Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Davalı-karşı davacı vekili, davanın zamanaşımı geçtikten sonra açıldığını, sözleşmede cayan tarafın cezai şart ödemesinin kararlaştırıldığını, davacı tarafın sözleşmeden döndüğünü, müvekkilin dört adet yazlık villasını alamadığını ve zarara uğradığını ileri sürerek, asıl davanın reddine, karşı davalarının kabulüne ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 2.000,00 TL'nin davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir....

    Bu itibarla davacının garantör adı altında imzaladığı sözleşmeden dolayı borçlu olmadığı iddiasının öncelikle TBK'nın 583. maddesi gereğince geçerli bir kefalet olup olmadığı bakımından incelenmesi ve geçerli bir kefalet var ise talep edilebilecek borç miktarının saptanması için banka kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Mevcut şekliyle eksik incelemeye dayalı hüküm verilmiş olup yerel mahkeme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 18/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi....

      Dosya kapsamında mevcut deliller dikkate alındığında davacının, yüklenici şirketi temsile yetkili olmadığı anlaşılmış olup imzaladığı sözleşmeden şahsen sorumlu olduğu sabittir. Ne var ki, davalı taraf temyiz dilekçesi ile, davacının aynı zamanda sözleşmeden dönmekle verdiği peşinatın iadesi istemi ile takip başlattığını, bu takibe kendilerinin itiraz etmediğini savunmuştur. Hal böyle olunca, buna ilişkin takip dosyasının getirtilerek, davacının sözleşmeden dönerek menfi zararının tahsilini istemesi halinde aynı zamanda sözleşmenin devamı ile istenebilecek olan müspet zararları isteyemeyeceği dikkate alınmalıdır. Somut olayda kira tazminatı ve cezai şartın sözleşmenin devamı ile istenebilecek müspet zarar niteliğinde olduğu dikkate alınarak sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken, eksik incelemeye dayalı verilen karar usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir....

        Davalı vekili, müvekkili tarafından 2011 yılı Mayıs ayından itibaren davacıdan talep edilen mal ihtiyacının zamanında yapılmayan ödemeler olduğu bahanesi karşılanmadığını, müvekkilinin haklı olarak sözleşmeden cayma hakkını kullandığını, başka bir firmadan temin yolunu seçtiğini, davacının müvekkilini temerrüde düşürmediğini, fesih koşullarının gerçekleşmediğini, davacının feshinde haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir....

          Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki sözleşmeyle alakalı davalı kooperatif genel kurulunca alınan bir karar ya da yönetim kuruluna verilen bir yetkinin bulunmadığı, üyeliklerin davacı şirket adına olmaması, eser sözleşmesinin davalı kooperatifçe 2 adet peşin ödemeli üyelik verilmesi yönüyle geçersiz olması karşısında davacı şirketin sözleşmeden dönerek sözleşmenin ifa edilen ve davalı kooperatif tarafından teslim edilen kısım yönüyle alacak talep edilebileceği, 29 adet fatura karşılığı işin davalı kooperatif tarafından teslim alınması ve faturaların davalı kooperatif ticari defter ve kayıtlarına işlenmesi sebebiyle takip tarihi itibariyle 97.369,14 TL alacak yönüyle takipte haklı olduğu, davacı şirketin sözleşmeden takip tarihi itibariyle dönmesi, takip tarihinden önce davalı kooperatifin temerrüde düşürülmemesi, takibe konu alacağın likit olmaması gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir....

            Mahkemece, yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, dava dışı asıl borçlu ve davacı banka arasında iki farklı kredi sözleşmesi imzalandığı, davalının ilk kredi sözleşmesine kefil olduğu ve sorumlu olduğu miktarın belirlendiği, ikinci sözleşmeden sorumluluğu bulunmadığı, takip tarihi sonrası ödemeler nedeniyle ilk sözleşmeden kaynaklanan kredi borcu sona erse de, takip tarihinden sonra yapılan ödemelerin ilgili icra müdürlüğü tarafından değerlendirilmesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacı tarafın kötü niyetli takipte bulunduğuna yönelik dosyada yeterli delil bulunmaması nedeniyle davalının tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir....

              Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK'nun Genel yetkili mahkeme başlıklı 6.maddesine göre: Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. 6100 sayılı HMK'nun Sözleşmeden doğan davalarda yetki başlıklı 10.maddesi uyarınca sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Davacı alacaklı,davalılar hakkında Esas sayılı icra takip dosyasında başlatmış olduğu 07.03.2014 tarihli takip talebinde 01.01.2012 ila 01.03.2014 arasındaki 27 aylık kira parasının tahsilini talep etmiştir. Davalı borçlu yetki itirazında bulunarak yetkili mahkemenin dava konusu taşınmazın bulunduğu Mahkemeleri olduğunu savunmuştur. Mahkemece, davalının yetki itirazı kabul edilerek mahkemeleri yetkili olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiştir. Uyuşmazlık kira sözleşmesinden doğan kira alacağının tahsili istemine ilişkindir....

                Somut olayda; taraflar arasında eser sözleşmesi (araç tamiri) ilişkisi bulunduğu, davanın da bu sözleşmeden kaynaklandığı konusunda bir uyuşmazlık yoktur. Bir hukuki işlemin borç doğurmasının nedeni irade açıklamasıdır. Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda borçlunun borcunu anlaşmaya uygun bir şekilde yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun davranmazsa alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasına, değilse doğan zararın giderilmesini talep eder. Somut olayda; uyuşmazlık, eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın sözleşme çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu nedenle davada BK. 60. maddesindeki 1 yıllık zamanaşımının değil; B.K.'nun 126/4. maddesindeki 5 yıllık zamanaşımının uygulanması gerekir....

                  Bu husus gözetilmeden kıdem tazminatı ve sözleşmeden doğan tazminat taleplerinin reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

                    HMK.6.maddesinde; "genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir" HMK.10.maddesinde; "Sözleşmeden doğan davalar sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir" düzenlemeleri yeralmaktadır. Somut olayda davacı; davasını genel veya özel yetkili mahkemede açmak konusunda bir seçim hakkına sahiptir. Sözleşmeden doğan bu dava davacının seçimine göre davalının yerleşim yerinde; ya da sözleşmenin yerine getirileceği yerde açılabilir. Mahkemece; davanın açıldığı yerin HMK.10.maddesine uygun olarak davacı tarafından seçildiği; sözleşmenin yerine getirileceği yer mahkemesinde sözleşmeden doğan davanın açılmasının yasaya uygun olduğu gözetilmeksizin davanın yetkisizlik nedeni ile reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi verilen kararda yetkili mahkemenin gösterilmemesi de isabetli bulunmamıştır. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir....

                      UYAP Entegrasyonu