Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Davalılar vekili, resmi senetteki toplam 300.000,00 TL satış bedelinin işleyecek faizi ve tapu masrafları ile birlikte vadeli bir hesapta depo edilmesi halinde davayı kabul ettiğini, bedelde muvazaa olmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının bedelde muvazaa iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle resmi senetteki değer üzerinden masraflar da eklenerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalılar vekili temyiz etmiştir. 1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir. 2-Önalım hakkının kullanılması ile bu hakkı kullanan paydaş ile davalı arasında kapsam ve şartları satıcı ile alıcı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli TMK'nın 734/2 maddesi uyarınca payın tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve tapu giderlerinin toplamından ibarettir....

    İş Mahkemesi'nin 01.10.2013 tarihli...karar sayılı kararının, Dairemizce muvazaa yönünden eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş ise de, temyiz incelemesinde, davacının daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı işe iade davası sonucunda verilen kararın varlığının gözden kaçtığı ve dolayısıyla söz konusu kararlardaki muvazaa kabulünün, eldeki davada hüküm altına alınan alacakların hesaplanmasına esas alınan çalışma süresi bakımından kesin hüküm etkisinin değerlendirilmediği anlaşılmıştır. Davacının, davalıya karşı daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı tespit ve işe iade davaları sonucunda verilen kararlarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğu kabul edilmiştir....

      İş Mahkemesinin 08.07.2014 tarihli 2013/281 esas ve 2014/313 karar sayılı kararının, Dairemizce muvazaa yönünden eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş ise de, temyiz incelemesinde, davacının daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı işe iade davası sonucunda verilen kararın varlığının gözden kaçtığı ve dolayısıyla söz konusu karardaki muvazaa kabulünün, eldeki davada hüküm altına alınan alacakların hesaplanmasına esas alınan çalışma süresi bakımından kesin hüküm etkisinin değerlendirilmediği anlaşılmıştır. Davacının, davalıya karşı daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı işe iade davasında . İş Mahkemesince verilen kararda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğu kabul edilmiştir....

        İş Mahkemesi'nin 01.10.2013 tarihli ...karar sayılı kararının, Dairemizce muvazaa yönünden eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş ise de, temyiz incelemesinde, davacının daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı işe iade davası sonucunda verilen kararın varlığının gözden kaçtığı ve dolayısıyla söz konusu karardaki muvazaa kabulünün, eldeki davada hüküm altına alınan alacakların hesaplanmasına esas alınan çalışma süresi bakımından kesin hüküm etkisinin değerlendirilmediği anlaşılmıştır. Davacının, davalıya karşı daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı tespit ve işe iade davaları sonucunda verilen kararlarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğu kabul edilmiştir....

          Yerel Mahkeme bozma ilamından önceki ilk kararında, davacının muvazaa tespiti yapılan dönemde muvazaa tespitinde adı geçen şirketlerde çalışması bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir....

            Muvazaa, sözleşmesinin tamamında değil bir unsurundadır (Özkaya, Eraslan: İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2011, s. 173). 16. Muvazaa sözleşmesinde şekil koşulu aranmaz. Yazılı veya sözlü yapılabilir. Görünüşteki sözleşme şekle bağlı olsa dahi muvazaa sözleşmesinin yazılı veya resmî şekilde yapılması gerekmez. Görünüşteki sözleşmenin şekle bağlı olması hâlinde muvazaanın yazılı delil ile ispat edilmesi kuralı muvazaa sözleşmesinin yazılı olmasının geçerliliği için değil ispat edilebilmesi için aranan bir kuraldır. Bu bağlamda görünüşteki yazılı bir sözleşmenin aksini iddia eden tarafın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 200 ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 13. maddeleri uyarınca iddiasını yazılı delil ile ispat etmesi zorunludur....

              Dava dilekçesindeki ileri sürülüşe ve yargılama aşamasındaki açıklamalara göre, dava niteliği itibariyle BK.nun 18. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığından iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. Davacının iddiasına göre bu davadaki amacı alacaklarını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. İİK.nun 277. ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgulara göre, davanın İİK.nun 277. ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu yolundaki mahkemenin kabulüne katılma imkanı yoktur....

                Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne ilişkin karar Dairece; “…dinlenen davacı tanık beyanlarında, mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirir bir sebebin varlığı ortaya konulamamış, davalı tanıkları ise satışın gerçek olduğunu ve bedelin mirasbırakan tarafından alındıktan sonra bu bedelle yakın dönemde yeni bir taşınmaz aldığını bildirmiştir. Gerçekten de davalı savunmasında belirtilen 2429 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan tarafından 31.10.1996 tarihinde satış yoluyla temlik alındığı tapu kayıtlarından anlaşılmaktadır. Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının terekeden mal kaçırmak olduğunun açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK 190. madde ve TMK 6. madde gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir....

                  Somut olaya gelince; önalım davalarında satışa konu payın keşfen belirlenen değerinin resmi senette gösterilen değerden daha düşük olması bedelde muvazaa iddiasını ispatlamak için yeterli değildir. Ayrıca dinlenen davacı tanıklarının beyanları davacının iddiasını ispatlamaya yeterli olmadığı gibi davalı tanıkları da bedelde muvazaa yapılmadığını ifade etmişlerdir. Bu nedenle bedelde muvazaa iddiası ispatlanamadığından davacıya resmi senette gösterilen bedel ve giderleri depo etmek üzere süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine 14.11.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi....

                    Davalı vekili, davalı alacağının davacının alacağının doğumundan 2 yıl önce resmiyet kazanarak takibe koyulduğunu, davacı alacağının miktarı göz önüne alıdığında muvazaa yapmanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu savunarak davanın reddini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre davalının takibinin ve takibin dayandığı bono tarihinin davacıdan önce olduğu, davacının muvazaa iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir....

                      UYAP Entegrasyonu