Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Bu nedenle, ayın isteğinin reddi doğru olup davacının bu yöne ilişkin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş ve reddi gerekmiştir. 2- Davacı, ikinci kademede borcun ifa edilmemesinden dolayı tazminat isteminde de bulunmuştur. İfa, borcu sona erdiren nedenlerdendir. ”İfa”, borç ilişkisinde borçlunun yüklendiği “edim”i, kaynağındaki ve kanundaki esaslara uygun surette yerine getirmesidir. İfanın konusu borç ilişkisinin konusundan, yani edimden başka bir şey değildir. Kural olarak alacaklı kendisine verilmesi (veya yapılması) gereken şeyden başka bir şey isteyemez, verilmek istenen başka şeyi de kabule zorlanamaz. Borcun ifa imkanı olduğu sürece borçlu borcunu yerine getirmekten kaçınıyorsa alacaklı onu ifaya zorlayabilir. Borcun ifa edilmemesi ise, borçlunun sözleşmenin kendisine yüklediği ifa yüküne karşı bir davranış içinde olmasını ifade eder....

    Taşınmaz mülkiyetinin devri sözleşmesi M.K.634.m.si ile 706.m.si,6098 s.TBK.nun 237.m.si (818 s.BK.nun 213.m.si),Tapu kanununun 26.m.si ile Noterlik kanununun 60.m.leri uyarınca ZORUNLU resmi şekle tabi olduğundan,dava konusu satış vaadi sözleşmesinin noterde yapılmış resmi nitelikli bir sözleşme olmaması,resmi nitelikte olmayan el yazılı,harici geçersiz bir gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi olması,geçersiz sözleşmelerde sözleşmede kararlaştırılan edimin (evin yapılmaması) yerine getirilmemesi nedeniyle ALICI DAVACI TARAFINADAN SÖZLEŞMENİN FESHİ ve BEDEL İADESİ TALEBİ HALİNDE taraflardan her biri diğer tarafın/alıcı davcının ifa ettiği edimi(alıcının ödediği satış bedelini) davalı satıcı iade etmekle yükümlüdür. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan ifadan bahsetmek için ilk önce sözleşmenin ifa olanağı bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir....

    Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

    Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur (Prof. Dr. H. Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426 vd.). Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir." (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.07.2006 tarihli 2006/13-499 Esas, 2006/507 Karar sayılı kararı)....

      Borçlar Yasası'nın 106. maddesi uyarınca karşılıklı taahhütleri havi olan bir akitte iki taraftan biri temerrüde düştüğü takdirde, diğeri borcunu ifa etmesi için alacaklıya uygun bir mehil tayin etmeye veya yetkili makama (hakime) böyle bir mehil tayin ettirmeye yetkilidir. Bu mehil zarfında borç ifa edilmez ise alacaklı her zaman gecikme sebebiyle tazminatla beraber borcun ifasını isteyebileceği gibi bunun yerine gecikmeden (derhal) beyanda bulunarak sonraki edimden vazgeçip ifa edilmemesinden doğan zararların tazminini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşme hukukunda egemen olan ve Türk Hukukunda kabul edilen kural sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) kuralıdır. Sözleşme serbestliği ilkesi tarafların birbirleri karşısında eşit hak sahibi olarak bulunmalarını gerektirir. Koşullar yanlardan biri için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile borçlu borcunu yerine getirmelidir....

        Asliye Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı yetkisizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Kırıkkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesince, davalılar vekilinin süresinde yetki itirazında bulunduğu ve HMK'nın 6. maddesi gereğince davanın davalıların ikametgahı olan Ankara'da açılması gerektiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir. Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesince ise sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik yönünde hüküm kurulmuştur. 6100 sayılı HMK'nın 6/1. maddesi uyarınca, davalılar, davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme olup; sözleşmeden kaynaklanan davalarda ise aynı Kanunun 10. maddesi uyarınca dava, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir....

          Sözleşmenin ifa edilememesi durumunda, sözleşmenin kurulması esnasında verilen kapora şayet bağlanma parası (pey akçesi) niteliğindeyse kural olarak iade edilmesi gerekmektedir. Taraflar arasında davacının ıslak imzasının taşıyan bir sözleşme bulunmaktadır. Davacının sözleşme kurulurken 10.000,00 TL ödemede bulunduğu ibraz edilen belge kapsamından anlaşılmaktadır. Davalıya ödenen paranın kural olarak pey akçesi olduğu, cayma akçesi olarak verildiğinin davalı tarafından ispatı gerektiği açıktır. Davacının ödediği paranın açıkça cayma tazminatı olduğu kanıtlanmamıştır. Akit feshedildiğine göre pey akçesinin iadesi gerekir. Her ne kadar sözleşmenin beşinci maddesinde cayma akçesi ibaresi kullanılmış ise de, sözleşmenin bütünü itibari ile değerlendirildiğinde davacı tarafından ödenen 10.000,00 TL’nin kapora mahiyetinde olduğu anlaşılmaktadır....

          , alıcı bakiye bedeli ödemeden teslimi talep edemeyeceği, davacı ihtarnamesinde, karşı edimin süresinde ifa edilmediğini, bu aşamadan sonra ifanın bir yararının kalmadığını, sözleşmenin hükümsüz kaldığını ve bu sebeple peşinatın iadesini talep ettiği, davacı işbu huzurda görülen davada peşinatı istediğine göre, davacının beyanlarından davacının sözleşmeden dönme iradesinin çıkarılabileceğini, davalının 11.04.2020 tarihli ihtarnamesinde peşinatın sözleşmenin 11. maddesi gereğince iade edilmeyeceğini davacıya bildirdiği, sözleşmeden dönmenin şartları TBK m. 123 ve devamı maddelerinde düzenlendiği, buna göre taraflardan birinin sözleşmeden dönebilmesi için, temerrüde düşen borçluya uygun bir süre vermesi ve bu süre sonunda temerrüde düşen borçlunun borcunu ifa etmemesi hâlinde seçimlik hak olarak sözleşmeden dönebilmesinin mümkün olduğu, Alıcının sözleşmeden dönebilmesi için, sözleşmeye göre kendi edimini ifa edip (TBK m. 97) karşı tarafı temerrüde düşürüp, temerrütten sonra da satıcıya uygun...

            Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

            Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

            UYAP Entegrasyonu