Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığını, davacı işçinin iş sözleşmesinin diğer davalı şirketin özelleştirilmesi ve yeni asıl işverenin iş yerinde dışarıdan yemek hizmeti almayı istememesi nedeniyle vaktinden önce ihaleye konu hizmetin yeni işveren tarafından sözleşme süresi beklenmeksizin sona erdirildiğini, bu açıdan müvekkilinin de zararı olduğunu, aynı şehirde müvekkilinin başkaca da işletmesi olmaması sebebiyle iş akdinin fesih edilmek zorunda kalındığını, bu sebeple davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamadığını, davalı iş yerinde fazla mesai yapılmadığını, nadirde olsa yapılmış ise bordroya yansıtılarak ödendiğini, davacının yine ubgt yıllık izin ve ücret alacağının kalmadığını , bordro ve banka kayıtları ile sabit olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir. Davalı T9....
Madde kapsamında belirsiz alacak davası olarak nitelendirdiği anlaşılmış olup; bu konudaki mevcut Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere alacak miktarının belirlenmesinin yargılama sırasında başka bir olgunun tespit edilmesine bağlı olması durumunda alacağın belirsiz olduğunun kabul edilmesi gerektiği, işçilik alacaklarının ve tazminatlarının hak kazanma ve hesap yöntemi yönünden pek çok etkene bağlı olarak değişkenlik gösterdiği, İş hukukundaki işveren tarafının baskın konumu nedeniyle özellikle aylık ücretin belirlenmesi konusundaki mevcut zorluklar ve giydirilmiş ücretin tespitinin taraflar arasında ihtilaflı olması, işçinin işe giriş çıkış tarihi, fazla mesai, yıllık izin ve genel tatil ücreti gibi alacak kalemlerinin hesaplanmasında ülkemize has güçlükler de dikkate alındığında; davamıza konu alacak kalemlerinin belirsiz olarak kabul edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır....
Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği taktirde alacaklı (arsa sahibi), masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir. İstemin hukuki dayanağını sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı BK'nın 97. maddesi oluşturmaktadır. Yasa hükmüne göre nama ifaya izin verilebilmesi için sözleşmenin feshedilmemiş, yani yürürlükte olması, borçlunun edimin ifasında temerrüte düşmesi gerekir. Somut olayda davalı yüklenici karşı dava dilekçesi ile fesih istemiş olup, karşı tarafı ulaşmakla sözleşme fesh edilmiş sayılacağından davacı arsa sahibinin nama ifaya izin istemesi mümkün olmayıp, esasında teslim de bulunmadığından davacının nama ifaya izin istemesi yönündeki istemi doğru olmamakla birlikte çoğun içinde azda vardır kuralı uyarınca ve davada sözleşme fesih edildiğinden davacı fazla ödemiş olduğu bedeli davalı yükleniciden isteyebilir....
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamından; Davalıların dava konusu daireleri yükleniciden harici sözleşme ile satın aldıklarının ihtilafsız olduğu, yüklenicinin iskân izin belgesini almadığından sözleşme borcunu tamamen yerine getirmediği, her ne kadar yüklenicinin, arsa sahibine karşı edimini tamamen yerine getirmiş olmadığı sabit ve yüklenicinin halefi durumundaki davalılar bu yükümlülükten sorumlu ise de davacının meni müdahale talebi yükleniciye kalacak daireleri mülk edinme niteliğinde olduğu, oysa Yargıtay uygulamalarına göre fiilen inşaatı tamamlanmış kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde, ancak sözleşmenin ileriye etkili olarak feshedilebileceği, bu hali ile arsa sahibi davalıların iddia ettikleri eksik işler var ise nama ifaya izin niteliğinde dava açıp, eksik işler karşılığı kadar dairelerin satışına izin istemesi gerektiği, kaldı ki taraf beyanlarından davacı arsa sahipleri ile yüklenici arasındaki bu tür davaların devam ettiği, mülkiyet hakkının çekişmesiz kullanımına engel...
reddedildiğini ancak kıdem tazminatı alacağına hükmedildiğini, davacının çalıştığı dönemde kullandığı yıllık izinlerin bordroların yıllık izin formları ile karşılaştırıldığından açıkça görüleceğini, kaldı ki yıllık izin ve kıdem tazminatı talebi ile açılan davada davacının yıllık izin alacağı bulunmadığına hükmedildiği, kıdem tazminatı taleplerinin kabulünün de hatalı olduğunun beyanı ile kararın kaldırılmasını talep etmiştir....
Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın davasını belirsiz alacak davası olarak açtığını, dava dilekçesinin 3.maddesinde aynen ; "belirsiz alacak davası olarak 6100 sayılı HMK 107.maddesine göre açılmış olan" ifadeleri kullanılmış, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının belirtildiğini, ancak davaya konu edilen alacak kalemlerinin belirsiz alacak davasına konu edilmesinin mümkün olmadığını, davanın bu nedenle öncelikle hukuki yarar yokluğundan ötürü usulden reddinin gerekmekte olduğunu, Kıdem Tazminatı, İhbar tazminatı ve yıllık izin ücreti belirlenemez alacaklar olmayıp, bu nedenle belirsiz alacak davasına da konu edilemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece "... Bu yüzden kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacağına ilişkin taleplerin belirlenmesi davacıdan beklenmekte ve davanın bu miktar belirlendikten sonra açılması gerekmektedir....
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ: Dairemizce dosya üzerinde ileri sürülen istinaf nedenleri ve HMK'nın 355. Maddesi gereği re'sen kamu düzenine aykırılık yönünden yapılan inceleme neticesinde; Davacının yıllık izin talebi yönünden; 10 yılı aşkın çalışma boyunca hiç yıllık izin kullandırılmadığı iddiası hayatın olağan akışına aykırıdır. Dosya kapsamında 7 adet davacının imzasını içerir yıllık izin talep formu mevcuttur. İlk derece mahkemesi tarafından davacı isticvap edilerek bu yıllık izin talep formları kendisine gösterilerek imzanın kendisine ait olup olmadığı sorularak, dilekçelerde belirtilen tarihlerde talebi doğrultusunda yıllık izin kullandırılıp kullandırılmadığı sorulmalı sonucuna göre karar verilmelidir. Kabule göre de; davacı vekilinin ıslah dilekçesinde fazla çalışma ve UBGT yönünden yasal faiz talep ettiği gözetilerek bu alacaklar yönünden yasal faizi geçmemek üzere banka mevduat faizine hükmedilmelidir....
talep ve dava etmiştir....
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili tarafından verilen istinaf dilekçesi ile özetle; Dilekçelerinde ayrıntılı olarak açıkladıkları üzere, yerel mahkemece verilen kararın tümden kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili tarafından verilen istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesine yanıt dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir. DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK'nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır. Dava, namı ifaya izin, tapu iptali ve tescil alacak davasıdır....
Asliye Hukuk Hakimliğince verilen 25.01.2018 gün ve 2017/256-2018/20 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü: - K A R A R - Taraflar arasındaki uyuşmazlık, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan ifaya izin verilmesi ile yapılacak masraflar için asıl davada 10.000,00 TL, birleşen davada şimdilik 1.000,00 TL'nin yasal faiziyle davalıdan tahsiline ve davalıya bırakılan 2 ve 3 nolu alacakların satışlarına izin verilmesi istemine ilişkindir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun 09.02.2018 gün 1 sayılı iş bölümü kararı ile 01.07.2016 tarihinden sonra, kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesine dayalı olarak görülüp verilen kararlarla ilgili temyiz ya da karar düzeltme taleplerini inceleme görevi Yargıtay 15. Hukuk Dairesine verilmiş ise de; Mahkemece Yargıtay 23....