Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

alacağı, menfi zarar sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi nedeniyle güvenin boşa çıkmasından dolayı uğranılan zarar olup, birleşen davada, davacının talep ettiği zararlar menfi zarar kapsamında olmayıp müspet zarar kapsamında olduğundan ve sözleşme feshedildiğinden bu zararların talep edilmesinin mümkün olmadığı, feshe rağmen, müspet zararların istenebilmesi için sözleşmenin feshedilmesi halinde de bu zararların istenilebileceğine dair sözleşmede düzenleme olması gerektiği, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede ise bu yönde herhangi bir düzenleme mevcut olmadığı, ayrıca dava konusu sözleşme hükümlerinin davacı-birleşen davalı tarafından yerine getirilmemiş olması nedeniyle manevi tazminat talep edilemeyeceği, davalı-birleşen davacının manevi tazminat talep şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle, birleşen davanın reddine karar verilmiştir....

    Davacının menfi zarar kalemlerinin değerlendirilmesi için öncelikle dava konusu yapılan 6 kalem hakkında ne miktarda istekte bulunduğunun davacı vekiline açıklattırılması, diğer bir ifadeyle 30.000,00 TL'nin zarar kalemleri arasında paylaşımının belirlenmesi, bundan sonra da dava konusu yapılan altı kalem hakkında bilirkişilerden her kalemin kabul ve red nedenini gösterir rapor alınması sonucuna göre değerlendirme yapılıp hüküm kurulması zorunludur. Mahkemece 30.000,00 TL'nin menfi zarar kalemleri arasındaki paylaşım davalıdan istenmeden, bilirkişi rapor ve ek raporlarına dayanarak ve bütün kalemleri ayrı ayrı değerlendirir rapor alınmadan yazılı şekilde iş sahibinin menfi zarar isteminin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır....

      Kök ve ek rapor oluşa ve dosya kapsamına uygun bulunarak hükme esas alınmıştır. DEĞERLENDİRME: Dava, alt taşeronluk sözleşmesinin haksız feshi nedeni ile zararın tazmini istemine ilişkindir. Taraflar arasında bir yıl süreli 12/12/2017 tarihli sözleşme ile Polatlı Belediyesi hudutlarında kaynakta ayırım geri kazanım projelerinin belediye ve yetkilendirilmiş kuruluş ile belirlenen program doğrultusunda yürütülmesi amacıyla toplama, taşıma, ayırma ve satış işlemleri için alt yüklenici sözleşmesi yapıldığı, davacının sözleşmenin haksız feshi iddiası ile uğradığı zararın tazmini amacıyla eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır. Davacı yan dava dilekçesinin içeriğinde, sözleşmenin haksız feshi nedeni ile satılan katı atıklarının bedelinden mahrum kaldığını, işi yerine getirmek için yaptığı harcamalar ve aldığı araçların satımında zarara uğradığını açıklamış, sonuç olarak müspet zarar talebinde bulunduğunu bildirmiştir. Sözleşmenin devam etmediği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir....

        Ancak davacı tarafın arsa maliki ile anlaşma sağlanmadığı gerekçesi ile sözleşmenin feshini talep ettiği, sözleşme ilişkisi kurulması ve devamında basiretli bir tacir gibi davranmayarak sözleşmenin feshinde haksız olduğu kanaatine varılmıştır. Sözleşmenin haksız feshi halinde TBK’nın 125. maddesi uyarınca davalı yüklenici menfi zararlarının ödetilmesini de isteyebilir. Menfi zarar uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarardır....

          Düzenleme kapsamına göre tazminat istenebilmesi için alacaklının zarara uğramış olması gerektiğinden, uğranılmış bir zarar karşılığı olmayan miktara tazminat olarak hükmedilemez. Burada zarar kapsamı net ve gerçek zarar olarak düzenlenmiştir. Net ve gerçek zarar, malvarlığındaki gerçek eksilmeyi ifade eder. Bu nedenle müspet zararın tazmini halinde malvarlığının ulaşacağı değerin, sözleşmenin ifası halinde malvarlığının ulaşacağı değeri geçmemesi gerektiği gözetilerek hesaplama yapılmalıdır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi, sözleşmelerde; borçlunun temerrüdü sonucu borç yerine getirilmemişse alacaklıya üç yetki tanımıştır: Bunlar; her zaman için ifa ve gecikme tazminatı isteğinde bulunma, derhal ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteme ya da ifadan vazgeçip sözleşmeden dönerek menfi zararını isteyebilmedir. "Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir....

            İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili 03/11/2020 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Gerek menfi zararının hesaplanması ve gerekse müspet zarar açısından alınan araç ve gereçlerdeki değer kaybı açısından alınan bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya elverişli olmadığını, yeniden yargılama yapılması talebinin yerinde görülmediği takdirde; sözleşmenin davalı tarafça 3 yıl, 317 gün önceden feshedilmesi nedeniyle bilirkişilerce tespit edilen araç ve gereçlerdeki değer kaybı olarak tespit edilen 87.400,00- TL müspet zararın reddinin doğru olmadığını beyan ederek talep edilen müspet ve menfi zarar hesaplarının denetlenebilir halde yeniden inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere dosyanı mahkemesine iadesine, dosyanın iadesi talebinin yerinde görülmediği takdirde menfi zarar olarak hüküm altına alınan 26.065,45- TL yönünde verilen kararın onanmasına, müspet zarar açısından hüküm mahkemesinin red kararının kaldırılarak, müspet zarar olarak tespit edilen 87.400,00- TL' nin 13/02/2017 sözleşmenin...

            Eldeki davada sözleşmenin yüklenicinin kusuru ile feshi sebebiyle oluşan olumsuz zararın tahsili talep edilmektedir. Borçlar Kanunu’nun 106 ve 108. maddeleri gereğince sözleşmeyi haklı olarak fesheden taraf menfi zararını isteyebilir. Yargıtay içtihatları ve doktrinde olumsuz zarar akdin ifa edileceğine güvenilerek yapılan masraflar ve kaçırılan fırsat olarak tanımlanmaktadır. Kaçırılan fırsat ise, eksik bırakılan işlerin yeniden yapım bedeli ile birinci ihalede en yakın fiyat arasındaki farktan ibarettir. Sözleşmede fesih halinde menfi zararın ne şekilde hesaplanacağına dair hüküm bulunmadığından kural olarak menfi zararın belirtilen şekilde hesaplanması gerekir. Ancak kural bu şekilde olmakla birlikte, ikinci ihalenin makul süre geçtikten sonra yapılması halinde ihale makamının kusuru ile yüklenicinin zararı artacağından bu zarardan davalının sorumlu tutulması mümkün değildir....

              Eldeki davada sözleşmenin yüklenicinin kusuru ile feshi sebebiyle oluşan olumsuz zararın tahsili talep edilmektedir. Borçlar Kanunu’nun 106 ve 108. maddeleri gereğince sözleşmeyi haklı olarak fesheden taraf menfi zararını isteyebilir. Yargıtay içtihatları ve doktrinde olumsuz zarar akdin ifa edileceğine güvenilerek yapılan masraflar ve kaçırılan fırsat olarak tanımlanmaktadır. Kaçırılan fırsat ise, eksik bırakılan işlerin yeniden yapım bedeli ile birinci ihalede en yakın fiyat arasındaki farktan ibarettir. Sözleşmede fesih halinde menfi zararın ne şekilde hesaplanacağına dair hüküm bulunmadığından kural olarak menfi zararın belirtilen şekilde hesaplanması gerekir. Ancak kural bu şekilde olmakla birlikte, ikinci ihalenin makul süre geçtikten sonra yapılması halinde ihale makamının kusuru ile yüklenicinin zararı artacağından bu zarardan davalının sorumlu tutulması mümkün değildir....

                TBK'nun 112. maddesi kapsamında tazmini istenilen yani sözleşmeden doğan zarar, müspet yahut menfi zarar olabilir. Müspet zarar, borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının malvarlığı ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Müspet zarar ise alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi hâlinde söz konusu olur. Bu halde sözleşme ortadan kalkmamakta yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı almaktadır. Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcunun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu göz ardı edilmemelidir. Menfi zarar ise uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır....

                Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

                UYAP Entegrasyonu