Davacı ..., tespitten önceki satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak, tapu kaydının iptali ile taşınmazın bir bölümünün adına tescili, olmadığı taktirde bu bölüm üzerine ev yapıp ağaç dikmiş olması nedeniyle ev ve arsa değeri olarak 50.000 TL, ağaç değeri olarak 5610 TL (fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla) tazminatın davalılardan tahsili istemiyle, tapu maliki ... ile taşınmazı kadastro tespitinden önce satın aldığını öne sürdüğü ...’in mirasçılarına karşı dava açmıştır....
Kadastro tespitinden sonra taşınmazı çapa dayalı olarak satın alan kişinin, kadastro tespitinden önceki nedene dayanarak hak talep etmesi mümkün olmayıp, hakkının satın aldığı çapla sınırlı olduğu tartışmasızdır. Somut olayda davacıların, maliki oldukları 105 ada 40 parsel sayılı taşınmazı 2007 yılında yapılan kadastro tespitinden sonra, 22.07.2010 tarihinde çapa dayalı olarak satın almış olduklarına ve çapla birlikte kadastrodan önceki sebeple dava açma hakkını da devraldıkları iddia ve ispat edilmediğine göre, kadastroca oluşan tapu kaydının iptaline ve tescile yönelik olarak açılan davanın dinlenme olanağı bulunmamaktadır....
Davacılar ise, kadastrodan önceki bir sebebe dayanarak eldeki davayı açmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesi uyarınca, kadastro tutanaklarında belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz edilip dava açılamaz. Yasanın öngördüğü bu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Hal böyle olunca davanın belirtilen sebeplerle reddi gerekirken, değişik bazı gerekçelerle reddedilmiş olması sonuç bakımından doğrudur.Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine ve özellikle yukarıda yazılan gerekçelere göre sonucu bakımından doğru hükmün HUMK’nun 438/son maddesi uyarınca GEREKÇESİ DEĞİŞTİRİLEREK DÜZELTİLMİŞ bu şekliyle ONANMASINA, 20.09.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi....
Dava dilekçesi içeriğine göre, davacı tespitten sonra başlayan zilyetliğe dayalı olarak tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmış olup, kadastro tespitinin kesinleşmesi ile birlikte tapuya tescil edilen taşınmazların mülkiyetinin kural olarak zilyetlikle kazanılması mümkün olmadığı gibi, mera olarak sınırlandırılan ve özel siciline kaydolan taşınmazların mülkiyetinin de aynı şekilde zilyetlikle kazanılamayacağı, bu taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği, bir an için davanın tespitten önceki nedenlere dayalı olarak açıldığı düşünülse dahi, kadastro tespitinin kesinleştiği 1958 yılından eldeki davanın açıldığı 2015 yılına kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen ve dava şartı olan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle açılan davanın dinlenme olanağının da bulunmadığı anlaşıldığından, Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu hususlar göz ardı edilerek davanın esasına girilmek suretiyle...
HUKUK DAİRESİ DOSYA NO : 2021/3 KARAR NO : 2021/15 T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : TORUL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ : 20.11.2019 NUMARASI : 2017/182 ESAS - 2019/173 KARAR DAVA KONUSU : Tapu İptali ve Tescil (Tespitten Önceki Hukuki Sebeplere KARAR : Taraflar arasında görülen "Tapu İptali ve Tescil (Tespitten Önceki Hukuki Sebeplere Dayalı)" davasının yapılan yargılaması sonucunda verilen nihai karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, HMK'nın 353. maddesi uyarınca dosya incelendi....
Öyleyse, öncesi iskan kaydına dayalı taşınmazlardaki miktar fazlalıklarının yasa gereği Hazinenin olacağı tartışmasızdır. Anılan yasal düzenlemeye göre, miktar fazlalığı üzerinde Hazinenin hak sahibi olabilmesi bakımından öncelikle çekişmeli taşınmaza kadastro tespitinde uygulanan iskan kaydının gayri sabit sınırlı olması asıldır. Yine miktar fazlasının Hazineye ait olacağı yönündeki şerhin varlığını devam ettirmesi, bir başka ifadeyle kayıt maliklerince şerhin terkini konusunda bir dava açılarak başarıyla sonuçlanmamış ya da kayıt miktar fazlasının Hazineye ait olacağı yönündeki şerhin kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 3402 sayılı Kanun'un 12/3, keza ek 4/3 maddesi hükümlerince öngörülen yasal süre içerisinde şerhin terkini talebinde bulunulmaması ve şerhin varlığını koruması gerekir....
Kural olarak, davacının kadastro mahkemesinde açılan davaya katılma konusunda istekte bulunması gerekirken, tespitten sonra genel mahkemede açılan bu dava ile istekte bulunmuştur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 26/D bendinde; “Kadastro mahkemelerine dava açıldıktan sonra, tespitten önceki haklara dayanılarak, asli müdahil olarak katılanların iddialarına dair uyuşmazlıkların” da kadastro mahkemesinde bakılacağı açıklanmıştır. Bu durum karşısında davacının açmış olduğu eldeki bu davanın kadastro mahkemesinde bulunan davaya katılma isteği niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 30/2. fıkrası uyarınca gerçek hak sahiplerini ancak kadastro mahkemesi belirler. Şu halde saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında 111 ada 232 sayılı parsel hakkında ......
Bilindiği üzere, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre” başlıklı 12 nci maddesinin 3 üncü fıkrası şöyledir; “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz” Bunun yanı sıra on yıllık hak düşürücü süre içinde açılacak davada ileri sürülecek hakkın türü bakımından 3402 sayılı Kanun’un 12 nci maddesinin 3 üncü fıkrasında herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Anılan hükümde yer verilen "tutanakta belirtilen hak", ayni hak olabileceği gibi kişisel bir hak da olabilir. Yeter ki tespitten önceki evrede oluşan bir hak olsun (Sapanoğlu, Süleyman: 3402 sayılı Kadastro Kanunu, Ankara 2009, s.86). Belirtilen on yıllık süre kamu düzeni ile ilgili olduğu için hak düşürücü süredir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasındaki şerhin tashihi olmadığı taktirde alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 28/05/2019 tarihinde davacı vekili Av.... ve Av. ... geldi. Başka gelen olmadı....
e ait olduğuna dair şerh bulunduğunu, oysa ki maliki olduğu taşınmaz üzerindeki evin de kendisine ait olduğunu ileri sürerek, beyanlar sütunundaki bu şerhin iptali ile evin kendisi “ .... oğlu ...'e “ ait olduğu şeklinde düzeltilmesi isteğinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece,davanın tapu kaydında isim tashihi isteğine ilişkin olduğu ve iddianın sabit bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...'nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR- Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin j. Bendi gereğince davalı ......