in önceden kendisinin müstahsili olduğunu, kendisine mal veren birisi olduğunu, daha sonra kendi komisyonculuğundan ayrılarak davacıya mal vermeye başladığını,davacı tarafından yapılan ödemenin kredi borçlusunun davacıya verdiği mallar karşılığında olduğunu, davacı tarafından yapıldığı iddia edilen ödemenin tarihine bakıldığında rücuen alacak iddiasında bulunma hakkının zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporuna göre ,dava dışı asıl borçlu ... ile dava dışı Halkbank arasında kredi sözleşmesinin bulunduğu sonraki taahhüt metninden ve yapılan ödeme kayıtlarından anlaşılmakta ise de buna ilişkin kredi sözleşmesi tüm yazışmalara rağmen temin edilemediği, 11.11.2008 tarihli taahhüt metninde dava dışı kredi borçlusu ...'...
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından imzalandığı ileri sürülen kefalet sözleşmesi TBK 584.madde uyarınca geçersiz olduğunu, müvekkilinin kefalet sözleşmesinin imza edildiği anda evli olduğu ve eşinin rızası alınmadan kefalet sözleşmesi düzenlendiğini, eşin rızası alınmadan yapılan bir kefalet sözleşmesi kendiliğinden başkaca bir işleme gerek kalmaksızın geçersiz olacağını, dosyaya sunulan sözleşme altındaki imzaların müvekkiline ait olmadığı, taraflar arasında imzalana kredili mevduat ve genel kredi sözleşmesi, kredili mevduat ve genel kredi sözleşmesi bir arada incelendiğinde müvekkilinin imza attığı sadece bir sözleşme olmasına rağmen davacı banka tek bir imzayı her iki sözleşmede kullanarak hukuka aykırı işlem yaptığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir....
Somut olayda, Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce olduğu anlaşılan bila tarihli resen borç senedi ve kefaletname başlıklı belge tanzim edilmiş ve ... tarafından imzalanmış olup, kefalet senedinin alındığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 484.maddesine uygun olarak kefalet tesis edildiği anlaşılmıştır. 6098 sayılı TBK ise 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. TBK'nun 583. maddesinin birinci fıkrasına göre; "Kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz....
Yine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 583 üncü maddesi; "Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz." şeklinde düzenlenmiştir. Davalı ....'...
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ ESAS NO : 2022/681 Esas KARAR NO : 2022/994 DAVA : Alacak (Kefalet Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen) DAVA TARİHİ : 01/02/2021 KARAR TARİHİ : 08/11/2022 KARARIN YAZILDIĞI TARİH :07/12/2022 Davacı vekili tarafından açılan alacak davasının Mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda: GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Bakırköy .... İcra Müdürlüğü'nün .... E. Sayılı dosyasıyla Dava Dışı ........
ISLAH: Davacı vekili 08/06/2020 tarihli ıslah dilekçesiyle, icra takibindeki asıl alacak miktarının 10.905,81-TL olduğunu ancak bilirkişi birinci ek raporuna göre asıl alacak miktarının toplam 12.112,04-TL olarak hesaplandığını ileri sürerek, asıl alacak taleplerini 1.206,23-TL arttırdıklarını, ıslah yapılan miktarın alacak davası olarak hükme bağlanmasını , itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir. CEVAP: Davalı vekili, müvekkilinin kefalet sözleşmesinde imzasının bulunmadığını, davalıyla kredi sözleşmesi imzalanmadığını ve davalı şirketin çektiği herhangi bir kredi sözleşmesine kefil olmadığını belirterek, davanın reddine ve davalının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir....
A.Ş. arasında Genel Kredi Sözleşmesi/leri akdedildiği, iş bu imzalanan sözleşmede davacı/kefil, davalı kefil ve diğer dava dışı /kefillerin ayrı ayrı 3.000.000,00 TL kefalet limiti kapsamında müfteselsil kefil sıfatıyla kefaleten sorumlulukları bulunduğunu, diğer yandan davacı/kefil işbu kefalet sözleşmesi kapsamında tüm kredi borcunu peyderpey ödeyip kreditör bankanın halefi durumuna geçmiş olduğunun söylenebileceğini, davacı/kefil, başta TBK'nun 596 m. ve bu yöndeki emsal içtihat kararları uyarınca, kefaletten doğarı sorumluluğu kapsamında bankaya ödediği kredi borcundan dolayı bankanın halefi durumuna geçtiğini, bu nedenle dava dışı kredi lehtarı şirkete (.............
Kefalet sözleşmesi davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 581 ila 603 üncü maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu'nun 581 inci maddesinde “kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme” şeklinde tanımlanmıştır. Kanunda yer alan bu tanıma göre kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. 6098 Sayılı TBK 583.Maddesinde ; "Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz....
Dava, kefalet sözleşmesi nedeniyle davacı kefil tarafından ödenen miktarın,asıl borçlu olan muris ... mirasçılarından rücuen tahsili istemine ilişkin olup,davacı tarafından kefalet sözleşmesi kapsamında murisin kredi borcuna mahsuben 5.000,00 TL ödendiği hususunun dosya kapsamı ile sabit olduğu ve bu hususta uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 596. maddesinde; " Kefil,alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur.” şeklinde yapılan düzenlemeye göre alacaklıya ifada bulunan kefil, ifada bulunduğu ölçüde asıl borçluya rücu imkanı bulunmaktadır. Mahkemece, sözleşme tarihi itibariyle asıl borçlunun hukuki ehliyetinin bulunmadığı kabul edilerek karar verilmiş ise de,davalı mirasçılar ....'nun da cevap dilekçelerindeki savunmaları ile dosyaya sunulan dava dışı bankanın davalı mirasçılara gönderdiği ihtarnamenin 4.maddesinde açıkça,” ...'ya kullandırılan tüketici kredisi 12.11.2009 tarihinde muris ...'...
Mahkemece, taraflar arasında bir kefalet ilişkisi olup kefalet sözleşmesi yazılı yapılmadığından bahisle dava reddedilmiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir. Taraflar arasında düzenlenen 29.06.2006 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin içeriği ve imzalar çekişmeli değildir. Bu sözleşmeyle davalı, arsa payı devri karşılığı davacının maliki olduğu arsa üzerine bir bina yapım işini üstlenmiştir. Kuşkusuz, bir binanın meydana getirilerek teslim edilmesi için eserin tamamlanması, dolayısıyla da eserde eksik bırakıldığı tüm dosya kapsamıyla sabit olan fayans işlerinde yapılmış olması gereklidir. Aslında davacının davadaki istemi, Borçlar Kanununun 97.maddesine dayanılarak davalı namına yaptırdığı işler sebebiyle ödediği bir miktar paranın rücuen tahsilidir. Her ne kadar bu ilişki, davacı tarafından kefalet ilişkisi olarak nitelendirilmiş ise de, 6100 sayılı HMK’nun 30. maddesi gereğince bu nitelendirme Türk Hukukunu resen uygulamakla görevli hakimi bağlamaz....