Her ne kadar davalı erkek vekili tarafından yerel mahkeme kararına karşı yabancı mahkeme kararının boşanma öncesi tedbir nafakasına ilişkin olduğu, Türk Hukukunda uygulama olanağı bulunmadığını ve davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu yönünde istinaf başvurusunda bulunulmuş ise de, dosya üzerinde yapılan incelemede; yerel mahkemece, çıkartılan nüfus aile kayıt tablosu, yabancı mahkeme ilâmı aslı, onaylı tercümesi, apostil şerhi ile tüm dosya kapsamı çerçevesinde yapılan değerlendirmede dava konusu 17/07/2012 tarihli Gelsenkirchen Asliye Hukuk(Aile) Mahkemesinin 32 F 112/12 sayılı nafaka kararı olup, MÖHUK'a göre, yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizine ilişkin yasal koşulların gerçekleştiği, yargılamada Türk hukukuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinde usul ve esas yönünden herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaat ve düşüncesiyle...
Anılan yasanın 39. maddesi uyarınca da mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiç bir kaydında düzeltme yapılamaz. 25.4.2006 gün ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının "Nüfus Kaydının Düzeltilmesine ilişkin Esaslar" ı düzenleyen 36. maddesinin (b) bendine göre ise "Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir. Soyadı değişikliğinde Nüfus Müdürlüğü bu kişinin eş ve ergin olmayan çocuklarının soyadını da düzeltir." Diğer taraftan; 21.6.1934 gün ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “…yabancı ırk ve millet isimleriyle…” ibaresinin, Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz, Mahkemenin 17.3.2011 gün, 2009/47 E.- 2011/51 K. sayılı ilamı ile reddolunmuştur....
Anılan yasanın 39. maddesi uyarınca da mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiç bir kaydında düzeltme yapılamaz. 25.4.2006 gün ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının "Nüfus Kaydının Düzeltilmesine ilişkin Esaslar" ı düzenleyen 36. maddesinin (b) bendine göre ise "Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir. Soyadı değişikliğinde Nüfus Müdürlüğü bu kişinin eş ve ergin olmayan çocuklarının soyadını da düzeltir." Diğer taraftan; 21.6.1934 gün ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “…yabancı ırk ve millet isimleriyle…” ibaresinin, Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz, Mahkemenin 17.3.2011 gün, 2009/47 E.- 2011/51 K. sayılı ilamı ile reddolunmuştur....
Anılan yasanın 39. maddesi uyarınca da mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiç bir kaydında düzeltme yapılamaz. 25.4.2006 gün ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının "Nüfus Kaydının Düzeltilmesine ilişkin Esaslar" ı düzenleyen 36. maddesinin (b) bendine göre ise "Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir. Soyadı değişikliğinde Nüfus Müdürlüğü bu kişinin eş ve ergin olmayan çocuklarının soyadını da düzeltir." Diğer taraftan; 21.6.1934 gün ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “…yabancı ırk ve millet isimleriyle…” ibaresinin, Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz, Mahkemenin 17.3.2011 gün, 2009/47 E.- 2011/51 K. sayılı ilamı ile reddolunmuştur....
Mirasçılık belgesi verilmesi istemiyle açılan davaların çekişmesiz yargıya tabi olması nedeniyle bu tür davalarda resen araştırma prensibi uygulanacak ise de; mirasçılar tarafından açılmış bu tür davalarda davacının kendisinin mirasçı olduğunu, bir başka deyişle kendisi ile miras bırakan arasındaki soy bağını kanıtlamak zorunda olduğu, Türk vatandaşı olan davacılarda MERNİS kayıtları üzerinden tespit yoluna gidilebilse de, Türk vatandaşlığı bulunmayan yabancı uyruklu şahıslar yönünden böyle bir imkan bulunmadığı kuşkusuzdur. Yabancı uyruklu şahıslar mirasçılık belgesi istemli taleplerinde mirasçılık belgesi istenilen şahısla ilgili belgeleri (ölüm belgesini, kendisi ile muris arasındaki ırsi bağı gösterir belgeyi, ilgili ülke nüfus kayıtlarını vs.) sunmak zorundadır. Mahkemece sunulan bu belgeler üzerine az yukarıda açıklanan prosedür gereğince inceleme ve araştırma yapılacaktır....
Mirasçılık belgesi verilmesi istemiyle açılan davaların çekişmesiz yargıya tabi olması nedeniyle bu tür davalarda resen araştırma prensibi uygulanacak ise de; mirasçılar tarafından açılmış bu tür davalarda davacının kendisinin mirasçı olduğunu, bir başka deyişle kendisi ile miras bırakan arasındaki soy bağını kanıtlamak zorunda olduğu, Türk vatandaşı olan davacılarda MERNİS kayıtları üzerinden tespit yoluna gidilebilse de, Türk vatandaşlığı bulunmayan yabancı uyruklu şahıslar yönünden böyle bir imkan bulunmadığı kuşkusuzdur. Yabancı uyruklu şahıslar mirasçılık belgesi istemli taleplerinde mirasçılık belgesi istenilen şahısla ilgili belgeleri (ölüm belgesini, kendisi ile muris arasındaki ırsi bağı gösterir belgeyi, ilgili ülke nüfus kayıtlarını vs.) sunmak zorundadır. Mahkemece sunulan bu belgeler üzerine az yukarıda açıklanan prosedür gereğince inceleme ve araştırma yapılacaktır....
Main Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi 08/11/2017 tarih Az 3 F 188/17 nolu 19/12/2017 tarihinde kesinleşen ilamın o ülke makamlarınca kesinleştiğini gösteren şerhi ihtiva eden usulen onanmış örneğini, apostil şerhini ve bu bölgelerin usulen onanmış Türkçe tercümelerini ibraz edildiği, söz konusu kararın 17/12/2017 tarihinde kesinleştiği, yabancı mahkeme ilamında Türk kamu düzenine açıkça aykırı bir yön bulunmadığı, yabancı mahkeme ilamının tanıma ve tenfizinin şartlarını taşıdığı, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin kararın doğru olduğu ancak yabancı ülke mahkemelerince verilen kararın tanınması ve tenfizine ilişkin karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, ''tarafların nüfus kayıtlarının düzeltilmesine, müşterek çocukların velayet hakkının anneye bırakılmasına, çocuklarla baba arasında görüş günü düzenlenmesine'' yönünde hükümler kurulmasının açılan davayla bağdaşmadığı, mahkemece bu yönde hataya düşüldüğü, davalı tarafın istinaf başvurusunda bu yönlerden haklı olduğu anlaşıldığından...
İş bölümüne ilişkin Yargıtay Büyük Genel Kurulunun anılan kararında düzenlenen ortak hükümlerin 9. maddesine göre, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi istemli davalar sonucu verilen kararlar ile hakemlerce ve hakemlere ilişkin her türlü işlerle ilgili hüküm ve kararların incelenmesi, esas davaya ait hükmü incelemekle görevli daire tarafından yapılır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliğine ve Yargıtay Büyük Genel Kurulunun anılan kararına göre, iş mahkemesi hakimi tarafından hakem sıfatı ile bakılan somut dava bakımından, 3533 sayılı Umumi Mülhak ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete veya Belediye veya Hususi İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolu ile Halli Hakkında Kanun’dan kaynaklanan uyuşmazlıklar nedeniyle verilen hüküm ve kararların temyiz incelemesi Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görev alanı içerisine girmektedir....
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un (5718 sayılı Kanun) yabancı mahkemece verilen ilamların tanınmasına ilişkin 58 inci maddesinde yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesinin yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşımadığının mahkemece tespitine bağlı olduğunun, tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin uygulanmayacağının, ihtilafsız kaza kararlarının tanınmasının da aynı hükme tabi olduğunun, yabancı mahkeme ilamına dayanarak Türkiye'de idari bir işlemin yapılmasında da aynı hükmün uygulanacağının düzenlendiği, yabancı mahkeme ilamının tenfizinde Türk mahkemelerinin münasır yetkisine girmeyen konularda verilmesine bağlı olduğu, ayrıca karşılıklık esasının da gerekli olduğu, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dışişleri Genel Müdürlüğüne kararı veren Fransız Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhriyeti arasında...
İlke olarak, her mahkeme kendi usul hükümlerini uygular (lex fori ilkesi). Bu sebeple yabancı mahkemenin uyguladığı usulün, Türk usul hukukundan farklı olması Türk kamu düzeninin müdahalesi için bir gerekçe değildir. Yabancı mahkemenin davada kullandığı “dava usulü” de Türk kamu düzeninin müdahalesini gerektiren bir usul değildir. Türk tenfiz hukuku yabancı mahkeme kararlarının taşıdığı “hükümlerin” açıkça Türk kamu düzenini ihlal edip etmeyeceği konusu ile ilgilenir. Bu kapsamda yabancı mahkeme kararlarının alınış sürecindeki usul tenfiz hâkimi tarafından incelenip nazara alınamaz. Yabancı mahkeme kararı, verildiği ülkenin usul hukuku kuralı “ lex fori” kuralına tabidir. Tenfiz şartları bu kuralların nasıl ve hangi ölçüde tenfizi engelleyeceğini ayrı ayrı göstermiştir. 21....