Bu durumda işin mahiyeti, sarf edilen emek ve mesai, müdürün vasıfları ve davalı şirketin koşulları da nazara alınarak emsale göre bir ücretin belirlenerek, çıkma payı alacağında dikkate alınması gerekirken..." şeklinde tespitler yapılmıştır. Anılan kararda da belirtildiği üzere, bir tüzel kişide kural olarak tüzel kişiyi temsil eden üst yönetim ve müdürlerin mali hakları genel kurulca belirlenmelidir. Ancak, genel kurulca bu konuda bir karar alınmadan bir kişinin genel kurul veya ana sözleşme ile müdürlüğe seçilmesi halinde, şirket adına işlemler yapan, emek ve mesaisinin büyük kısımını şirket işlerine ayıran yöneticinin hiç bir ücret talep edemeyeceğini savunmak, hayatın olağan akışına uygun düşmez. O halda şirket işlerinde doğrudan çalışan müdürün tüm ücretinin ortaktan alacak gibi değerlendirilerek karar verilmesi yerinde değildir....
Davacı vekili istinaf sebepleri olarak; Yerel mahkemenin daha önce Asliye Hukuk Mahkemesinin alacak-verecek ilişkisi içinde inceleme yapan ve İş Hukuku uzmanı olmayan bilirkişi raporuna dayanarak menfi tespit davasının kabulüne karar verdiğini, bu sebeple kararın hukuki dayanaktan ve delillerden yoksun olduğunu, Mahkemenin, noter sözleşmesine konu olan mesul müdürlük sözleşmesinin mahiyetin yanlış yorumlayarak çalışma şeklini sürekli işyerinde çalışılması gereken bir iş olarak değerlendirdiğini, halbuki yasal mevzuat belirtilerek çalışma şeklinin sürekli işyerinde hazır olma şeklinde olmayıp mesul müdürün imzasının gerekmesi halinde davacının görevini yerine getirmesi şeklinde bir çalışmayı gerektiren yasal düzenleme ve sözleşmenin birbiriyle uyumlu olduğunun açıklandığını, Davacının, davalı ile yapmış olduğu sözleşmenin mahiyeti gereği kimya mühendisi olan mesul müdürün hazır bulunması gereken resmi bir işlemde hazır bulunmaması ve/veya imzalaması gereken bir belgeyi imzadan imtina...
Davalı müdürün, buna rağmen genel kurulun yetkisinde olan bir hususta işlem yaparak kâr payı dağıtması mümkün değildir. Diğer yandan, davacıya kâr payı verilmemesine rağmen davalı tarafından şirket kaynaklarından kâr payı alındığı, şirketi zarara uğratacak usulsüz bir işlemin yapıldığı yönündeki iddialar somut delillerle kanıtlanmamıştır. Şirketin zarar ettiği bilirkişi kurulu raporuyla belirlenmesine rağmen bu zararın davalı müdürün kötü yönetiminden kaynaklandığı ispat edilememiştir. Bu nedenle, şirket müdürünün azli için haklı nedenlerin oluştuğuna dair dosyada somut bir kanıt bulunmadığından, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi bulunmamış, bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir....
, davalının bu şekilde belgeleri sunmayarak davayı uzatmak suretiyle müvekkiline zarar verdiğini, defterlerin incelenmesi ile dosyanın karar aşamasına geleceğinden artık ihtiyati tedbire gerek de kalmayacağını, alınan mevcut raporda şirket müdürünün yönetimde gerekli ihtimamı göstermediğinin belirlendiğini, şirketin zararlarının belirlenmesi için doğrudan şirket kayıtlarının incelenmesinin yeterli olmadığını, şirket amaçları için otel olarak kiralanan yerin davalıların ihmali davranışları sonucu bir süre kullanılamamasının zarar olarak değerlendirilmesi gerektiğini, dava süresince müdürün şirketi borçlandırıcı işlemler yapmasının muhtemel olduğunu, davalı müdürün özen, ortaklara bilgi aktarma, ortaklar arasında eşit davranma ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı iş ve işlemler gerçekleştirdiğini, müdürün kasıtlı ve ağır kusurlu olarak şirket menfaatlerine aykırı eylemler gerçekleştirerek, şirketin amacına ulaşmayı engellediğini, bu durum şirketin ticari faaliyetlerini gerçekleştirmesine ve...
Öte yandan, tebligatın tüzel kişi yerine gerçek kişi olan sorumlu müdür muhatap alınarak düzenleneceği, sorumlu müdürün görevinin niteliği gereği “belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra eden kişi” konumunda bulunduğu ve aynı Kanunun 29. maddesinde belirtilen adresin aynı zamanda sorumlu müdürün iş yeri adresi olduğu da dikkate alındığında, sorumlu müdüre 7201 sayılı Kanunun 17 ve 20. maddelerine uygun olarak tebligat yapılması gerektiği sonucuna varılmalıdır. 7201 sayılı Kanun ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin anılan hükümleri dikkate alındığında, muhatabın iş yerinde meslek ya da sanat icra eden bir kişi olması durumunda da, diğer tebligat usullerinde olduğu gibi, tebligatın öncelikle bizzat muhataba yapılmaya çalışılması gerekmektedir. Muhatap aranmadan tebligatın doğrudan doğruya memur veya müstahdeme yapılması usule aykırı olacaktır....
Öte yandan, tebligatın tüzel kişi yerine gerçek kişi olan sorumlu müdür muhatap alınarak düzenleneceği, sorumlu müdürün görevinin niteliği gereği “belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra eden kişi” konumunda bulunduğu ve aynı Kanunun 29. maddesinde belirtilen adresin aynı zamanda sorumlu müdürün iş yeri adresi olduğu da dikkate alındığında, sorumlu müdüre 7201 sayılı Kanunun 17 ve 20. maddelerine uygun olarak tebligat yapılması gerektiği sonucuna varılmalıdır. 7201 sayılı Kanun ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin anılan hükümleri dikkate alındığında, muhatabın iş yerinde meslek ya da sanat icra eden bir kişi olması durumunda da, diğer tebligat usullerinde olduğu gibi, tebligatın öncelikle bizzat muhataba yapılmaya çalışılması gerekmektedir. Muhatap aranmadan tebligatın doğrudan doğruya memur veya müstahdeme yapılması usule aykırı olacaktır....
Öte yandan, tebligatın tüzel kişi yerine gerçek kişi olan sorumlu müdür muhatap alınarak düzenleneceği, sorumlu müdürün görevinin niteliği gereği “belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra eden kişi” konumunda bulunduğu ve aynı Kanunun 29. maddesinde belirtilen adresin aynı zamanda sorumlu müdürün iş yeri adresi olduğu da dikkate alındığında, sorumlu müdüre 7201 sayılı Kanunun 17 ve 20. maddelerine uygun olarak tebligat yapılması gerektiği sonucuna varılmalıdır. 7201 sayılı Kanun ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin anılan hükümleri dikkate alındığında, muhatabın iş yerinde meslek ya da sanat icra eden bir kişi olması durumunda da, diğer tebligat usullerinde olduğu gibi, tebligatın öncelikle bizzat muhataba yapılmaya çalışılması gerekmektedir. Muhatap aranmadan tebligatın doğrudan doğruya memur veya müstahdeme yapılması usule aykırı olacaktır....
Davalı müdürün, buna rağmen genel kurulun yetkisinde olan bir hususta işlem yaparak kâr payı dağıtması mümkün değildir. Diğer yandan, davacıya kâr payı verilmemesine rağmen davalı tarafından şirket kaynaklarından kâr payı alındığı, şirketi zarara uğratacak usulsüz bir işlemin yapıldığı yönündeki iddialar somut delillerle kanıtlanmamıştır. Şirketin zarar ettiği bilirkişi kurulu raporuyla belirlenmesine rağmen bu zararın davalı müdürün kötü yönetiminden kaynaklandığı ispat edilememiştir. Bu nedenle, şirket müdürünün azli için haklı nedenlerin oluştuğuna dair dosyada somut bir kanıt bulunmadığından, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi bulunmamış, bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir....
.- TL olduğu, fiyat farkı faturalarının ekonomik gereklere uygun yapıldığı konusunda tereddüt bulunduğu, fiyat farkı faturası ve döviz çeklerinin kanıtlanması gerektiği, davalı tarafın taraflar arasında şifahi anlaşma çerçevesinde taksim yapıldığını belirttiği, ancak buna ilişkin olarak delil bulunmadığı, davalının müdürlük süresince özenli davranması, şirketin hak ve menfaatlerini gözetmesi gerektiği, 4 adet makinenin aslında davacı tarafından satıldığının ve bundan elde edilen gelirin yine davacıya verildiğinin savunulduğu, bu durumun ispat edilmesi halinde dahi müdürün sorumluluğunun ortadan kalkmayacağı, makineler davacının insiyatifi ile satılsa bile parasının şirkete aktarılması gerektiği, satıştan elde edilen çekin kayıt dışı biçimde diğer ortağa verilmesinin, müdürün şirkete karşı sorumluluğunun ihlali sonucunu doğuracağı, müdürün şirketin kayıt ve defterlerini gerçeğe uygun olarak tutması gerektiği, dört adet makinenin kimin tarafından satıldığı konusunda araştırma yapılmasına...
bulunmuş olduğu gözetilmeksizin şirketin vergi ve SGK borcu nedeniyle borca batık olduğunun kabulü ve bunun azle gerekçe yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun hükme elverişli olmadığını, şirketin organsız bırakılmaması için müdürün yetkilerini kısıtlanması yoluna gidebilecek iken direk müdürün azli kararı verilmesinin şirketin varlığına büyük darbe indirdiğini, azil şartlarının oluşmadığını bildirerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir....