Madde metninden anlaşıldığı üzere terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, davalı eşin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla veya haklı bir sebep olmadan ortak konutu terk etmesi, terk eyleminin gerçekleşmesinden itibaren en az 4 ay sonra davacı eş tarafından terk eden eşe hakim veya noter aracılığıyla "eve dön" ihtarı gönderilmesi, eve dön çağrısının gerekli avans, bilgiler ile ihtarı içermesi, ihtarın usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi ve usulüne uygun yapılan tebliğinden itibaren 2 ay içinde davalı eşin haklı bir neden olmaksızın ortak konuta dönmemesi gerekmektedir....
Yerel Mahkemece, maddi tazminat isteminin atiye terki nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, 10/6/2008 tarihli celsede maddi tazminat istemini atiye terk etiğini beyan etmiş, davalı tarafa atiye terk beyanına karşı muvafakatinin olup olmadığı sorulmamıştır. Davalıdan atiye terk nedeniyle muvafakatinin olup olmadığının sorulmaması usuli eksiklik olup karar bu nedenle bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenle davalı yararına BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/02/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi....
sayılı kararının kaldırılmasına, karar verilerek yapılan inceleme sonunda; Ticaret şirket yetkilisi olan sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu on beş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, somut olayda ......
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının aynı konudaki itirazına ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/02/2012 tarih ve 2012/16.HD - 505, 509 ve 513 Esas sayılı dosyalarında özetle; ticareti terk eden borçlunun 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olmasının gerektiği, 6762 sayılı Kanunun 18. maddesinde ticaret şirketlerinin de tacir olduğunun belirtilmesi nedeniyle ticaret şirketlerinin ve bu anlamda limited şirketin anılan Kanunun 18. maddesi uyarınca tacir olduğunda kuşku bulunmadığı, İİY'nın 44. maddesinde 'ticareti terk eden tacir' ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hükmün konulmadığı, o halde tacir sayılan limited şirketlerin temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasasının 44.maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına...
İCRA MAHKEMESİ Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık ...'...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının aynı konudaki itirazına ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/02/2012 tarih ve 2012/16.HD - 505, 509 ve 513 Esas sayılı dosyalarında özetle; ticareti terk eden borçlunun 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olmasının gerektiği, 6762 sayılı Kanunun 18. maddesinde ticaret şirketlerinin de tacir olduğunun belirtilmesi nedeniyle ticaret şirketlerinin ve bu anlamda limited şirketin anılan Kanunun 18. maddesi uyarınca tacir olduğunda kuşku bulunmadığı, İİY'nın 44. maddesinde 'ticareti terk eden tacir' ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hükmün konulmadığı, o halde tacir sayılan limited şirketlerin temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasasının 44.maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına...
İCRA MAHKEMESİ Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık ...'...
Suçun oluşumu için, failin mağduru, koruma ve gözetim yükümlülüğü üstlenebilecek durumdaki bir kişi veya kurumun kontrolüne bırakmaksızın “mağduru kendi haline terk” fiilini gerçekleştirmesi veya terk anı itibariyle bu yükümlülüklerin kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir. Terk suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Faildeki saikin önemi yoktur. Fail yaşı, hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle yasa, sözleşme, doğal bağlılık ilişkisi veya fiili bir nedenden dolayı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişiyi terk etme bilinç ve iradesiyle hareket etmelidir. Başka bir deyişle fail, “kendi haline terk” eyleminden doğacak neticeyi bilmeli ve istemelidir. Mağdurun kendi haline terk edilmesi, icrai ya da ihmali davranışla gerçekleştirilebilir. Terk suçu, gerçek ihmali suçtur ve kanunda tarif edilen belli bir emredici davranışın (terk etmeme) kasten yerine getirilmemesi ile oluşur....
Davacı vekili, müvekkili nezdinde ihtiyari mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı aracın park halinde çarptığı araçta maddi hasar meydana geldiğini, müvekkilince karşı araç değer kaybı nedeniyle üçüncü kişiye değer kaybı bedeli ödendiğini, sigortalı aracın sürücüsünün kaza mahallini terk etmesi nedeniyle Genel Şartların 4.B.f madesi uyarınca müvekkilinin üçüncü kişiye yaptığı ödemeyi rücuen tahsil edebileceğini ileri sürerek, başlattığı icra takibine davalının itirazın iptali isteminde bulunmuştur....
Hal böyle olunca sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, Kabule göre, 1-Antalya 2.İcra Müdürlüğünün 2009/15001 esas sayılı dosyasında, ödeme emrinin borçlu şirketin ticaret sicili memurluğundaki kayıtlı adresinde bulunamaması nedeniyle 19.06.2009 tarihinde Tebligat Kanununun 35. maddesine göre tebliğ edildiği; aynı adrese bu defa duruşma davetiyesinin de tebliğ edilmeye çalışıldığı, sanığın üzerine atılı ticareti terk suçunun özelliği dikkate alındığında, bu suçtan dolayı yapılan yargılamada duruşma davetiyesinin sanığın terk ettiği bildirilen adresine Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre tebliğinin usulüne uygun olduğundan söz edilemeyeceği, zira terk edilen adrese bu şekilde yapılan tebligatın zaten sanığın eline geçmeyeceğinin şikayetçi ve hatta mahkeme tarafından da öngörülmekte olduğu,Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun benzer bir olay nedeniyle verdiği 18.3.2008 tarih ve 2008/7-56 sayılı kararında da savunma hakkının öneminin vurgulandığı, Anayasa'nın 36. maddesi...