Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

nın denetimli serbestlik tedbirinden yararlanma talebinin reddine ilişkin Silivri 2. İnfaz Hâkimliğinin 19/06/2017 tarihli ve 2017/3194 esas, 2017/3148 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine dair Silivri Ağır Ceza Mahkemesinin 24/07/2017 tarihli ve 2017/1374 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak; Dosya kapsamına göre, Silivri 2. İnfaz Hâkimliğince, hükümlü hakkında Gaziosmanpaşa 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/06/2017 tarihli ve 2017/3194 esas, 2017/3148 sayılı kararıyla 2. kez tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verildiği, bu nedenle 5275 sayılı Kanunun 108/3. maddesi gereğince koşullu salıverilmeden yararlanamayacağından bahisle, hükümlünün denetimli serbestlik tedbirinden yararlanma talebinin reddine karar verilmiş ise de; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 99. maddesinde “Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar....

    Ağır Ceza Mahkemesinin 21.12.2011 gün ve 2003/422 esas, 2011/308 Karar sayılı ilamıyla hükmolunan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasının da infazına başlanması üzerine, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 105/A maddesi gereğince yalnızca 1 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabileceği, bu nedenle önceden yararlandığı 307 gün düşülerek kalan 58 günlük denetimli serbestlik tedbirinden yararlanma hakkının bulunduğundan bahisle hükümlünün 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 105/A maddesinden yeniden yararlandırılması isteminin reddine dair Kartal Açık Ceza ve İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 03.10.2013 gün ve 777 sayılı kararına yönelik itirazın İstanbul Anadolu 1. İnfaz Hakimliğince reddine dair 04.10.2013 gün ve 2013/2623 Esas, 2013/2651 sayılı kararına yönelik itirazın da reddine dair mercii İstanbul Anadolu 2....

      Ancak, 1-Hükümlerden sonra 15.04.2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun'un 62. maddesi ile değişik 5607 sayılı Kanun'un 5.maddesi uyarınca, kovuşturma aşamasında "etkin pişmanlık" hükümlerinin uygulanmasının olanaklı hale geldiği anlaşılmakla, suça konu eşyanın suç tarihindeki gümrüklenmiş değeri dosyanın tarafsız ve bağımsız bilirkişiye tevdi ile dosya üzerinden tespit edilmek suretiyle; ilgili hükümlerin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun yerel mahkemece yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu, 2-Suçta kullanılan ... plakalı aracın kayıt maliki olan ...' ın beyanında, sanıklardan ...'ın yanında işçi olarak çalıştığını, suçta kullanılan nakil aracını sanık ...'...

        beyanlarının güvenlik tedbirinden kurtulmaya yönelik olduğu, malen sorumlunun iyiniyetli üçüncü kişi konumunda olmadığı ve suça konu eşya ile nakil aracının değeri karşılaştırıldığında nakil aracının müsaderesinin hakkaniyete de aykırı olmayacağının anlaşılması karşısında, 5607 sayılı sayılı Kanun’un 13. ve 5237 sayılı TCK’nin 54. maddesinde belirtilen şartların gerçekleştiği gözetilmeksizin müsaderesi yerine iadesine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 17/11/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi....

          Aksi bir yorumun kabulü, üst düzey teknoloji ile gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi 4077 sayılı yasa kapsamında kalmasını ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıklara da Tüketici Mahkemelerinde bakılmasını gerektirir ki, bunun yasanın amacına aykırı olduğu açıktır. Buna göre istisna sözleşmesinden doğan ilişkileri de 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanması hukuken olanaklı değildir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.2.2003 gün ve 2003/15-127 E., 2003/102 K. sayılı kararında bu husus belirtilmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesinden kaynaklandığından, davacıya yatırması gereken harç yatırtılarak davaya Sulh Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, davanın Tüketiciyi Koruma Kanunu’ndan kaynaklandığı kabul edilerek davanın sonuçlandırılması ve davanın mahiyeti gereği harç alınmasına yer olmadığına şeklinde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir....

            Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16.07.2020 tarihli ara kararının kaldırılmasına yönelik istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, davalıların istinaf dilekçesine karşı cevaplarının kabulüne, davalıların haksız ve hukuka aykırı istinaf gerekçelerinin reddine karar verilerek usul ve yasaya uygun yerel mahkemenin 16.07.2020 tarihli ara kararının aynen kabulüne, her türlü yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir. G E R E K Ç E: Uyuşmazlık, yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan haksız eylem nedeniyle manevi tazminat isteğine yönelik olarak açılan davada istenilen geçici hukuki koruma tedbirinden kaynaklanmaktadır....

            Hukuk Dairesi DAVA TÜRÜ: SENDİKA KANUNLARINDAN KAYNAKLANAN Y A R G I T A Y K A R A R I 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Temyiz edilemeyen kararlar” başlıklı 362. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendine göre “Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar”a dair Bölge adliye mahkemelerinin kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz. Somut uyuşmazlıkta talep eden vekili hasımsız talep dilekçesiyle “geçici hukuki koruma” niteliğinde olmak üzere delil tespiti talep etmiş, talep İlk Derece Mahkemesince reddedilmiş, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu ise Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir.Bu açıklamalar karşısında, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen karar kesin nitelikte olduğundan, talep eden vekilinin temyiz isteminin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362. maddesi uyarınca REDDİNE, temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18/04/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi....

              Ancak; 1) Türk Ceza Kanununun 97. maddesinde düzenlenen terk suçunun birinci fıkrasında, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk etmek suç olarak tanımlanmış, terk olgusu bağımsız bir suç olarak kabul edilmiştir. Suçun mağduru, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimse, faili ise, bu kimseler üzerinde kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan koruma ve gözetim yükümlülüğü yüklenen kişilerdir. Yükümlülüğün kanundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespitte, 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere ilgili kanunlardan yararlanılırken, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün belirlenmesinde, sözleşmenin kapsamı ve içeriği esas alınır. Sözleşme şekle bağlı değildir....

                Ancak; 1)TCK'nın 97. maddesinde düzenlenen terk suçunun birinci fıkrasında, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk etmek suç olarak tanımlanmış, terk olgusu bağımsız bir suç olarak kabul edilmiştir. Suçun mağduru, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimse, faili ise, bu kimseler üzerinde kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan koruma ve gözetim yükümlülüğü yüklenen kişilerdir. Yükümlülüğün kanundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespitte, 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere ilgili kanunlardan yararlanılırken, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün belirlenmesinde, sözleşmenin kapsamı ve içeriği esas alınır. Sözleşme şekle bağlı değildir. Yazılı ya da sözlü olabileceği gibi gönüllü üstlenme şeklinde fiili durumdan da kaynaklanabilir....

                  İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz iki ayrı koruma tedbiri olup amaçları, konuları ve sonuçları bakımından birbirinden farklıdır. Biri diğerinin yerine geçmek üzere karar verilmez. Diğer bir anlatımla talep ya ihtiyati haciz ya da ihtiyati tedbir şeklinde nitelendirilip hüküm altına alınmalıdır. Nitekim 6100 Sayılı HMK'nun 406/2. fıkrasında "İhtiyati haciz, muhafaza tedbirleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara iliskin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır." denmiştir. Bu fıkranın gerekçesinde "özellikle uygulamada farklı geçici hukuki korumaların birbirinin yerine kullanılmasının hatta -ihtiyati tedbir zımnında ihtiyati haciz kararı verilmesi- gibi aslında kanuna tamamen aykırı geçici hukuki koruma kararı oluşturulmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır." denmiştir....

                  UYAP Entegrasyonu