İlk derece mahkemesince, davanın kısmen kabulüne, takibin 160.882,50 TL asıl alacak üzerinden, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık yasal faiz oranı uygulanmak suretiyle devamına, fazlaya ilişkin talebinin reddine, dava yargılamayı gerektirdiğinden, alacak likit ve belirli olmadığından davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, yasal şartları oluşmadığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, karar taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir. Davacı, davalının murisi olan torunu Fatih'e ödünç para verdiğini ve ödenmediği iddiasıyla icra takibi başlatmış olup, HMK'nun 203/1- a maddesi gereğince, iddianın tanıkla ispat edilmesi mümkündür....
Davacı tarafından her ne kadar davalının ödünç para aldığı ve bunu geri ödemediği iddia edilmişse de davalının davacıdan ödünç para aldığına ilişkin dosyada herhangi bir delil bulunmadığından davacının ödünç para talebinin reddine karar verilmiştir. " şeklinde gerekçe oluşturulmuştur....
Aile Mahkemesi ise, davanın ödünç para verilmesinden kaynaklanan icra takibinde yapılan itirazın iptaline ilişkin olduğundan bahisle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Somut olayda davacı, eşi olan davalıdan 2009'da boşandığını, evlilik birliği içerisinde davalıya gerek kendisine araç alması için gerekse diğer amaçlarla 3.000-TL para verdiğini, paranın ödememesi nedeniyle davalı hakkında icra takibine giriştiğini belirterek davalı tarafından yapılan itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Davacının, katkı payı istemi bulunmadığı gibi mal rejiminin tasfiyesini amaçlayan bir talebinin bulunmadığı nazara alındığında davanın, adi alacak hakkındaki icra takibine yapılan itirazın iptaline ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Borçlar Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlığın, dava değerine göre genel görevli Sulh Hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : Tefecilik HÜKÜM : Zincirleme biçimde tefecilik suçundan mahkumiyet Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: Tefecilik suçunun, 765 sayılı TCK'nın yürürlükte olduğu dönemde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/07/1995 tarih ve 1995/207-236 sayılı Kararında da belirtildiği üzere birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir şekilde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle çıkar sağlanması, başka bir anlatımla ödünç para verme işinin meslek haline dönüştürülmesi durumunda oluştuğu, suçun yaptırımının ise 2279 sayılı Yasanın 17. maddesinde düzenlendiği, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 241. maddesinde ise atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,...” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin...
Tefecilik ilişkisinde faiz karşılığı ödünç para alan kişi, iradi olarak faiz ilişkisinin tarafı olmakta olup gerçek anlamda suçun pasif failidir. Ancak kanun koyucu izlediği suç siyaseti gereği tefecilik fiilinin aktif failinin kolayca tespitini sağlamak amacıyla ödünç para alan kişiyi cezalandırmamıştır. Bu halde tefecilik fiilinin pasif faili konumunda bulunan faiz karşılığı ödünç para alan kişinin suçun mağduru olarak kabulüne olanak yoktur. Bu kişilerin fail hakkında şikayetçi olmaları halinde açılan bir kamu davasındaki konumları ihbar eden niteliğindedir ve suçun doğrudan mağduru olmadıklarından davaya katılma hak ve yetkileri bulunmamaktadır....
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında yazılı ya da sözlü ödünç sözleşmesinin kurulmadığını, müvekkili adına davacı tarafından yapıldığı iddia edilen harcamaların tümünün davacının özgür iradesi ile isteyerek yaptığı harcamalar olduğunu, müvekkiline gönderdiği mesajlar ile de bu durumun sabit olduğunu, davacı mesajlarında açıkça derdinin bu paralar olmadığını beyan ettiğini, borç olarak vermediğini, ihtiyaç olduğu taktirde daha da para gönderebileceğini belirttiğini, Borçlar Kanunu 386. maddesinin düzenlemesinde belirtildiği üzere tüketim ödüncü sözleşmesinin kurulabilmesi için, ödünç verenin bir miktar parayı devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlenmesi gerektiğini, davacının ödünç para devretme iradesinin bulunmadığını, davacının dava dilekçesinin ekinde sunduğu hesap özetleri ve kredi kartları incelendiğinde, belgelerin hiçbirinde ödünç verildiğine dair bir açıklamanın bulunmadığını, Hukuk Muhakemeleri Kanun'unun 200. maddesi...
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi Suç : Tefecilik yapmak Hüküm : Beraat Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü: 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması, Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/05/2015 gün ve 2014/4-655 Esas, 2015/152 sayılı Kararında da açıklandığı üzere kişiler arasında doğmuş bir alacak borç ilişkisine dayanmayan kazanç elde etme amaçlı ödünç para verme eylemlerinin tefecilik suçu kapsamında bulunması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan...
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : Tefecilik HÜKÜM : Beraat Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: TCK'nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması, kişiler arasında doğmuş bir alacak borç ilişkisine dayanmayan kazanç elde etme amaçlı ödünç para verme eylemlerinin tefecilik suçu kapsamında bulunması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması; bu bağlamda, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından sanığın tefecilik yapıp yapmadığı hususunda kolluk araştırması yaptırılmasından, ilgili icra...
Davacı taraf, banka havalesi ile "borç para T1 vadesiz hesabından Türkiye Garanti Bankası A.Ş iban merkez şubesi şubesi nezdindeki TR42 nolu Mehmet Yıldız hesabına yapılan 7657411 sıra nolu EFT)" açıklaması ile gönderilen paranın ödünç olarak gönderildiğini iddia etmiş olup, davalı taraf ise gönderilen paranın, dava dışı Ömer Tahak ile davalı arasındaki borç para vermeden kaynaklı borcun ödenmesi amacıyla gönderildiğini savunmaktadır. Taraflar arasında; banka havalesi ile gönderilen paranın ödünç olarak mı yoksa mevcut bir borcun ödenmesi için mi gönderildiği hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Bu noktada ispat yükü ve havale kavramları üzerinde durmakta fayda bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : Tefecilik HÜKÜM : Beraat Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: TCK'nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması, Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 12/05/2015 gün ve 2014/4-655 Esas, 2015/152 sayılı Kararında da açıklandığı üzere kişiler arasında doğmuş bir alacak borç ilişkisine dayanmayan kazanç elde etme amaçlı ödünç para verme eylemlerinin tefecilik suçu kapsamında bulunması ve suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olması nazara alınarak; maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından dosyada mevcut Kurtuluş ......