Suçun oluşumu için, failin mağduru, koruma ve gözetim yükümlülüğü üstlenebilecek durumdaki bir kişi veya kurumun kontrolüne bırakmaksızın “mağduru kendi haline terk” fiilini gerçekleştirmesi veya terk anı itibariyle bu yükümlülüklerin kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir. Terk suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Faildeki saikin önemi yoktur. Fail yaşı, hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle yasa, sözleşme, doğal bağlılık ilişkisi veya fiili bir nedenden dolayı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişiyi terk etme bilinç ve iradesiyle hareket etmelidir. Başka bir deyişle fail, “kendi haline terk” eyleminden doğacak neticeyi bilmeli ve istemelidir. Mağdurun kendi haline terk edilmesi, icrai ya da ihmali davranışla gerçekleştirilebilir. Terk suçu, gerçek ihmali suçtur ve kanunda tarif edilen belli bir emredici davranışın (terk etmeme) kasten yerine getirilmemesi ile oluşur....
Başsavcılığının itirazı yerinde görüldüğünden kabulü ile Dairemizin 10.10.2011 tarih ve 2010/7212 Esas, 2011/5425 sayılı kararının kaldırılmasına karar verilerek yapılan inceleme sonunda; Sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu on beş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmekte olup, somut olayda, Kordon/İzmir Vergi Dairesi Müdürlüğünün 19.03.2010 tarih ve 9676 sayılı yazısı ile sanığın yetkilisi olduğu şirket hakkında re'sen terk işlemlerinin başlatıldığının ve en son verdiği KDV beyannamesinin 2009/02 dönem olması nedeniyle gayri faal durumda olduğunun düşünüldüğünün bildirilmesi ve 06.02.2010 tarihli kolluk tutanağında da borçlu şirketin bir sene önce adres bırakmadan adresi terk ettiğinin belirlenmesi karşısında, borçlu şirketin ticareti terk ettiğinin kabulünün gerekmesi nedeniyle...
Vergi Dairesi Müdürlüğünün 19.03.2010 tarih ve 9676 sayılı yazısı ile sanığın yetkilisi olduğu şirket hakkında re'sen terk işlemlerinin başlatıldığının ve en son verdiği KDV beyannamesinin 2009/02 dönem olması nedeniyle gayri faal durumda olduğunun düşünüldüğünün bildirilmesi ve 06.02.2010 tarihli kolluk tutanağında da borçlu şirketin bir sene önce adres bırakmadan adresi terk ettiğinin belirlenmesi karşısında, borçlu şirketin ticareti terk ettiğinin kabulünün gerekmesi nedeniyle yetkilisi sanığın mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, 31.10.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Suçun oluşumu için, failin mağduru, koruma ve gözetim yükümlülüğü üstlenebilecek durumdaki bir kişi veya kurumun kontrolüne bırakmaksızın “mağduru kendi haline terk” fiilini gerçekleştirmesi veya terk anı itibariyle bu yükümlülüklerin kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir. Terk suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Faildeki saikin önemi yoktur. Fail yaşı, hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle yasa, sözleşme, doğal bağlılık ilişkisi veya fiili bir nedenden dolayı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişiyi terk etme bilinç ve iradesiyle hareket etmelidir. Başka bir deyişle fail, “kendi haline terk” eyleminden doğacak neticeyi bilmeli ve istemelidir. Mağdurun kendi haline terk edilmesi, icrai ya da ihmali davranışla gerçekleştirilebilir. Terk suçu, gerçek ihmali suçtur ve kanunda tarif edilen belli bir emredici davranışın (terk etmeme) kasten yerine getirilmemesi ile oluşur....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki bedelsiz olarak kamuya terk edilen taşınmazın terk amacının ortadan kalkması nedeniyle tapusunun iptali ile davacı adına tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davalı idare vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: - K A R A R - Dava, bedelsiz olarak kamuya terk edilen taşınmazın terk amacının ortadan kalkması nedeniyle tapusunun iptali ile davacı adına tescili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idare vekilince temyiz edilmiştir....
Bilindiği üzere; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinden farklı olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda terk sebeplerine, önceki Kanun hükmün de yer almayan “terk etmiş sayılma” kavramı eklenmiştir. Bu husus 164. maddenin birinci fıkrasında “…terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır,..” şeklinde ifade edilmiştir. Buradaki “terk etmiş sayılma hâli” kanunun kabul ettiği bir hukuki sonuç olması sebebiyle “kanuni terk” olarak isimlendirilmelidir. Kanuni terk; ya eşi ortak konutu terk etmeye zorlamak ya da haklı bir sebep olmaksızın eşin ortak konuta dönmesini engellemek şeklinde ortaya çıkar. Burada açıkça anlaşılacağı üzere mutlak şekilde “terke mecbur etme” eylemi söz konusudur....
Esas sayılı dosyalarında özetle; ticareti terk eden borçlunun 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olmasının gerektiği, 6762 sayılı Kanunun 18. maddesinde ticaret şirketlerinin de tacir olduğunun belirtilmesi nedeniyle ticaret şirketlerinin ve bu anlamda limited şirketin anılan Kanunun 18. maddesi uyarınca tacir olduğunda kuşku bulunmadığı, İİY'nın 44. maddesinde 'ticareti terk eden tacir' ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hükmün konulmadığı, o halde tacir sayılan limited şirketlerin temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasasının 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmadığı, diğer yandan İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların”...
ve tasfiyelerinin öngörüldüğü, eş anlatımla bu şirketlerde ticareti terk yerine ortaklık ilişkisi sona erdirildiğinden ve tasfiyeleri sonrasında kayıtlı olduğu ticaret sicil memurluğunda terkin işlemi sırasında İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunma yükümlülükleri olmadığından, sözü edilen şirket yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmaması nedeniyle Yargıtay C....
Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eşin de terk etmiş sayılacağı düzenlenmiştir. Bu durumda eşini terke zorlayan eş, terk nedeniyle boşanma davası açamaz Eldeki davada davacı-davalı erkeğin eşine şiddet uyguladığı ve evden kovduğu anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı erkek bu davranışları yüzünden Türk Medeni Kanununun 164/1. maddesindeki düzenlemeye göre terk nedeniyle boşanma davası açamaz. Ancak bu husus ilk incelemede gözden kaçırıldığından Dairemizin bozma kararının kaldırılmasına, tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Davalı-karşı davacı kadının karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 12.05.2014 gün, 2014/359 esas, 2014/10075 karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına, hükmün yukarıda gösterilen sebeple ONANMASINA, karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 02.07.2015 (Prş.)...
İCRA MAHKEMESİ Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık ...'...