Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat isteğine ilişkindir....
Dava, tapu iptali ve tescil olmazsa 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazminat isteklerine ilişkindir. Dosya içeriği ve ......
anlaşılması halinde davacının zararının oluşmayacağı, davacının tapu maliklerine karşı tapu iptal davası açarak zararı giderme imkanının bulunduğu düşünülmeli, aksi takdirde tapunun ormanda kalması vs. nedenlerle revizyon görmemesi halinde verilmiş olan tapunun arazi kadastrosu sonucu geçersiz hale gelmesi sebebiyle tapu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklı olarak devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların zararının karşılanması gerektiği kabul edilerek taşınmazın arazi vasfına göre bilirkişiler aracılığıyla dava tarihi itibariyle taşınmazın değeri tespit edilerek sonucuna göre karar verilmelidir....
Maddede düzenlenen tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı maddi tazminat davasıdır. Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/360 Esas, 2010/528 Karar sayılı ilamıyla orman vasfında olduğundan bahisle tapusunun iptal edilerek orman vasfıyla hazine adına tescil edildiği, ilgili kararın 21/12/2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık konuları; davacıya ait taşınmazın tapu kaydının iptalinden kaynaklı zarardan davalı Maliye Hazinesi'nin sorumlu olup olmadığı, tazminat miktarı ve hesaplama yöntemine ilişkindir. Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması sebebiyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır....
Davalı Hazine vekili; zamanaşımı süresinin geçtiğini, idari yargının görevli olduğunu, tazminat davasının koşullarının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur....
İncelenen dosyada, davacının taşınmazı tapudan devraldığı ve müteahhitliğini davalının yaptığı taşınmazdaki ayıplardan kaynaklı uğradığı zararları ve geç teslimden kaynaklı kira alacağına yönelik taleplerinin bulunduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar ilk derece mahkemesince davacı ile davalı şirket arasında sözleşme bulunmadığından bahisle bir kısım talepleri reddedilmiş ise de, mahkemenin öncelikle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin neye dayandırıldığı, davacıya tapunun devir nedeninin araştırılması, taraflar arasında ne şekilde bir hukuki ilişkinin kurulduğunun açıklığa kavuşturulması, bir kısım talepler yönünden davacının husumetinin bulunmadığı yönündeki ret gerekçesinin deliller ile HMK.'nun 31.maddesi gereğince hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü kapsamında açıklığa kavuşturulması gerekir....
İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur....
Tapu müdürlükleri, Türk Medeni Kanununun 997 ve devamı maddeleri uyarınca tapu sicilinin tutulması ve bu sicillerinin yasalara uygun oluşması konularında görevli ve sorumludur. Dosya kapsamına ve toplanan delillere göre dava konusu haciz ve ipoteğin hak sahibinin bulunması mümkün olmadığından davanın tapu sicilini tutmakla görevli ve sorumlu tapu müdürlüğüne yöneltilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.09.2013 tarihli, 2013/14-93-1364 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bu nedenle mahkemece devamında hukuki yararı kalmayan haciz ve ipotek şerhlerinin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken husumet yönünden davanın reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir." gerekçesine yer verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilerek davanın kabulüne karar verilmiştir....
Ancak, tapu sicillerinin tutulması kamu düzeni ile ilgili olup, taşınmazın dere yatağı niteliğinde bulunması sebebiyle 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/c maddesi kapsamındadır. Bu nitelikteki yerler hakkında özel mülkiyete konu olacak şekilde sicil oluşturulmasına olanak yoktur. O halde, taşınmazların sicil kaydının iptali ile kadastro harici bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, Hazine adına tescil kararı verilmesi doğru değildir. Ne varki, anılan husus yargılamanın yenilenmesini gerektirmediğinden, yerel mahkeme kararının hüküm fıkrasının 2.bendindeki; dava konusu taşınmazların "... adına tapuya kayıt ve tesciline" sözcüklerinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına, yerine "3402 Sayılı 16/c maddesi hükmü uyarınca kadastro harici bırakılmalarına" sözcüklerinin yazılmasına, hükmün bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin j. Bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, 17.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicillerinin tutulması bir takım prensiplere bağlı olup; bunlardan ilki tescil, ikincisi sicilin güvenilirliği(aleniliği), diğeri Hazine'nin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise; geçerli bir hukuki sebebin bulunması, bir başka ifadeyle, illetten mücerret olmamasıdır. Oluşan bir sicil kaydının korunabilmesi bakımından, illetini teşkil eden geçerli bir sebebin olması zorunludur. Somut olayda, davalı adına oluşan sicil kaydının hukuki mesnedi, ihale olup; bu da iptal edilmiştir. O halde, ihalenin iptali ile sicilin hukuki dayanaktan yoksun kalacağı ve TMK'nun 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği aşikârdır....