal istemiyle ... 6....
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının 1617, davalının ise 1616 parsel sayılı taşınmazların kayıt maliki oldukları, davalının çekme mesafesine uymayarak davacının taşınmazında bulunan yapıya bitişik şekilde bina inşaa ettiği, bu şekilde Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği'nin 14/4 maddesine aykırı davrandığının 11.10.2010 ve 24.02.2011 tarihli bilirkişi raporları ile saptandığı, ancak davacının taşınmazına fiili bir elatma olmadığı anlaşılmaktadır. Salt imara aykırılığın idareyi ve idari yargıyı ilgilendirdiği kuşkusuzdur. Hâl böyle olunca; davacının taşınmazına fiili bir elatma olmadığı, salt imara aykırılığın idareyi ve idari yargıyı ilgilendirdiği dikkate alınmaksızın, yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davalıın temyiz itirazı değinilen yön itibariyle yerindedir....
Zira ortada 184/1. madde hükmünde öngörüldüğü üzere bir binanın yapımı suç kabul edilmiş olduğundan, bina tamamlanıncaya kadar her yapı ve inşa faaliyeti tek suça vücut verir. Ancak yapı tatil tutanağı ya da tutanaklarından sonra, iddianame ile dava açılıp belli bir hukuki kesinti oluşmaksızın binanın yapımına devam edilmişse, bu durumda sanık hakkında, suç işlemeye yönelik ısrarı nedeniyle TCK’nm 61/1. maddesinde öngörülen ölçütlerden “suçun işleniş şekli ve failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı”na dayanılarak cezanın belirlenmesi ve alt sınırdan uzaklaşılarak verilmesi söz konusu olabilir. Ayrıca, sanığın ruhsatsız bina yapma suçuna ilişkin yapı tatil tutanaklarından sonuncusuna/sonraki tutanağa dayanılarak açılan kamu davasının yargılaması sonucunda verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı binanın yapımı sırasında düzenlenen önceki tutanaklar hakkında açılmış davalardan ayrıca TCK’nın 184....
Türk Medeni Kanunu'nun 729. maddesinde; bir kimsenin başkasının fidanını kendi arazisine yada kendisinin veya bir üçüncü kişinin fidanını başkasının arazisine dikmesi halinde, başkasının malzemesini kullanarak yapılan yapılara veya taşınır yapılara ilişkin hükümlerin bunlar hakkında da uygulanacağı hükme bağlanmıştır. TMK'nın 722. maddesinde ise; bir kimsenin kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanması halinde bu malzemenin arazinin bütünleyici parçası olacağı ancak sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesinin aşırı zarara yol açmaması halinde malzeme sahibinin, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebileceği, aynı koşullar altında arazinin malikinin de rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebileceği hükme bağlanmıştır....
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve bütünleyici parçası (mütemmim cüzü) niteliğinde yapı yapması halinde diğer koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir. Türk Medeni Kanununun 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiası ileri sürülebilir....
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; mahallinde yapılan keşif sonucunda alınan Fen ve İnşaat Mühendisi bilirkişi raporlarında davalının (birleştirilen dosya davacısının) ... parselinin davacının (birleştirilen dosya davalısının) ... parseline tecavüzlü olduğu, bu tecavüzün 6,44 m2'lik bölümünde bina girişi- merdiven; 23,22 m2'lik bölümünde bina, 15,45 m2'lik bölümünde ise bahçe duvarı bulunduğu bina girişindeki betonarme merdiven ile binanın arka cephesinde inşa edilen bahçe duvarının yıkılmasının teknik açıdan mümkün olduğu, dört katlı binanın 23,22 m2'lik tecavüzünün (ön cepheden 1,78 m arka cepheden 1,49 m) kaldırılmasının (yıkılmasının) ise binanın statik güvenliği açısından tehlikeli olacağı bildirilmiştir....
Şti. adına katılan arasında inşaat yapımı konusunda sözleşme düzenlendiği, tarafların yükümlülükleri sözleşme ile saptandığı, sözleşme gereği katılanın sanığa toplam 11.500 TL ödemede bulunduğu, sanığın buna karşılık inşaat yapımı hazırlıklarına başlayıp temel kazım işini bitirip temel betonlarını attığı, ancak devamında belediye başkanlığının ruhsat vermemesi nedeniyle işlemlerin tamamlanamadığı ve inşaatın durduğu, bunun üzerine tarafların sözleşmeyi feshettikleri ve sanığın katılandan aldığı paraya karşılık iki adet 5.500 TL değerinde senet verdiği, ancak bu senetleri de ödeyemediği şeklinde gerçekleşen eylemde, mahkemenin; suçun, hileli davranışlarla bir kişiyi aldatıp onun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak unsurlarının oluşmadığı, sanığın hileli bir davranışından söz edilemeyeceği, ayrıca bir zararında oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararına yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir....
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde diğer koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir. Türk Medeni Kanununun 724. maddesinde bina sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak bina sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir....
Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Davacı, 4390 parsel sayılı taşınmazına komşu 4132 parsel sayılı taşınmazın malikinin mirasçılarından ... tarafından yapılıp, ... tarafından kullanılan bina ve bahçesinin taşınmazına taşkın olduğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesini ve yapının kal’i ile 15.000 TL tazminatın davalılardan alınmasını istemiştir. Davalılar, davaya cevaplarında ve karşı davalarında tazminatın hukuki dayanağının bulunmadığını, davacının kullanıma itiraz etmediğini, iyiniyetli olduklarını ve yıkımın fahiş zarar doğuracağını belirterek davanın reddini savunmuş, taşkın kısımların ifraz edilerek adlarına tescilini istemişlerdir. Mahkemece, elatmanın önlenmesi ve kal isteminin kabulüne, tazminat isteminin kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir....