Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Menfi zarar uyulacağına ve yerine getirileceğine inanılan sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden, sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, Türk Mesuliye Hukuku. sh. 427). Burada alacaklının, sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü, sözleşme feshedilerek hükümsüz olduktan sonra, tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan sözedilemez, istenilecek zarar menfi zarardır....

Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

Somut olayda, taraflar arasında imzalanan 30.05.2005 tarihli sözleşmenin 14/b maddesinde "müteahhit, 12. maddede yazılı haller dışında her ne sebeple olursa olsun arsa sahibine düşecek olan konutların inşa edildiği parselde, Aralık ayı başından Mart ayı sonuna kadar olan dönem dışında, inşaatı tamamlamadan iki ay boyunca işe devam etmez ve arsa sahibinin yazılı ihtarını müteakip 15 gün içerisinde işe başlamaz ise iş yarım bırakılarak terkedilmiş sayılır ve arsa sahibi, akdi fesih ile masrafları müteahhitten talep edilmek üzere veya sözleşme gereğince müteahhide isabet edecek olan konutları satmak suretiyle elde edeceği paradan karşılanmak üzere işi kendisi yapmaya ya da üçüncü şahıslara yaptırmaya yetkili olup, bununla birlikte akdin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zararları ve inşaat süresi aşılmış ise fesih tarihine kadar 13. maddede yazılı gecikme cezasını da talebe yetkilidir....

    Mahkemece taşınmazın elbirliği mülkiyetine tabi olması sebebiyle sözleşmenin ifa olanağının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır. Elbirliği mülkiyetine (TMK m.701) konu bir taşınmazda elbirliği (iştirak halinde) ortaklarından birinin, ortaklık dışı bir kişiye satım vaadinde bulunması halinde, sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerli olmakla birlikte elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez....

      Asliye Ticaret Mahkemesinin iflasın ertelenmesine ilişkin kararı uyarınca iptal edildiğini bu nedenle davalının sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmesinin imkansız hale geldiğini belirterek ifa imkansızlığı gerekçesi ile sözleşmesinin feshi, kiralanan yerin tahliyesi ve boş olarak teslimi isteğinde bulunmuştur. Davalı, açılan uyarlama davasında verilen karar gereklerinin yerine getirildiği gibi iflasın ertelenmesi kararının edimlerin ifa edilmesine engel olmadığını belirterek davanın reddine savunmuştur. Davanın HUMK.nun 8/II maddesinde belirtilen davalardan olduğundan bahisle Asliye Ticaret Mahkemesince verilen görevsizlik kararı uyarınca, Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, Borçlar Kanununun 270 ve devamı maddelerinde düzenlenen hasılat kira sözleşmesinden kaynaklanan sözleşmenin feshi ve tahliye isteğine ilişkindir....

        Eğer ifa imkansızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için sözkonusu ise buna objektif imkansızlık, yalnız sözleşmenin taraflarından birinin tutumundan doğmuşsa buna da subjektif imkansızlık denir. İfa imkansızlığı sözleşme yapılmadan önce var ve bu olgu herkes bakımından aynı sonucu meydana getirmekte ise BK'nın 20. maddesi gereğince sözleşme geçersizdir. İfa imkansızlığı sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkmış ve eğer borçlunun kusuru olmaksızın edim imkansızlaşmışsa BK'nın 117. maddesi, borçlunun kusuru sonunda imkansızlaşmış olursa BK'nın 96. maddesinin uygulanması gerekir. Yukarıda sözü edilen BK'nın 117. maddesine göre; borçluya isnat olunamayan haller nedeniyle borcun ifası mümkün olmazsa, borç sona erer. Karşılıklı edimleri içeren akitlerde bu suretle ifa yükümlülüğünden kurtulan borçlu haksız iktisaplara ilişkin hükümlere göre almış olduğu şeyleri iadeye mecbur ve kendisine henüz tediye edilmemiş bulunan şeyi istemek hakkından mahrum olur....

          Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır: burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Bu tür bir zarar ayrımı, sözleşme sorumluluğunda söz konusu olmaktadır. Genel olarak menfi zarar; sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından, müspet zarar ise; ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, s.482). Menfi zarar, sözleşmenin feshi halinde istenebilir. Sözleşmenin feshi halinde müspet zarar istenemez. Bunun sonucu olarak, aynı davada hem menfi zarar hem de müspet zarar talep edilemez. Somut olayda; davacının satış sözleşmesinin feshini talep etmemesi nedeniyle ancak müspet zararı talep edebileceklerdir....

          Yukarıda yapılan açıklamalara göre sözleşmenin davacı tarafından kendi ödeme yükümlülüğünü yerine getirmemiş olması sebebiyle haksız olarak davacı tarafça feshedildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Haksız fesih halinde davalı yüklenici kâr kaybı isteyebilir....

            TBK 125.madde ; "Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ile alacaklı her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme halinde taraflar karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda borçlu temerrüde düşmekle kusuru olmadığını ispat edemezse alacaklı sözleşmenin hükümsüz kalması sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir....

              Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir." denilmiştir. Sözleşmenin feshedilmesi durumunda sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı durumlarda gecikme tazminatının feshi halinde istenmesi mümkün değildir. Somut olayda; her ne kadar davacı vekili istinaf dilekçesinin 2 nolu bendindeki talebin menfi zarar kapsamında değerlendirilmesini ileri sürmüş ise de, bu talebin de 3 nolu bentteki talebi gibi müspet zarara ilişkin bir talep olduğu, sözleşmenin de feshi talep edildiğine göre müspet zarar kapsamındaki bu talebinin kabul edilmesi yukarıdaki açıklamalara göre mümkün değildir. Buna göre davacı vekilinin 2 ve 3 nolu istinaf talepleri de yerinde değildir....

              UYAP Entegrasyonu